ben
on yedisinde doğdum
tek tek barut yanığı dağları gezmişim çünkü
gözlerini bulmuşum bir kentin gün doğumunda
sevda
Aşk zamanıdır şimdi
senin için dökecek
bir damla gözyaşımın
seller götüren
yağmur hırsı
ateşin dili
bir yol gider karnından toprağın
duman olur gök
akşam isyan eder geceyi yakar bütün zamanlar
gündüz dilim dilim kesilir
Aşk ve bulut
Aşk buluta benzer
Aşık olanlar
Bulutlar gibi havada
uçuşurlar
artık onu sevmeyecekti Petra
cama dayadı canını
sokak buz
sokak kağıt kırışığı
içinde yüze çarpmış bir erozyon
ve gözleri
bir kasırgaya kapılmış ateş tanrısı
bulutları kül rengine karmış
loş bir kentin ara sokaklarında uğuldar
çocukların topaç çevirdiği bir dünya düşüdür
Adak
gecenin bir yarısında
susturulmuş kurşun
kauçuk yürümelerin
en korkusuz yerinde
eylüle sayarsam
bütün yapraklarını dökmüş olurum bahçemizin
yitirir sonra kendini yüreklere sinmişlik
elimizde eski bir tutku izi
gazete kağıdında gibi adımız
kibrit kuruluğunda bir ateşin habercisi
Jinda... Namluya sürülmüş bir sevda yakarışı. Amansız...
her gün o çiçeklerin açışını izler durmadan.
çünkü aşk
iklimin kahverengi tayı olmuştur yüreğinde.
mevsime sürse kendini, bahar atlas gibi yayılır toynaklarına…
ve servi dalı konuşur bilmediğimiz bir dille
gerçekten güzel şiirler hayatında başarılar dilerim.hayranınızımçdotkalı tanju