İptidai Zaman
h’iç yangını
nasılsa her alev dünyayı ürpertecektir, öyle ki insanın bilinmez ölümden korkması boşuna değil. eskitmeli bir vakıa yıkılacak bir duvarın altına girmek gibi bir facia sunacak. su gibi korkutup boğacak, yumruk sıkımı bırakıp müdavimlerini elinden alacak. ha bu dünyanın en yaramaz çocuğu olacak ha buğz edilip küfür bulacak. bazı büyük ölümlerle savaşmak ilk adım hareket doğuracak. hüznün serlevhası bu, yel değirmeniyle mücadele sunacak. ölüme kalkışan dünyaya müdahaleyle hayat kaygısını artıran h'iç yangınını söndürüp insan olunacak. yeni cinayetlerle saklı hayatları elinin körüne yollayıp en büyük fitne yine kendisi olacak. beynelmilel ders/sizlik,“kabile asabiyeti”* gibi heyecanlı, benmerkezci kucağında yeni çocuklar doğuracak.
batık gemi
mermi gibi göğsünde sıkıntılar taşıyan insanın yüreğindeki her keskin bıçak kamufledir. siz aldanmayın batık bir gemi gibi dünyaya kurulduğumuza, daha çok acılardan kalan heykelleri yontmakla meşgulüzdür. boğuntu denen hüznü yaşamamız en büyük katlanmadır. tarihin iyileştireceği yaralar safsatasına kimseler inanmasın, dindirir sadece. defter süsleri gibi toz pembe değil güzellik, elbet yaralardan acıları uzaklaştırmak gerekecek. gönüllerin tarumarlığını hiç unutmadık bu kadar zorun yanında. misafirinden daha çok takat, mezarının üzerinde raks edip kıvrılarak yatmakta olan gerçek, kalkışmalara müdahale yaşayıp görülecek, hiçbir tevil götürmeyecek akıbet bu sonuçta.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta