İptida vücudun yapan üstada
Bes eylerim daim besten içeri
Sununca o pîrim bir kâse bâde
Aşk-ı Mevlâ girdi resten içeri
Hep böyle devreder felekler burçlar
Kendi kendim bildim affoldu suçlar
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Devamını Oku
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Söz ve amel niyete göre bulur anlamını.
'Toprağı bol olsun' veda cümlesinin gayrimüslimler, özellikle de Museviler için kullanılması Osmanlı'nın bir döneminden sonra ortaya çıkmış bir yorumdur. Oysaki kökleri Türklerin Şamanizm'e inandığı Orta Asya'ya kadar gider. Vefat eden kişinin defnedildiği mezarlar (kurgan-tümulüs-sintepe), cansız beden başı doğuya gelecek şekilde yatırıldıktan sonra, kişinin özel eşyası da bir bölmeye yerleştirilip kapatılır ve yakınları tarafından üzerine bolca toprak atılır. Buradaki amaç eşyanın çalınmasını veya rüzgâr ve yağmurla toprağın kabarıp eşyaya ve bedene zarar vermesini önlemektir. Dolayısıyla mezar üstüne atılan toprak ne kadar bol olursa, vefat eden kişinin de o denli huzura kavuştuğu düşünülür.
Denilebilir ki “İslamiyet’ten sonra bu gelenekler değiştirilmeli”. Ancak sosyolojik ve tarihsel altyapısı kuvvetli olan gelenekleri değiştirmek hiç de kolay değildir. Onlar toplumların belleklerine kazınmış ve nesilden nesle aktarılmış alışkanlıklardır. Tıpkı, adak ağaçlarına çaput bağlamak gibi…
Zaman içinde değişime-dönüşüme uğramasına rağmen gelenekler devam etmiştir ve örnekler çoğaltılabilir. Kişi defnedildikten sonra, ruhun bedeni 40 gün sonra terk ettiği inancına bağlı olarak günümüzde 40 duasının okunması; şaman davulunun yıllar içinde biçim değiştirerek tüm kutlamalarda kullanılması; yeniay göründüğünde iyi niyet duası yapılması, o çağlarda ay tutulması sırasında göğe taş atılırken zamanımızda düğünlerde evlileri kötülükten korumak için göğe silah sıkılması gibi… Ay tutulmasının bela-deprem getireceğine olan inanç halen sürmektedir örneğin.
”Toprağı bol olsun” temennisi de böyle bir şeydir işte. Yani eski Türk geleneğinden kaynaklanır ve Anadolu’nun pek çok yerinde ölünün ardından halen söylenmektedir. Kısacası, “toprağı bol olan mezarında huzur içinde yatar” demektir. Ama kullanıp kullanmamak kişinin tercihine kalmıştır elbette.
Görüyorum ki bazı sözcüklerle ilgili bir diyalog sürüyor. Ben de sosyolojik bir açıklama ile katkıda bulunmak istedim.
Seyrani’ye de huzur içinde yatsın diyelim…
Saygıyla…
Onur Bey, teşekkür.
Fakat şiirin bütünlüğü içinde ibtida, bes ve res kelimelerinin ikinci anlamlarının dikkate alınmasının zaruri olduğu kanaatindeyim. Bütünlüğü sağlamak istiyorsak bilhassa bes çok önemli ve burada zannımca Farsça değil, Arapça korku kelimesi. Bu da benim yorumumda ısrar ettiğim anlamına geliyor.
Şimdi kendisi de bir yorum ekliyor ve diyormuş ki:
Oh oh, kendi kendinize yazın durun bakalım. Ne alakası var, ben şunu şunu şunu kastetmiştim :)))
Ayrıca, Nefs-i emmâre Müslüman'da bulunmaz. Emmâreye kötü işler yaptığında geçici olarak düşse de Müslüman'en en düşük nefs derecesi levvâmedir.
Derim ben...
İPTİDA: Kısaca, İLK demektir.
İBTİDA': Başlama, Başlangıç, İlk,Yeniden bir şey meydana getirme anlamlarına da gelmektedir.
B harfi P harfine dönüşmüştür.
RECEB: Recep
KİTAB: Kitap gibi.
Şiir zevkini yaşatan bu şiir için, teşekkürler seçici kurul.
NETİCE-İ KELAM:
Seçici kurula, özellikle de Sn Ahmet ERDEM'e teşekkürler...
Evliyalık iddiasında olmadığı gibi, bu yolda daha yeni olduğunu (İlk derste) belirtmektedir.
Gönül iklimini gezdim dolandım
Bu dizede, Allah aşkı ile seyr-ü süluk etmekte olduğunu bildirmektedir.
Tunus Tırabulus Fas'tan içeri
Bu dizeyi yazma nedeni; sadece kavuştak için seçilen FAS sözcüğünü, anlamlı bir yere oturtabilme çabasından başka bir şey değildir. Ozan, tay-i zaman, tay-i mekân ettiğini iddia etmemektedir.
Zaten bu da ilk derslerde mümkün değildir. Ozanlar da ilham alırlar ve erenlere yakın konumlara gelirler. Onlar da bulundukları yörelerde gezerek halkı irşadeden kişilerdir. Aralarında tasavvufa giren ve keramete ulaşanlar da olmuştur.
Hep böyle devreder felekler burçlar
Kendi kendim bildim affoldu suçlar
Aşkın kitabından yediler üçler
Ders verdiler bana dersten içeri
NEFSİNİ BİLEN, RABBİNİ BİLİR.
'Men ârefe nefse'hu, fekat ârefe Rabbehu' : Nefsi bilmek, Rabbi bilmektir.
Tasavvufun ilk dersi olup, adı Nefs-i Emmare'dir.
Kendini bilen, günahlarını da bilir ve tövbe ederek, suçlarını affettirir. Burada da bunu demekte ve tasavvufa girdiğini, des aldığını, Nefs-i Emmare'de olduğunu söylemektedir.
İptida vücudun yapan üstada
Bes eylerim daim besten içeri
Sununca o pîrim bir kâse bâde
Aşk-ı Mevlâ girdi resten içeri
BES: Farsça bir sözcüktür. YETİŞİR, YETER demektir.
RES: Farsça bir sözcüktür. ERİŞEN, YETİŞEN demektir.
İptida vücudun yapan üstada
Bes eylerim daim besten içeri
'Önce beni Yratan'a ererim ve daha da ermeye çalışırım' demektir.
Sununca o pîrim bir kâse bâde
Aşk-ı Mevlâ girdi resten içeri
'Pirim bir kâse aşk şarabı içirince bu erenin içine Allah aşkı girdi' demektir.
Yani artık Hakikat'e ulaştığını, Marifet'e de ulaşmaya gayret ettiğini ve bunda onu yetiştiren kişinin çok emeği olduğunu, kendisini Allah aşkına ulaştıranın o olduğunu söylemektedir.
Veli kullarının varlığı ve onların, Allah'ın kubbesi (Himayesi) altında korunmakta olduğu ayetle sabittir.
YÜREĞİNE SAĞLIK ÜSTADIM TEBRİKLER...!KALEMİNİZ DİAM OLSUN UZUN Bİ ARADAN SONRA ŞİİRLERİNİ OKUMAK GÜZELDİ TŞKLER...!TAM PUAN...!
Bu şiir ile ilgili 52 tane yorum bulunmakta