Hangi boyutlarda yaşamalı ki insan? Sevda hangi boyuta ekmek hangi boyuta tuz hangi boyuta sığdırılmalı? İnsan neyi neden sorgulamalı...
-Adını koyamıyorsun değil mi?
-Evet... İlle de yürürken, otobüsteyken... Eve dönerken...
Dönmeli mi diyorum ille de gidecek bir yeri olmalı mı insanın? An dursa, sadece an kalsa, anda yaşasa insan... Hani taş olsam –yassı- bir çocuk suya sektirse... Suyla gök arasında kalıversem, işte o “an”da kalsam diyorum...
Bak yine kendimle başbaşayım... Sazlıkların arasından bakıyorum. Gözlerim senin ki kadar ürkek değil ama bir yerlerde bir şeyler kanıyor gibi..Yoksa nereden gelir? Bilincimi kaybetme isteği...
Adını koyamıyorum... İlle de yemek için mola verdiğimde... Bir sigara yaktığımda...
mutsuzluk dersen dostum, hiçbir belirtisi yok bende. Rahatım. Keyfim yerinde. Kaygılarım da kalmadı artık, takılı da değilim hiçbir düşe...
Boyalarımı otobüs duraklarındaki acele zamanlarda çocuklara dağıttım... Bir kaçı çok güzel gülümsedi. Yaşam fışkırıyordu gözlerinde, yolundasızlıklar sinmemişti üzerlerine. Tokalarımı kız çocukları çok sevdi. Hepsini verdim onlara. Sahiden düşünüyorum da her şeyin çözümünü buldum. Saçlarıma ne olacak? Saçlarımı ben de severdim...
Sakinim...
Huzurum da yavaşça yerine geliyor...
Biliyor musun geçenler de biri bana “beyaz” dedi...
Bu kavramın bana yakıştırılması, hele de beyaz düşlerimden habersiz birinin bunu bana söylemesi... Ama bu bile tutamıyor beni...
Kalmak için bir nedenim yok gitmeliyim...
Anlıyorsun beni değil mi?
Hem bütün bunları okuyup neler düşüneceksin kim bilir?
Ne dersin? Her şey çok güzel mi olacak yoksa Kırılmış bir inancın ibadetini sürdüren körler miyiz? Kuşkunun, korkunun, umutsuzluğun kalleş çığlıklarıyla mı büyüyecek çocuklarımız...
Hem artık altımıza toprak bağlayan analardan da kalmadı.
Yorgunum... Görüyorsun işte yorgunum...ve görüyorsun işte kendi kendime hiçbir fikrim yok benim...
Yerin ve göğün olmadığı, ışığın ayırımının yapılamadığı, renklerin silindiği, nefesin durduğu, bedenselliğin kalktığı.bir yer arayışı benimki... Salt enerji olsam, olabilir miyim dersin? Yoksa istekler de mi kalksa? Varlığımı inkâr yollarında mıyım? Ne dersin?
Hem sen bütün bunları okuyup neler düşüneceksin kim bilir?
Duygularımın,
Düşüncelerimin,
Bakışlarımın,
Yani işlevselliğimin cinayetine sanık olarak katıldığım bir davada kim, hüküm giydirecek yaşananlara? Peki hüküm giyen yaşanmışlıkların varsızlığıma ne gibi bir anlamı olacak dersin...
Ülkeleri sorgusuz sualsiz silmedim kalbimdeki coğrafyadan. Kuşların kanadındaki özgürlüğü inceden yargılayıp idamına verdim hükmümü, sınırsız özgürlük isteğiyle yanıp tutuşurken...
Acımasızlaştım değil mi?
Bak sonunda yaşadıklarım kanıma işledi. Artık bilinçaltım kalmadı tamamen kansal davranışlar sahnede.
Bak yağmur damlaları huzursuz ediyor hücrelerimi...
Bitirilmiş bir hayatın sorgulamasının faydası yok gerilmiş hücrelerime...
Bir yanım çaresizlik, bir yanım inadına varoluşu; çetrefilli hayatın kansal davranışları...
Ve özgürlük! ! !
Görüyorsun işte askıda gelgitler...
Hangi boyutlarda var olmalıyım? Sevdam hangi boyutta, ekmeğim hangi boyutta, tuz hangi boyutta olmalı?
Oysa yaşadıklarımdı yansıtamadıklarım. Kapana kısıldığımı hissettiğim, ama sınırsız özgürlük resimleri çizdiğim, tüm sıcak nesnelerin buz olduğu – o soğukluğun keskinliğinin yaktığı- avuçlarımı açtığımda, gözlerime sinmiş mide bulandırıcı aciz imdat çığlıklarımın idamına verdim hükmümü!
İRONİLER! GELGİTLER! İÇ İÇE GİREN İMGELER! HEM VARLIĞA HEM HİÇLİĞE ÖZLEM! BEN! BEN! BEN!
Ah parçalanırcasına koştuğum halde ulaşamadığım sonsuzluk çizgisi!
Yorgunum görüyorsun işte yorgunum...
Ben artık avucumdakileri boşluğa salıp, yaşamın diğer yüzüne geçiyorum...
Yasemin KaplanKayıt Tarihi : 2.12.2003 10:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
eyvallah can...
saygılar...
TÜM YORUMLAR (1)