duyunca her şey bitti sandım
beynimdeki olası bütün çıkışları yokladım
bir bir
bütün kapılar kapalıydı
bütün yollar ölüme çıkıyordu
düşünmeye başladığım günden bu güne
herşeyin bitmek üzere olduğu şu ana
zamanın bu son saniyesine kadar
yeniden yaşadım ömrümü
hızlı çekimli film gibi geçti yıllar
önce bir acıma duygusuydu yaşadığım
bütün korkularım son bulmuştu
imha edilmişti
korku sinirlerim
duygusallığı vucüda yayan sinirler ise
olabildiğince çoğalmıştı
korkuların bittiği yerdeyim şimdi
geniş caddeyi taradı gözlerim birden
bir başka gözüktü insanlar
bu akşam
yaşamım boyunca hiç böyle bakmamıştım
acıyan ve ihanet eden bu insanlara
kendime döndüm yeniden
ilişkilerim ve değerlerimdi beni sona götüren
bir başka zaman boyutunda
bir başka ilişkilerde
son değil belki başlangıç olurdu
çıkış yoktu
son kaçınılmazdı
ve karar kesinleşmişti
ölüm
seçenekler düşünüldü
öyle ya
sorumluluk duygusundan vazgeçilemezdi
ölürken bile
önce sağlam ve ruhsuz bir ağaç dalı
sonra sağlam bir ip
daha sonra mektuplar
saf ve masum mektuplar
hayatımın son öyküleri
ya da son şiirleri
yaşamımın en sürükleyici romanı
çılgın bir türkü gibi
bir çağlayan
bir çocuk gülüşü
bir deprem gürültüsü
ve bir şafak sessizliği gibi
saf ve masum
sonbahar kokan mektuplar
bütün çelişkilerim uzlaşmıştı içimde
çelişkilerin olmadığı yerde
yaşam olmayacağına göre
son kaçınılmaz bir yazgıydı
zarfların ağzı mühürlendi
bir karargahtan bir karargaha
yollanan gizli mektuplar gibi
ölüme saniyeler var
gözlerde ağlamaklı bir hal
hıçkırık arifesi gibi
doyumsuz bir duygusallık
tatlı bir hüzünle gelen mutluluk
ruhu saran masmavi bir romantizm
böyle bir anda ancak tadına varılabilen
anlatılmaz bir haz
ve bir ağaç gölgesinde
boyna geçen ilmek
sonrası ölüm
bir başkası için mutluluk başlangıcı
bir diğeri için felaket olan ölüm
asi bir idam mahkümumun küçümsediği
bir intihar komandosunun özlemi
çaresiz bir hastanın ötanazi hakkı
ve özgürlük uğruna kutsallaştırılan ölüm
bazen yok oluş
bazen kurtuluş
ana yüreği yakan ölüm
şimdi bir vals öncesi karşımda
beni çağırıyor
en muhteşem kavalye
en beyaz atıyla
çekiyor beni
yavaş yavaş girdabına
etrafta mis gibi bir ölüm kokusu
ve ben
olanca gücümle haykırmak istiyorum
neden çaresizim tanrım
umudum kurşunlanmış sırtından
hançer yemiş düşlerim
kanıyor
bir pazar yerinde
kaynaşırken insanlar
yalnız kalmışım
ölümüne giriştiğim
ekmek kavgası değildi
yaşamımı uğruna koyduğum
ütopyamdı tekmelenen
arka sokaktan kurşun sesleri gelirken
oysa terketmemiştim
sabah sefalarını
yine de olmadı
amaç bitince yaşam da bitiyor
amaç kavgayı gerekli kılıyor
kavga olmayınca
ben kavgamı bitirdim
ölmek buysa neydi yaşamak
bir dost selamı mıydı
dik kayalardan dökülen
bahar suları mı
buğday tarlalarına yoksa
rüzgarın dokunuşu muydu
ekmek parasına kavgaydı yaşamak
sevgiliden gelen bir mektup
çölde yeşil bir vahaya ulaşma
bir zafer çığlığı
sorguda dayanışma
bir annenin çocuğunu
emniyette bulması
asi evladın bir sabah kapıyı çalması
kardeşce paylaşmanın hazzıydı yaşamak
bir şarkıya dalıp gitme
gürül gürül yanan
bir soba başı sohbeti
bastırmadan duyguları
doyasıya ağlamaydı yaşamak
ölü vermeden mayın tarlasını aşmak
bir çicek uzatmak sevgiliye
salıverilmek bir gün cezaevinden
bir aç doyurmak
kafesinden bir kuşu uçurmak
özgürlük uğruna ölmekti yaşamak
yalnızca kendisi için değil
başkaları için de döğüşmekti yaşamak
ve zor geçen bir geceden sonra
ağaran günü görmekti yaşamak
Kayıt Tarihi : 8.8.2008 18:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (3)