Yaz gelir sıcaktan,  kış gelir soğuktan şikayet ederiz. Yazın güneşin altında tarlalarda ya da açıkta çalışan işçileri düşünüp şükretmeyiz. Kışın sokaklarda yaşayanları görüp kendimize ders çıkarmayız. Biz böyleyiz işte. Sıcacık evlerimizde oturup, yumuşacık döşeklerde yatıp, karnımızı tıkabasa doyurupta.. Elhamdulillah demekten aciziz. Neyin kıymetini biliyoruz ki, kaybetmeden. 
Heleki son zamanlarda, daha bir arar olduk eskileri. O eski komşulukları, muhabbetleri, imc usulü çalışmaları... Belki küçük yerleşim birimlerinde ve kırsalda durum hala aynıdır, bilemiyorum ama aynı bina içinde yaşayıpta birbirini görmeyen, tanımayan, selam vermeyen insanların olduğunu çok iyi biliyorum. Tabii bunlar yeni oluşumlar değil, epeydir böyle geldi böyle de  gidiyor. Değiştirmek için kim bir adım atıyor ki, ya da çaba sarfediyor. Adam sendeciliğe, kolaycılığa fazla alıştık. Artık hiç  kimseyle, hiç bir şeyle uğraşmak, emek vermek istemiyoruz. Üşengeç bir millet olduk.
Sonra da vefadan bahsediyoruz, utanmadan dostluktan bahsediyoruz ve kendimizi insan yerine koyuyoruz. Hangi insanlıktan bahsediyoruz arkadaşlar..
Geçici bir süre aradığınız insanlığa ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz (!)
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...



