Taş gibi artık yüreğim,
Buz gibi, soğuk!
Duygu yok
Acıma yok
Merhamet yok
Allah’ım affet!
53 yaşında bir şerrefsiz….
11 yaşında bir sabi… Torunu yaşında
Bir umut taptaze
Çiçek…. henüz
Bebek…
Adını ne ağzıma alabileceğim
Ne kalemimle yazabileceğim
Ne de insan olarak düşünebileceğim
İğrenç, lanet bir olay………………….
Her gün başka başka yerlerde, yenileri yaşanıyor
Her gün ülkem geleceğine yara alıyor
Her gün bebek Esralar, Zehralar kararıyor
Her gün içim yanıyor
Her gün içimiz kanıyor…
Çocuklarımızın çektiği acıları izliyoruz
Şerefsizlerin başına, polisimizi dikiyor,
İçeri atıp; paramızla besliyoruz.
Allah aşkına söyleyin be! nereye gidiyoruz? ...
Annelerimizi hatırlıyoruz yılda bir kutluyoruz
Her gün şehitler veriyoruz, vatan sağ olsun diyoruz
Amaç var biliyoruz….
Daha 6 yaşında 10 yaşında çocuklarımız,
İğrenç düşüncelerle ölüyor
İzlerken kınıyoruz, kanıyoruz,
O sabilerin annelerini, babalarını düşünmüyoruz….
Allah aşkına söyleyin be! nereye gidiyoruz? ...
Yalvarıyorum;
Durdurun! demiyorum artık
Engelleyin demiyorum.. bıktık
Bu şerefsizleri bize verin!
Yalvarıyorum
Her gün bir yerini keselim…
İnsan hakları, şu hakları, bu hakları falan demeyin
Ölenler! hayatı kararanlar insan değil mi?
Umut değil mi
Yarın değil mi
Bebek değil mi?
Yalvarıyorum
Bu şerefsizleri bize verin!
İbreti alem için
Her gün bir yerlerini keselim….
Bu bir çağrı değil
Kışkırtma değil, bunu bilin
İçim acıyor be
Yüreğim kanıyor
O annelerin yakarışları kulaklarımdan gitmiyor
Bebekleri ölüyor
Umutları sönüyor…
Yalvarıyorum
Bu şerefsizleri bize verin
İbreti alem için;
Her gün bir yerlerini keselim…
Bırakın linç edelim…
20.05.2007
Ender PehlivanKayıt Tarihi : 25.5.2007 14:32:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ender Pehlivan](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/05/25/insanligimdan-utaniyorum.jpg)
YA BU SAPIKLIKLAR DÜNYADA COK AMA
TÜRKIYEDE DAHA MI COK
BIZI EGITEN EGITIMCILER! ! !
UTANIYOR INSAN NE BU KARDESIM
! &´? §) %&!)) ! '/)ß=´´'
BATIYORUZ
Nereye gidiyoruz? Bu soruyu gerçekten her gün sorup durmuşumdur kendime. Gittiğimiz yolun sonu aydınlık mı, yoksa bir karanlığa doğru mu sürükleniyoruz.? Işığı görebilecek miyiz?
Sanmıyorum dostlar. Gittiğimiz yolun sonunda bir ışık görebileceğimizi düşünemiyorum artık. Ne zaman televizyonu açsam, bir hırsızlık haberi, yolda vurulmuş kan revan içinde insanlar, töre deyip öldürülen kadınlar, sokaklarda kaldırımlara düşmüş, çocuklarına bir lokma ekmek götürebilmek uğruna bedenlerini satan analarımız, bir tek oy uğruna kamu arazisine gece kondular kondurulurken ses çıkarmamış, çıkar ilişkileri bittikten sonra polis zoruyla, yerlerde sürülen çaresiz insanlar, anne ve babası olmadığından sahipsiz bırakıldığı için sokaklara düşüp, tinerci olmuş çocuklarımız, Devlet baba sahip çıkar diye, yurtlara yerleştirilmiş yoksul ve kimsesiz küçücük bedenlerin üstünden, cinsel arzularını yok etmeye çalışan, insan demeye bile şahit gerektiren insan müsveddelerini, Diğer tarafta, gecede milyarlarca parayı eğlenceye ayıran, zenginliklerinin nereden geldiği bilinmeyen yüzleri (bu örnekleri çoğaltmak istemiyorum) gördükten sonra, nasıl aydınlığı görmek mümkün olur.
Devlet büyüklerimiz toplumsal patlamayı göremeyecek kadar kör olmuş. Gelecek seçimlerde bu insanları nasıl kandırır da tekrar başa gelebiliriz hesapları içinde kalmışlar. Bir bakan çıkıp “tabi alacaklar, ne derseniz deyin, kamu kurumlarını yerli yada yabancı fark etmez bal gibi satacağız “diye meydan okur. Başbakanımız Bush’a “sizde türban serbest, bizde yasak” diye şikayet eder, çıkar basına “işsizliği önlemek o kadar kolay değildir” der. Ama seçim meydanlarında fetvalar verirken “işsizliği önleyeceğim,ekonomiyi düzelteceğim, bir anahtar yerine iki anahtar vereceğim” dediğini başbakan olduktan sonra unutmuştur. Türkiye’nin tek sorunu kuran kursu ve türbanmış gibi insanları geren söylemleriyle vatanını parçalamaya çalışan siyasetçiler, “biz kavgacı değiliz, yapıcı ve çözüm üreten bir hükümetiz” deyip, yeni bir kavgayla uyandığımız, ödeyemedikleri vergiler yüzünden kapatılıp işsizler ordusuna birkaç yüz kişinin daha eklendiğini duymaktan artık televizyon izlemez olduk.
İnsanları oyalamak, düşünmelerini engellemek amacıyla oynatılan pembe diziler, kısa yoldan şöhret olup, zengin olmanın yollarını gösteren realite şovlar, her gün bir genç kızımıza yada delikanlımıza eş bulmaya çalışan evlendirmeye yönelik (ama amaç o değil) programları, bütün gençlerimizin gıptayla izlediği magazinler mi bizi düzlüğe çıkaracak.
Türkiye’nin iki yüzü, bir taraf çok fakir, bir taraf çok zengin, bunun ortası bile yok artık. Orta direk dediğimiz kesim yok olmuş ve insanlar yinede gözlerinin içine baka, baka kandırılıyor ama beyinleri uyuşturucu verilmiş gibi bunları görmeyen bir toplum.
Nasıl düzeleceğiz. Nereye baksanız pislik, nereye elinizi uzatsanız kokuşmuşluk, başıboşluk,tembellik. Uyanmayı düşünmüyoruz bundan eminim. İnsanlar çağımızın en büyük vebası olan “stres” hastalığına yakalanmış. Birine “bakarmısın” diye seslendiğin anda her an bir yumruk yiyebilir yada karnın bıçak darbeleriyle delik deşik olabilir. Kimse kimseye korkudan selam bile veremez durumda. İnsanlar kapısının önünde bile, yaralı birine yardım etmeden onun yanından kaçarcasına uzaklaşmakta, Yolda kalmış birini arabasına alamamakta. insanların birbirlerine olan güvenleri tamamen bitmiş,
Kusura bakmayın dostlar içinizi karartmak istememiştim. Kısa keseceğim, bu akşam yine öylesine hüzün doldum ki. Korkularımı sizlerle paylaşmak istedim. Biliyorum çok karanlık bir tablo çizdim.Umarım siz bu tabloyu değiştirecek güzel şeyler bulup bizimle paylaşırsınız.
Sevgisiz ve güvensiz bir toplum her zaman yok olmaya mahkumdur. Bu mahkumiyetin yok olması dileğiyle.
Türkan DİNÇER
TÜM YORUMLAR (8)