İnsanız Bu Şeref Bize Yetmez mi?

Ali Rıza Malkoç
428

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

İnsanız Bu Şeref Bize Yetmez mi?

Dağda sahipsiz taş olabilirdik
Dalda garip bir kuş kalabilirdik
Susuz yaprak olup solabilirdik
İnsanız bu şeref bize yetmez mi?

Burda misafiriz bir yolculuk var
Misafire düşen sorumluluk var
Haddi aşan kula dünya gelir dar
İnsanlıktır hedef bize yetmez mi?

Malkoç Ali, korku - ümit arası
Merhem ile iyileşmez yarası
Günahkârdır, yoktur başka sevdası
Yolumuzda sedef bize yetmez mi?

Ali Rıza Malkoç Bursa, 18/03/2006
www.arm.web.tr


Sedef: Denizden çıkarılan sert, kıymetli taş,
inci kabuğu, Şafak Vakti

Ali Rıza Malkoç
Kayıt Tarihi : 19.3.2006 02:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


İNSANIZ BU ŞEREF BİZE YETMEZ Mİ? ŞİİRİNİN TAHLİLİ /// ÇELEBİ ÖZTÜRK Bir şiiri tahlil edebilmek için, şairin duygu ve düşüncelerinin iyi analiz edilmesi gerekir. Şairin olaylara bakış açısı, tepkisini dile getiriş tarzı, duygu ve düşüncelerini dile getirirken kullandığı dil, anlatımı ve şiirdeki kurgu, şairi tanıyabilmek için gerekli ve önemli özelliklerdir. Şiirin tahliline geçmeden önce, şairin yukarıda belirtilen özellikleri hakkında bilgi vermek istiyorum: Şair hakkında edindiğim ilk intibaı, çok okuyan ve alçakgönüllü bir kişiliğe sahip olduğudur. Yaşadığı toplumun problemlerini, özlem, talep, duygu ve ihtiyaçlarını gözlemleyerek şiirlerine yansıtmıştır. Şairin; Koşma, güzelleme, ninni, taşlama, mani, tekerleme, türkü, hoyrat, atasözü, deyimler, deyişler,ilahi, şathiye türünde ve serbest vezinde de çalışmalar yaptığı, milli ve manevi ağırlıklı konuları dile getirdiği görülmektedir. Hüzün, coşku, heyecan, şevk, ümit, çözüm, aşk, sevgi, çare gibi ulvi duygu ve düşünce kavramlarını halk şairi diliyle yansıttığı tespitimizdir. Okuyucuyu düşündüren yönü ağırlıklıdır. Halk şairi diliyle yazdığı şiirlerinde duru Türkçe, akıcı bir anlatım söz konusudur. Şiirlerindeki kurgu; duygu ve düşüncelerinin anlatımı bozulmadan, başından sonuna kadar aynı akıcılık ile bir bütün halinde devam edip, sona ermektedir. 1-DİL: Şiirde kullanılan dil sade Türkçedir. Her yaş grubunun okuyup anlayabileceği duru bir dili vardır. Her dönem okunabilir. 2-ZAMAN: Şiirde insan ve dünya üzerine tasavvufi bir yaklaşım vardır. “Burada misafiriz bir yolculuk var” mısrasında zamanın, içinde yaşanılan zaman olduğu anlaşılmaktadır. Şiirdeki zaman mefhumu hangi dönem okunursa o zamanı ifade edecek tarzda geniş anlam ifade etmektedir. Şair, içinde yaşanılan zamanda misafir olarak sorumlulukları bulunduğunu “Misafire düşen sorumluluk var” mısrasında dile getirerek insan-zaman ilişkisine farklı bir anlam katmaktadır. 3-MEKÂN: “Burada misafiriz bir yolculuk var” mısrasından şiirdeki mekânın dünya olduğunu anlıyoruz. Mısra içindeki geçen “…yolculuk var” söz grubunda maddi alemden mânevi aleme (ahrete) yolculuktan söz edildiğini anlamamız gerekiyor. Şiirde dünya-ahiret arasında ilişki kurularak iki mekân varlığı gündeme gelmektedir. 4-İNSAN: Şair, kendi iç dünyasında bütün insanlığı öne çıkarmaktadır. Mensubu olduğu milletin diliyle kendi iç dünyasındaki duygu ve düşünceleri öz “ben”lik duygusu ile açığa vurmaktadır. İnsanın iç aleminde vücut bulan “ben” lik duygularını şiire yansıtmıştır. “Merhem ile iyileşmez yarası / Günahkârdır yoktur başka sevdası” mısralarında şairin “ben”lik duygusunun kendi kendiyle mücadele içinde olduğunu görüyoruz. Burda misafiriz bir yolculuk var Misafire düşen sorumluluk var Haddi aşan kula dünya gelir dar mısralarında insan-mânâ alemi (ahiret) arasında bir ilişki kurulmaya çalışılmaktadır. 5-DUYGU VE DÜŞÜNCE: Üç kıtadan oluşan şiirin her kıtasının ayrı bir düşünceyi ifade etmesi nedeniyle üç ayrı bölümden oluştuğunu söyleyebiliriz. Birinci bölümdeki temel düşünce, insan olmanın önemi üzerinde durulmuştur. Birinci kıtanın 1., 2. ve 3. mısralarında dağda taş, dalda kuş, susuz yaprak söz grupları ile insan olmak arasında ilişki kurularak, hayvan ve cansız varlık karşısında insan olmanın üstünlüğü ifade ediliyor. Bu üstünlük “İnsanız bu şeref bize yetmez mi? ” mısrasında en üst duygu yoğunluğu ile belirtiliyor. Tanrı, insanı öyle üstün vasıflarla yaratmıştır ki; o insan, ne dağda sahipsiz taş, ne dağda garip kuş, ne de susuz yaprak gibidir. Tanrı, insan denen şerefli varlığın tek sahibidir. O yaratan istemeden insan sahipsiz kalamaz, hastalıklarla perişan olmaz. İnsanın yaşam suyu, gıdası maneviyattır! İnsan beşeri olduğu kadar, mânevi yönüyle de diğer canlı-cansızlardan üstün bir varlıktır. Şair, okuyucuyu bu mânâda duymaya, düşünmeye, Tanrı’nın sıfatlarıyla donanmış olan insanın kendi kendisiyle de hesaplaşmasını, insan olmanın muhakemesini yapmaya zorluyor. Şiirin ikinci kıtası aynı zamanda şiirin ikinci bölümünü teşkil etmektedir. Bu bölümdeki temel düşünce insan-ahiret ilişkisinin kurulmasıdır. 1. ve 2. mısrada insanın dünya denen beşeri âlemde misafir olduğu ve misafire düşen sorumluluklar olduğunu hatırlatıyor. Misafirlik bir mekândaki geçici, kimi şartlara göre zorunlu ikamettir. İnsan, misafir olduğu bu geçici mekânından birgün gerçek ikametgâhına göçecektir. Gerçek ikametgâh ahrettir. Beşeri âlemde misafirliğin bir takım kuralları vardır. Misafir ev sahibinin, o evin içinde düzenlenen kurallara uymak zorundadır. Beşeri âlemde dünya, misafir olarak ikamet edilen ev, misafiri insandır. Evin sahibi yaratıcı olan Tanrı’nın kendisidir. Dolayısıyla insan, misafiri olduğu beşeri alem, yani dünyada sorumluluklarını bilmek ve yerine getirmek zorundadır. Şüphesiz bunlar, İslam dinine uygun yaşamaktan başka manayı ifade etmemektedir. Yaratıcının emirlerine uymayan, aykırı davranan kişiler ki, şiirde bu insanlardan misafir olarak söz edilmektedir, sapkınlığa düşen, manevi alemi unutanlar hem dünya, hem ahiret azap verici olacaktır. Dünya ve ahiret bu insanlara dar gelecek, ruhları azap çekecektir. Kur’an da bu konu ile ilgili ayetlerin bulunduğunu hatırlayalım. “İnsanlıktır hedef bize yetmez mi? ” mısrasında insanın üstünlüğü, kutsal varlık olarak dile getirilişi söz konusudur. Tasavvufi anlamda insanın görüntüsünde yaratıcının süreti vardır. Bu manada insan olmak en büyük şereftir. İnsan olmayı hedeflemek Tanrı’yı anlamak, varlığını kabullenmek ve o’na yaklaşmaktır. Üçüncü kıtanın üçüncü bölümündeki temel düşünce, şairin kendi iç dünyası ile hesaplaşmasıdır. Üçüncü kıtanın 1., 2. ve 3. mısralarında “Malkoç Ali” diye kendi varlığını kuvvetle belirten şair, günahkar olduğunu düşünerek bir korku içerisinde olduğu görülmektedir. Ancak tamamen ümitsizde değildir. Bu korku şairin yüreğinde iyileşmez bir yara gibidir. kBu yara öyle derin, öyle tedavisi imkasız bir yaradır ki, hiçbir merhem tedavi edemez! Burada anlatılan yara; şairin ruhundaki “günahkar” olma duygusundan kaynaklanan korkudur. Tek gayesi, tek sevdası da bu yarayı iyileştirecek olanı bulmaktır. Bunun çaresini de yine son mısrada “ Yolumuzda sedef bize yetmez mi? ” mısralarında görebiliyoruz. Şairin yolu Tanrı yoludur, peygamber yoludur. Tanrı’ya ulaşmak için misafir olarak kaldığı bu mekanda sorumluluklarını bilmektedir. Bu sorumluluk o’nu yaratıcıya yakın yapmaktadır. Tek arzusuda bu olan şair “bu bize yetmez mi? ” söz grubunda başka bir şey aramadığını ifade etmektedir. 6-KENDİNİ AŞMA: Şair, canlı-cansız varlıkların en üstünü olan insan olmakla şereflenmektedir. Ancak, misafir olarak kaldığı beşeri mekanda sorumluluklarını da yerine getirerek insan olma şerefinin alçaltılmaması gerektiğini düşünüyor. Bu mekanda günahkar olduğunu düşünmektedir. Ruhu acı çekmekte ve korku içindedir. Ancak tamamen ümitsizde değildir. İnsan olabilirse günahlarından da kurtulacaktır. Şairin, insan olarak yolu Tanrı, peygamber yoludur. Bu o’nun için en kıymetli mücevherden daha kıymetlidir. Şairin tasavvufi manadaki duygu ve düşüncelere yoğunlaştığını ve bu yoğunlukla kendini aştığını görüyoruz. 7-ANLATIŞ TARZI: İnsansız Bu Şeref Bize Yetmez mi? Şiiri Türk Halk Edebiyatının dörtlük nazım birimi ile yazılmıştır. Üç kıtadan oluşan şiirin tamamı 11’li hece kalıbına göre yazılmıştır. Birinci kıtada a-a-a-b, ikinci kıtada c-c-c-d, üçüncü kıtada e-e-e-f kafiye örgüsü kullanılmıştır. Şiirde kullanılan kafiye yapısının genel olarak zengin kafiyeden oluştuğunu görüyoruz. Birinci kıtada olabilirdik, kalabilirdik, solabilirdik, ikinci kıtanın 1. ve 2. mısralarında var, var, üçüncü kıtada arası, yarası, sevdası, 3 kıtanın da 4. mısralarında tam kafiye kullanılmıştır: Birinci kıtanın 4. mısrasında mi, ikinci kıtanın 3. mısrasında dar, 4. mısrasında mi, üçüncü kıtanın 4. mısrasında mi ekleri tam kafiyedir. Mısra sonlarında redif’in bilerek başarılı bir şekilde kullanıldığını görüyoruz: birinci kıtada olabilirdik, kalabilirdik, solabilirdik, yetmez mi, ikinci kıtada var, var, dar, mi, üçüncü kıtada arası, yarası, sevdası, mi Şiirde, mısraların kendi içindeki ses uyumu, aliterasyon ve asonans şiiri zenginleştirirken, estetiksel, biçimsel ve şiir dili bakımından da farklı bir güzellik katmış, musiki havası vermiştir. Mısraların çapraz çapraz ses uyumu da dikkat çekicidir. Şiirde yabancı ve anlaşılamayan kelime kullanılmamıştır. Şairin, halk arasında bilinen ve tanınan kelimeler kullanması dikkat çekicidir. Görüleceği gibi şiirde bir sadelik vardır. Aynı zamanda duygusal yoğunluk ve şiirin bütünü içinde ele alınması gereken ahenk dikkat çekicidir. Vezin ve ahenk bütünlüğü sağlamaktadır. Bu da şiire genel olarak bir musiki havası vermektedir. Şiirdeki musiki sezgisi, müzikteki ritim gibidir. Nasıl ki, müzikte ritim düzenli tekrarla sağlanıyorsa, şiirde de ritim ünlü ve ünsüz seslerin uyumu bozmadan düzenli bir şekilde tekrarı ile sağlanmaktadır. Bu bir ustalık işidir. Her şair şiire bu düzeni veremez. Zaten, bir şiirde bu düzeni mükemmel olarak sağlayabilen şaire iyi şair diyoruz. Şiirde ritmin kurulmasını sağlayan öğelere baktığımız zaman, nazım birimi, vezin, uyak ve seslerin ustaca kullanıldığını görüyoruz. Birinci kıtanın birinci mısrasındaki d-s-b-i.a, ikinci mısrada; d-k-ı-r-a-i sesleri, üçüncü mısrada; s-r-l-u-i seslerinin, dördüncü mısrada b-e-i- (ve s-ş birbirine yakın seslerin) sürekli tekrarı ile şiiri ses olarak desteklemekte ve mısra içinde ses güzelliği oluşturmaktadır. İkinci kıtanın birinci mısrasında r-l-a-i-u seslerinin tekrarı şiirde bir ahenk meydana getirmekte, İkinci mısranın s-r-l-u(ve n-m yakın seslerin) seslerinin mısra içinde hece düzenli yinelenmeleri ritmik bir dolaşım sağlamaktadır. Üçüncü mısrada; d-l-r-a sesleri, dördüncü mısrada n-m-i sesleri ritmik bir hava vermekte ve ses yinelenmeleri kulağımıza hoş gelen bir musiki havası yaratmaktadır. Üçüncü kıtanın birinci mısrasında; k-m-i-a ritmik yinelenmesi ve iç sesin a harfinden oluşması kulağa hoş gelen bir tekrardır. İkinci mısrada; m-l-a (ve s-ş birbirine yakın sesler) seslerinin ve iç sesin e sesinden oluşması güzel ve uyumlu bir ritmik dolaşım sağlamaktadır. Üçüncü mısrada; r-a-k sesleri, dördüncü mısrada; m-e-i sesleri şiirin genelinde yinelenen seslerdir. Bu seslerin, mısraların kendi içinde ve çapraz olarak aliterasyon ve asonans şeklinde uyumu şiirdeki musiki ritmini güçlendirmekte, şiiri daha güçlü ve zengin göstermektedir. Şiirde bir ahenk (uyum) vardır. Şair, şiirdeki ahengi birbiriyle uyumlu seslerin, belli bir ritimle bir arada toplamasıyla sağlamıştır. Şiirde ahengi sağlayan ses ve ritim unsurları olan kafiye (uyak) , redif, aliterasyon, asonans ve ölçü birbiriyle uyumlu bir şekilde kullanılmış, bu da şiiri zenginleştirerek, bir musiki sezgisi yaratmıştır. Şiirdeki dil gündelik konuşma dilinden farklıdır. Şair, seçtiği kelimelerle güzel ve uyumlu bir dil oluşturmuş ve günlük dilden bağımsız ve özerk mâna dili meydana getirmiştir. Bu farklılık şiir dilinde ortaya çıkan bağımsız ve özerk bir anlam ile şiire yansımakta, kullanılan farklı mecaz ile gönlümüzü fethetmektedir. Şiir dili imge (tasvir) ile meydana gelen farklı bir dildir. İnsanız Bu Şeref Bize Yetmez mi? şiirinde dil, geleneğin örneğini de bize göstermektedir. Bu farklı dil, şiiri içerik ve biçim olarak zenginleştirmektedir. Şair, şiirin kendi içinde dengeli bir bütün oluşturmuş, süslü kelimeler kullanmaktan kaçınarak neyi vermek istiyorsa en yalın haliyle sunmuştur. Her şiirde farklı bir dil, bu dilin meydana getirdiği bir biçim söz konusudur. Sözcüklerin yüklendiği anlam yapı itibariyle herkesin anlayabileceği bir dildir. Bu da şiirin biçimini etkilemiştir. Şair, duygu ve düşüncelerini ifade etmek için güzel ve etkili bir şiir dili oluşturmuş ve öyle bir yapı oluşturmuştur ki, iç dengede okuyucunun direk yüreğine hitap eden en etkili ve en kısa yolu bulmuştur. Bu şiirin dili ve sözcüklere yüklediği anlam ile imkân bulmuş, şiirde bu şekliyle biçimlenmiştir. Şiirde biçimi oluşturan şairin dünyaya bakış tarzıdır. Şairin iç yapısı biçimin oluşmasını zorlayan unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. TAHLİL: ÇELEBİ ÖZTÜRK

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mehmet Karli
    Mehmet Karli

    Yeter mi yetmezmi hep meçhül kalacaktır ama Yüce Mevla bizleri başka bir nesne olarak da yaratsaydı yine şükür eder halimizden memnun olurduk....çünkü Ondan geldik dönüşümüz yine Ona olacaktır...saygılarımla şiirinizi tebrik ediyorum...Mehmet Karlı

    Cevap Yaz
  • Yurdagul Kurnaz
    Yurdagul Kurnaz

    Burda misafiriz bir yolculuk var
    Misafire düşen sorumluluk var

    Insanlik=Sorumluluk..........bunu bilene ve uygulayana helal olsun

    Yüreginize emeginize saglik Ali bey

    Sevgi&saygilarimla

    Cevap Yaz
  • Tülay İcen
    Tülay İcen

    Tebrikler.Sevgili dost biz insanız da insanlığını unutan insanım diye geçinenlere ne demeli.Hak yolunu bulanlara selam olsun. Tülay içen.

    Cevap Yaz
  • Ozan Sentezi
    Ozan Sentezi

    Cok sükür cok sükür
    Insan cevherini tefekkür tezgahin da isleyip ne kadar serefli oldugunu görse,
    basini secdeden kaldirmazdi,
    UFUK ACAN Kaleme tesekkürler
    sevgilerimle

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Ali Rıza Malkoç