Çünkü karşı totemli toplumla münasebetini ancak böyle içe sindirir olabiliyordu. Etnik, totemci, sosyal yaşantılaşma anlayışının, şimdiki yeni olan toplumsal yasal zorunluluğa baskınlığındandı bu türden kurumlaşmalar. O günlerde yeni yeni belirip biçimlenen toplumsal yasal zorunluluğun belirmesini ve böylesi geçiş ritüellerini bu türden kutsallık anlayışları ile legal ize edip, ancak algılayabiliyorlardı.
Ama bu algılama eğilimlerinin ve mantık oluşturma tutumlarının yasal olumlamasını ortaya koyuyorlardı. Ve eski sosyal tutumlu alışmalarının, şimdiki zorunlu girilen yolla çatışması ile çatışmaların aşılması çaresi ihdas edilip, yeni toplumsal kurumlar oluşturuluyordu.
Toplumlar, bunlara benzer binlerce ahlakı tutumlaşırları, bunların kurumlaştırılması sürecinden geçmiştirler. Süreçler gel git hareketleri yüzünden hemen oturmuyordu. Yıllarca sürebiliyordu. Her toplumda benzer durumlar, farklı biçimle; 2x5=10 eder gibi aynı şekilde anlaşılmıyordu. Ve yine kurumlaştırılan ve ahlakileştirilen aidiyet tutumlarından biride sütkardeşliklerdir. Sünnet olmak, kirvelik gibi anlayışlar o günlerin çok hayati ilişki biçimi idi. Bu kurumlar sizin resmi, yasal statünüzü, hak ve sorumluluklar alışınızı, belirliyordular.
Söz gelimi, sütkardeşlik statüsü, bir toplumda normlaşırken, sizin resmi ve ahlaki yasal evlilik yasağınızın oluşmasını belirlerdi. Yani sütkardeşinizle evlenemezdiniz. Eski İsrail gibi İbrani toplumlarında ise sütkardeşliği evliliğinizin yasal oluşunun meşruiyeti bir olumlamasıdır.
İnançlar, toplumun yasalaşan kurum ve kuralları içinde, güncelin ilişkilenme biçimini, tutum edindiren halk üzerine bir aktarım iken, siyasi yönetimle kimi zaman aynılaşıp, kimi zaman da ortaklaşan bir yapıyı sürer olmaları da vardı. Önce ufaktan ufaktan ayrışacaklardı. Yönetim tapınaktan dışa doğru sürülecekti. Sonra da, menfaatleri gereği çatışmalar sonunda, teokrasi dediğimiz yapılanışa kayıp birleşeceklerdi.
Oruç kurumu ve diğer ibadetler, her biri ayrı ayrı zamanların anlama ve anlayışları, aitleştiren bir formasyon olarak ortaya çıkmışlardır. Zaman içinde birike birike kendisinin içerikleşmeleriyle müktesebatlaşmıştırlar. Yani bunlar, monoteist inanç anlayışlarının iddia ettiği gibi, bir anda vaaz olmuş ortaya çıkmış, bir çırpıda söylenmiş olgular değillerdi. Yani, insanların vaaz olunanları unutup unutup da, yeniden ve yeniden hatırlama düzenlenmesi olan, nebiler eylemiyle olup bitmiş, aidiyet enformasyon hatırlatması değildirler.
Elbette gelişen yeni şartların, yeni ilişki biçimi, öncekilerini unutturup, yeni olanı sahip kıldırabilmek için uğraşacaktı. Bunu yaparken de yeninin eskiden beri kadim bir yasa olduğunu, onlardan öncekilerine de aynısının bildirildiğini söyleyerek kendisini olumlatmak isteyecektir. Yani eski kutsallığın kaynağına müracaat edemeden yapamayacaktır. İşin aslının böyle (yeni ihdas olunandaki gibi) olduğunu söyleyip, insanların şimdiki söylenenleri unutarak azıp sapıttığı iddiası, unutma gerçekliğinin sembolikleşme kılınması üzerinde, inandırarak aktarabilecekti.
Politeist anlayışlar monoteist anlayışların aksine, toplumsal evrimle zaman içinde biçimlenen girişen, ittifakların ilk uygarlaşma adımların, her ihtiyacı durumda DÜZEN kılan, düzenleyen ilke temsilcisi ürünleridirler. Halkın, toplumu ve dünyayı, semboller üzerinde kavrama yorumlama disiplin erlik oluşları, eğitimidirler. Oysa monoteizm bir anda her şeyi yaratıp bitirip, her şey ilkte nasılsa öylece süren bir birlik sağlayışın, otorite kılınmasıdır.
Farklı farklı nedenlerin, farklı zaman içinde ve sosyal aidiyetin, toplumsal aidiyetlere oluşa oluşa dönüştürülmelerinin ürünüdürler. Bunlar farklı zaman içinde, hem yeni oluşan, hem toplum dışına atılan eylem ve fikirlerin; inanç sembollerine, dönüşen anlamalarıdır. Artık toplumların imparatorluk aşamasına geldiklerinde, bu anlamaların yönü iyice değişecekti.
Bunlardan biriside oruçtur. Çeşitli toplumlarda benzer çeşitten tezahürleri olmalarına rağmen, eski bir Babil dönemi tabletlerinde, ittifak yaratılışlarını anlatırken, tanrı Enki’nin bir kararı anlatılır. Enki yeni insanı, tanrı görünüş suret ve tanrı tözünden yaratacaktı. İçlerinde öldürülen bir ilah İgigi'nin kanı (canı) ve etinden (tözsel) toprağın yoğrulup balçık edilişine ilişkin, yaratılış bahsi vardır.
Tanrı İgigi'nin canı (kanı) yaşam suyudur. Eti de yaşam yiyeceğidir artık. Tıpkı İsa’nın kanının şarap, etinin ekmek oluşuyla inançlaşan kuzu İsa’nın kurban edilişi gibi. Ancak içlerindeki bir İgigi'nin ölümü, diğer İgigi'leri yasa sokacaktır. Yaşam suyu ve yaşam yiyeceğinin üzerine diğer İgigi’ler birlikte tükürürler. Yani kendilerinden olan, bu canın, kanın; eş deyişle bu yaşamın suyundan ve yaşamın yiyeceğinden yenilip içilmeyeceğinin iğrençliğini, yemeyi tiksinmeyi. Tükürerek ortaya koydular. Bu insan kanının içilmesine, insan etinin yenmesine; insanların kurban edilme seremonilerine, ilk tepki koyuşların ilahlar üzerinde geçişen yasak konuşların sembolizmidir.
Bunun açık anlatımı, eski toplumların, gerek ittifakı düzenleşmedeki törenlerle insanı ittifaka kurban etmelerini sorun olarak ele almalarıdır. Gerekse, sair nedenlerle yaptıkları geleneksel insan kurbanı edimlerini yasaklamalarıdır. Bunun ilk aşaması olaraktan, kendi içlerindeki aidi insanları, ittifaka kurban edilmesine, kendi sundukları kurbanın etini yememe biçiminde belirdi. Oruç tutma dediğimiz aç kalma, kendi kurbanının etini yememenin tiksinilmesiydi. Ve iğrenme tükürmesini ortaya koyarak, aç kalmayı kutsal tavır olarak kendiliğinden çıkarmıştı.
Gide gide hemcinsinin etini yemekten iğrenme kavranmasını pekiştirdiler. Oruç bu tür adımların giderekten yasası olmasıdır. Orucun, oruç olarak, adım adım oluşacak tezahürü, toplumların böylesi yaşamsal hayati bir ilişkisel, kurum ve kural edinilmesi, temelinde anlamlanacaktır. Süreç içinde insan kurban edilmesi unutulup, geçmişten günümüze kadim bir insan eti yememenin yasak olduğu algı kavratılması nedeni ile orucun böylesi bir uygarlaşma adım işlevi görmüş olmasının insan kurbanı ile anlam ilişkisini kurmakta, olanaksız gibi olmuştur.
Nesnel alanın aklı sürüyen yanı ile nesnelliği semboller üzerinde sindiren insan aklının, çocukluk dönemi alışmaları, kendilerini iyiden iyiye farklı alan kulvarları içine konumladılar.
İnançlar artık giderekten kendilerinin nesnel tabandan yoksun kalmasının nefesini, iliklerinde iyice hisseder olacaktı. Bunlar, bu gün bakıldığında ancak görülecek olan, o anların adım adım belirişidirler. Değilse egemenci olmuş, kendilik uydurmaların icraları değildirler. Yani haldeki olması gereken istisnaların gelişmesidirler.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 14.2.2010 00:09:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!