Giderek oluşan böylesi bir kurumsal ilah anlayışı, aşağı yeri (ülkeyi) , yukarı yerden (gökten) , Enlil üfürüğü ile ayırmıştı. Yani bir birini muhatap almayan yerleşmeciler, ittifakla birbirini kaale alır, muhatap eder oldular. işte bu birbirinin farkında oluşun, bilinç edilmesi halidir. Üfürükçü ilah Enlil; aşağı yerle, yukarı yer gök insanlarının, yerleşme yerlerini, böylelikle düzenlemişti.
İnsanlar böylelikle birbirini bilmişlerdi. Bu düzenleme ve yeni yönetilişle totem güç olarak Enlil; sıra ile yönetim başına geçecekti. Tarihte belkide ilk kez; karşı grubun totemi ile kendisi yönetim gücünü paylaşıyordu. İki farklı totem gücün özelliği böylece birleşmeye yatkınlaşmanın şafak kıvılcımlanmalarını tadıyorlardı. Gücü paylaşmayı, ittifakın bir kurum ve yönetiliş olduruşlar alanı olan tapınakta yapıyorlardı. Tapınakta yeme içme törenleri ile alınan kararlar, sonradan ittifakın gücü olarak, yönetici olara tapınağa gelip oturacaktı.
Artık totem (ilah) anlayışlarında ve sıra ile yönetilmelerinde ikizleşme dönemi başlamıştı. Her bir ittifakın totemi hem ilahlaşmış hem ittifakın yönetiminde sıra ile söz sahibi olmuşlardı. Bunların sembolleri çift başlı kartal, çift yüzlü, dört kollu isummud yönetici heykelleri, çift yönlü balta ağızları, vs. amblemleriyle ortaya konmuştu. İnsan gövdeli ve öküz başlı insanlar; veya aslan (totemli grubu izafen aslan) vücutlu ve insan başlı, krallar biçiminde idiler.
Bir yandan da, bir arada yaşama düzenleşmeleri yapıldı. Bu arada da, mal edinmenin; öznel ve bencilce, işlemesi biçimlendiriliyordu. Bir mal edinme biçimi olan kölelikler, ortaya çıkmıştı. Yılın belli günlerinde köleler, efendileri ile yan yana yürüyerek, onlarla eşit oluyorlardı. Efendi olma farkı, yedi gün, 14 gün gibi bayram tören ve şölenleri süreleri boyunca, ortadan kalkıyordu. Hatta bir köle; “sen benim efendim değilsin” diyerek, köle sahibini ret etme hakkı da bulunuyordu. Bakın eski yasalar. İşte bugünkü aşamayı ortaya çıkaran yol alışların, nasıl biçimleneceği, bunlarla nasıl yol alınacağı, o aşamalarda aklın ermediği ama minik minik, adım adım, farklı farklı, oluşulan bir işti.
Girişmelerin bitmez tükenmez tekrar edilişleri, sorun ve kavga olarak yansıdıkça, fark edilir oluyordu. Yani yeni bilinçlenme ve soyutlama gücü gelişiyordu. Buda sık sık fikir ve karar değiştirme, med cezir tecrübesi; sınama yanılma kırılmaları ile sosyolojik bellekte; doğal felaket yıkımları gibi, felaket algısını, tufanları oluşturuyordular. Yine de öznel gelişmecin yanı sıra nesnel yazılı hukuk, belirmeye başlamıştı. İlk yazılı kaynak, urganika yasalarıdır M.Ö 2350. Bu yasalarda, mallar arası değişim birimi olarak arpanın kullanıldığı da bilinmektedir.
İttifakların zaman içinde, içine girdiği yol girişmelerinden birisi de, toplumsal devinimli özel mülkiyetin biçimleniş doğumu idi. Toplumsal girişme, bilip tanımadığı apayrı şaşkınlık veren adım atışlardı Her adımı, eski aidi oluş biçimiyle kıyaslaştırdığında, şaşkınlıktan kendisinin küçük dilini yutturur, bir anlama oluyordu.
Bugünkü bakışımızla göreceğimiz gibi; kurumlaşma, organize olma, teknik ve bilgiyi kullanma, üretim yapma, ürünün takası, ticaret ve üretimin refah olarak ele geçiriliş biçimi, sorunsaldı. Yani mülkiyetin paylaşılması; en akıl almaz uğraşları arasında, yapılaşmasının ön koşulları idi. Her yeni bilinçle; kurumları ve kurallarını oturtmaya çalışmak, eski alışkanlıklar bilincini silme eylemini, zorunlu kılıyordu. Bunlar hiçte kolay değildiler.
Oysa sosyal komün birlikteki ahlakı davranışları, erdemleri hep; özgecil ve fedakârca oluşların belirmeleriyle şekilleniyordu. Her biçimlenme, özgecil işleyişe göre zorunlu şekil alıyordu. Düşünce üretişiniz ve akıl işletişiniz, bu özgecillik düzey ve düzlemin şekline göre biçim alıp gelişiyordu. Şimdiki bilinç oluşturma düzey ve düzlem zamanı, değişmişti. Bunu anlamak, ekseriyet için mümkün olmuyordu. Aidiyet anlayışında kökten bir kırılma vardı. Bir türlü, yeni olanın, anlaşılmasındaki mantığını, tutturamıyorlardı!
Sözün gelişi, bugünkü anlamda “bu benim evladım” diyemediğiniz birine, özel mülkiyet mantığı ile nasıl miras bırakacaktınız? Yine, çevrenizde sayılan, sözüne itibar edilen, yaşlı ve otoriter, yaşlılar meclisi, yani sizin yerinize sosyal birliğin aklı olanlar yoktu. Ve akran gruplarınız kuşaklaşması ile dünyayı yorumlayan aidiyet bakışınız, gitmişti. Yerine acımasız bir bencillik yarışı başlamıştı. Bu kırılma, usu dehşete düşürüyordu. Zaman azmıştı bir kere, sürüklenmekten başka yapacağı bir şey yoktu. Eski kültün yerind şimdi yeller esiyordu.
Her karşılaşılan zorbalıklarda, hayal ederek anımsayıp, anlatacağınız cennet; tuzla buz olmuştu. Yeni girişen toplumun, yarın ne olacağı bellisizdi. Bu da insanlara güvensizlik veriyordu. Yeni toplum adeta ve sürekli, hiç anlayamadığı kaostan çıkıyordu.Yaşlılar meclisinin yerini paylaşan farklı totemli, yeni ittifakı anlayışları ortaya çıkmıştı. Bunlar yepyeni ve binlerce ahlaki kurumlaşmalardan sadece birkaçı idiler.
Örneğin: sütanne konumlu olma durumu gibi. Damat gelme durumu gibi. İç güvey gitmeler gibi. Gelin gitmeler gibi. Çocukların ana yerli olması, çabaları gibi. Çocukların bir zaman geçtikten sonra baba yerli sayılmaları gibi. Analık sorumluluğunun, değişik sosyal modelci anlayışlarla statülenmeleri gibi. Babası yabancı olan, ay doğumu ile tapınağa gelen ve burada sosyal toplumu için kendisini adamış; gururla, övünçle, yabancı erkeğe veren NADİTUM (kutsal fahişe) kadınlar vardı. Bunlar doğururlar, ama kocaya çocuk vermezlerdi. Çocuk tapınağın ruhundan olmuştu. Ve çocuk tapınağındı. Bu hal,iki toplumun, birbirine alışmasını sindirir olmanın, sembol kılınarak topluma kurum olarak, kazanılan bir olumlanmalar yaptırımı idiler.
Tapınak kadını olmayanlar, sugitum gibi statülü kadınlar da (bak Hamurabi yasası madde: 144) vardı. Bu tür karşı toplumdan bir erkekle, yerli toplumdan bir kadının tapınak ortak kamu alanında birleşmesi vardı. Baba bellisiz olan ve çocuğu tapınağa adayan ana; ilk iki toplumsal ittifakların birbirine alışmalarının adaptasyonunu kılan, kutsal birleşme görevini yapıyorlardı.
Bugünkü anlamda, fahişelik dediğimiz genelev zihniyet olgulu, kutsala adanmışlık; bir toplumsal kurumdu. Ama o günün ilkeli koşullarında girişen ilişkileri ile saygın bir anlayıştı. Övülendi.
Erdemli bir işti. O günkü kimi kadının bu tür kutsal tapınak hizmetleri gebeliği, totemden, kutsal ruhtan olma sayılırdı. Çünkü çocuğu baba aidi gruba vermeyişin yolunu ancak böylesi bir meşruiyetlikle sağlıyorlardı. Babanın bellisizliğini ve yabancıdan olma çocuğu, kendi totem aidindenmiş gibi gizlemenin yolu; buydu. Çocuğun dağ ruhundan (tapınağın totem kutsal ruhundan) olduğunu söyleme idi bu. Ki böylece karşı tarafı yanıltma ve çocuğu kendi aidi grubu içinde de tutabilmenin mantık olumlamasını ve geçiş sembolizmini, ancak böyle yapıyorlardı.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 12.2.2010 22:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!