Bir klan kardeşler olan Habil (çiftçi topluluk) ile çoban topluluk olan (kabil) , özel mülkiyetlerinin ilk ürünlerini, minnettarlık duygusu ile 'kendi emeğinin bilincine varamamanın şükranı ile; ' ilk ürünlerini totemlerine sunarlar. Aslında tapınak denen yerde ittifak gruplarından çoban grup, çiftçi gruba; çiftçi grup, çoban gruba karşı ödemelerini yapmakta idiler. Bu sunma duygusun da, rekabetçi duyguları da egemendir. Senin ürünün mü, klan (tanrı) için değerli, yoksa benim üretimim mi klan (totemi) için değerli? Atışmalarına girilmiştir. Tanrıça İnanna, özellikle çoban Dumuzi’nin (Kabil’in) kurban sunusunu tercih edecekti ve onunla evlenecektir.
Özelleşme kavgalarında üstünlük taslama benleşmesi, ayyuka çıkmıştı. Tanrıça İnanna Habil’in (Dumuzi’nin) et, bal, yağ, peynir sunma kurbanını (sungusunu) kabul eder; Habil’in (Enkimdu’nun) fasulye, buğday, arpa, zeytin sunu kurbanına pek eğilimli olmaz.
Geştinna (İnanna) , Dumuzi ile evlenir. Kıskançlıklar, klan kardeşlerini ve mal edinme özelleşmesiyle oluşan kendi mahiyetlerini, birbirine düşürür. Habil-Gılgamış, Kabil’i-Enkimdu’yu öldürür. Artık komün güçte ayrılık ve sürülmeler başlar. İlk mal edinme ve ilk özel mülkiyetin girişen çatışmasıyla, çelişkileriyle, başlayan olaylar zincirlemesi; sonunda ilk cinayet ve öldürme ahlaksızlık tutumuna (!) gelinmiş oldu.
Daha neler, nelerdi. Dahası yeni cennet, ortaklaşa olanın değildi. Bireysel olan, uzun uğraş ve emekle ve kan, ter pahasına sağlanır olanın, olmaya başlamıştı. Ama sonradan bu da para etmez olacaktı. İnsan emekleri üzerinde egemenlikleşen, güç elde etmeler başlayacaktı. Şimdiden sonra cennet güçlülerin yaşadığı, güçsüzlerin umut ettiği bir yer olup çıkacaktı. Cennet fiyatlanmıştı. Cennet yeni bir statüye tabi kılınmıştı. Cennet nimetleri kazanılarak yeniyordu. Ama bu kazanç illa da kişinin kendi emeği olması gerekmiyordu. Bir şekilde önce nimet elde ediliyor. Sonra da, nimetlerle sürülen zevki sefa, cennetin yaşanması oluyordu.
Klana ait üslenilen sorumluğun yerini; tek tek bireylerin ve ailesinin uhdesinde çözümüne inen, bir sağlayış olup çıkmıştı. Klandaki komün ortak girişmesinin yerini, bireysel sağlayışın girişmesiyle ilişkilenmişti. Artık inayetler, komün (cennet) yerine; mal mülk sahibinden, mal mülk sahibinin merhametinden, sadakasından, zekatından beklenilir olacaktı. Ahlak bu idi. Buna razılıkla boyun eğenler erdemliydi! Bir sınıfın erdemi (ahlakı) diğer sınıfın erdemine, benzemiyordu. Bir sınıf sadaka vererek, erdemli olur iken, diğer sınıf da, sadakasını alçak gönüllülükle alıp, bu sadakayı içe sindirir şekilde almakla ve nankör olmamakla, ancak erdemli olabiliyordu.
Zaman içinde, tüm bu olup bitenlerin toplumsal kırılmaları dayanılacak gibi olmadığı ortaya çıkacaktı. Mülk sahiplerinin baskı ve çelişkilerine, öğütçü yaklaşımlarla ve öte dünya imaj korkuları uyandırılarak; “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun, ilk sahibi” denecekti. Halbu ki mal mülk sahibi olmak, toplumsal işleyişin bir özelliği idi. Gelip geçiciliği ifade eden fani olma algısı da, sosyal öznel oluşun yanlışlıkla genellenmesi ve toplumsal olan aksamaların üzerinin örtülmesinin mantık konuşu idi.
Toplumsal olan, öznel anlama ve korkutmalarla düzenlenemezdi. Toplumsal olan aksamalar yine, toplumsal işleyişlerin düzenleşmesi ile çözülürdü. Mülksüzlüğün, fakirliğin, belki de işe yaramazlığın övgüsü çıkarılacaktı. Hem varsıllar, bu sözle ürkütülecekti. Hem de yoksula avunma bahşedilecekti. Oysa sürecin yol alması nesnel ve sosyal özneldi. Yeni girişmelerde nesnel olanlar, öznel olanlarla girişerek, ancak somut olarak ortaya konabilirdi.
Eski cennette kadının özel sahiplenilişi fikrinin bilinmediği ve hiç kimsenin olmayan kadın ve erkeğin, şimdi sahiplenilişi vardı. Bu yüzdende zina olgusu vardır. Eski alışkanlıklardan kopamama biçimli çiftleşme isteğine yasaklar, tabusu gelmişti. Bu türden birleşmelerde kaçınmanın, bakire olmanın, tabu ve töresi vardı. Çünkü doğacak olan varis çocuğun kendisinden olduğunun, garantisini verecek bir yoldu bu ilke. Bu hal, yeni girilen yolun, ilişkilenme düzenleşmesine, pek uygundu.
Artık erdem, bacak arası namusla gözetilir olmanın tüm faziletlerini taşıyacaktı. Miraslaşma egoizmi, böylesi bir gerilme ve sürtüşmeyi başlatmıştı. Cinsel ahlak, yeni girişme bir yolla; zaptı rapt edilip, yeni bir sürece sokuluyordu. Ve özellikle cinslerden kadın, iyice özelleşip, özel mülkiyet haremlerinin konusu oluyordu. Cinselliğin böylesine bir ahlaki davranış olacağı, uğruna ölümler gelişeceği, eski cennet yaşamının akılların ucunda bile geçmemişti.
Sonuçta olanlar, ilk ilke ve yasaya uygundu: Güçlünün olumlanması ilkesine uygundu. Güçlü olan doğada kimi familyalarda, aile ve harem kurabiliyordu. Sosyal birlik aşamasında, yöneticilerin, şaman gibi ruh çağırıcıların, bilge ve üstün cesurluklu olanların da kimi cinsel ayrıcalıkları da yok değildi hani. Doğada da olabilecek sahiplenmelerin, özelleşen mülkiyetle toplumsal arenaya girdikçe sosyal yönden ve sosyal yol alışa göre düzenleşen bir yığın öznellikler içertiliyordu.
Hiçbir zaman, bir sonraki aşamada, gelişecek olanlar; ilişkileşmiş olanlar; yeni gelişmeye açık olanlar; bir önceki aşama haline göre kötü değildirler. Kimi kötüleşmeler algılansa da, bu böyledir. Bir kere, iyileşmek için kötüleşmek ve hastalıklı olmak, bozulmak, aksamak şarttır. İşte görülecek olan kötülük algıları bunlardandır.
Bir komün, diğer komünün yaşam alanını talan ederse de, kendi komün klanın ait olan ürünlerini çalmazdı. Şimdi bireylerin olan mallarını çalmak vardı. Hatta malı olanın, canı dahi tehdit altında idi. Kalleş pusular gündeme gelmiş idi. Bunu en iyi nasıl önlerdiler? ilk bakışta güçsüzü (mülksüzü-erdemsizi-köleyi) , güçlüler (mülklüler-erdemliler-özgürler) Ya öldürecekti, ya da güçsüze merhamet yaratıp, ona sadaka verecekti. Güçlüler, burada istedikleri gibi keyfi seçimli bir irade ortaya koyamayacaklardı.
Bunun kararını da, güçlüler istediği gibi alamazlardı. Zorunlu olarak köle emeğinden yararlanmak için köleyi (güçsüzü) öldürmemekten yana irade koyacaklardı! Ona sadaka verecekti! Bu ne bir merhametti, ne de bir inayetin irade konuşu idi. Bu istenç, sosyal, toplumsal, nesnel bir yararcı zorunluluktu.
Bunlar da birden kendiliğinden bilinebilir durumlar değildi elbette. Yola girilmişti, Yol adım adım her biri, birbiri ile birlikte girişip, öznelliğin eğimi ile de olgulaştırılıyordu. Çapa, kazma, tırmık, gibi yeni teknikler geliştikçe ve artı ürün ortaya çıktıkça, ürünün depolanır, değiştirilebilir süreçlerin şiddeti varlaştıkça; köle emeği kutsal bir vaz geçilmez oluyordu. Verimli köle emeği ortaya çıkana değin, bu tür talancı eylemler kayıtsız şartsız, ölümü, kurban edilmeleri öngörürken, köle emeği ile birlikte merhamet etme, acıma gibi duygusallıkları fikri, yaşantısal olarak, ancak ortaya atılabilmiş idi.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 8.2.2010 10:56:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/02/08/insanin-tutumlarindaki-evirilim-09.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!