Evet, bir ahlakımız var; çünkü, bir toplumsal ilişkileniş ve toplumsal sosyal girişimlerimiz var da ondan. Nasıl toplumumuz gelişir, değişir dönüşür ise. Ahlakımızda buna uygun değişir, gelişir ve dönüşür. Başlangıçta, bugünkü uyguladığımız etik ahlaklardan, hiç birisi yoktu. Söz gelimi, komün döneminde ne kimse sadaka alıyordu, ne kimse sadaka veriyordu. Çünkü ortada mal edinme yoktu. Ve mal edişle ortaya çıkacak olan bir eşitsizlik sorunu, henüz ortada yoktu. Eşitsizliğin varlığı dahi bilinmiyordu. Yani ahlakımız şimdi nasılsa, önceden beri böyle değillerdi. Hatta neredeyse yoktular.
Bunlar toplumsal ve dolaysı ile sosyal statüsel farklılaşıp eşitsizleşmeyince, önceden biline bilir olgular olaylar değildiler. Dünya’nın her yerinde toplumsal girişmelerle, sosyolojik ahlak olan empatik duygu birliği, aidiyet ilişkisi, evirile evirile, bugünkü ahlaki bilgi haline gelmiştir.
Tanrı inancının ahlakı var ettiğinin, bir somut açmazı da; dinlerin kendisidir. Örneğin Musa hırsızlık yapmayın, ahlak ilkesini tebliğ ederken Mısır’da çıkışta; “”Ey İsrail, Mısır’ı soyun”” demiştir. Ölme ve öldürmeme ahlakını kendilerine haram ve yasak kılarken, başkalarının öldürülme emri Tanrı sözü ile on binlerin ölümü meşrulaştırılmıştır. Tevrat’ın emrinin yerine getirilişin coşkusu ile “Saul vurdu binleri, Davut öldürdü on binleri”” şarkısı, Tevrat inanırlarının kutsal mütalaaları arsındadır.
Şimdi kronoloji filan gözetmeden, bazı ahlaki tutumların, bildiğimizden nasıl farklı olduğunu, tarih içinde yorumlayalım.
Bir kere ilk ahlaki kırılmalar ve ahlaki yansıyışın totemsel anlayıştan farklı kılınmasının nazarı dikkate celp olması, emeğin, mülkiyetin özelleşmesi ile başlamıştır. İnsanların ortaklaşa yaşamalarına ait kültür, alışma ve inanış gibi ahlaki değer yargıları; insanların çeşitli nedenlerle, “bu benim, burası benim, seninle paylaşmıyorum” dediği yola girişiyledir.
Emeklerin takas edilmesinin yaşantılaşması ve süreç içinde, artı emeğin, biriktirilebilir emeğin,hele de bunun değiş tokuş ölçütü değişim aracı paranın ortaya çıkması ile, insan ilişkileri bağlamında ve ahlak bağlamında, doğallıkla her şey gemi azıya almış gibidir.
Yani ortaklaşa yaşam ile özelleşen insan yaşamının girişen ilişkilenmesi ile ilk duygusal ve mantıksal ve aidiyet bağsal kırılmaları ve tedirginlikleri, cinayetleri, hırsızlıkları, gasp, darp, gibi eylemleri pey der pey, zaman içinde başlamıştır. Yani insan ilk kez, açık açık, ahlak gibi bir kavramın, ilişkilendirmesindeki, kurallaştırılmasının ihtiyacını duymuştur. Önceden içine doğduğu totem ahlakının yerini şimdi tedirginlik almıştı. Sonradan içine doğacağı ahlakı oluşturabilmenin, sorunsalı ile baş başa kalmıştır.
Güçsüzler, hastalar sakatlar, çocuklar, ortaklaşa yaşamda sorun değil gibi iken, şimdi ürünlere el konmuştu. Ürün özelleşmişti. Artık ürünler kimse ile kolayca paylaşılmıyordu. Sorun daha sıcaktı. Vahameti ortada fazla hissedilmiyordu. Kimi özelleşirken, kimi hala eski töreye bağlı kalıp, eski ortaklaşa yaşamın adetlerini sürdüren tavır ve çatışmanın ikili erdemini sürüyordular. Müthiş bir duygu ve anlayış kırılması ortaya çıkmıştı. İkili zıt yaşam ortaya çıkmıştı. Ortaklaşa yaşam ile özelleşen yeni yaşam şeklinin, çelişmeleriyle, hem birbiri ile çatışıyordular hem de, yepyeni bir yaşamın, yeni yarattığı eşitlik ve eşitsizlik gibi gerilen durumsalların, kendi kendisi ile sürtüşmeye başlamıştılar.
Yaşam giderek özelleşiyordu. Ama haldeki çocuklar, kadınlar, yaşlılar, hasta ve sakatlar hiç kimsenin değildiler. Bu yüzden özelleşemiyor, özel üründen pay alamıyorlardı. Güçleri de yoktu ki ava gide, tarım, hayvancılık yapalar. Bunlar, bu günkü anlamda; henüz tomurcuklanan yeni düşünme biçimi mantıkla, hiç kimsenin yardım edecekleri ya da yükümlüsü oldukları kişiler değildiler. Bunu belirleyecek ne bir totemsel yasa, nede bir beşeri ahlak ortada yoktu. O saygın tecrübeli bilge ve yaşlı güçsüz kişiler, adeta sahipsiz olaraktan dımdızlak ortada kalıvermişlerdi.
Komün duygusu, komünü buraya kadar taşımıştı. Adeta komün kardeşliğine ve şimdiki halde komün duygudaşları, buna inanmanın bedelini ödüyor gibiydiler! Bu beklenen ve kimsenin hesap ettiği bir durum değildi. Ki; ne böylesi, bugünkü gibi yardımları umulacak bir akrabalık yüküm bağını biliyorlardı, ne de düşünebiliyorlardı. Bu mağdurlar mülk edinenlerin, ne ailesi idi, ne ana, ne baba, ne amaca, ne dayı, ne teyzesi filandılar! Komün aile bağı zaten “bu benimdir” demekle kırılmış yürürlüğü sarsılmıştı. Böylesi bir akrabacıl girişmeler, yükümlülükler, zaten yoktu ve bilinmiyordu da.
Bu durumda böylesi bir akrabalık duygudaşlığı ve sorumluluk duygusu zaten yoktur. Bir komünsel olmanın sorumluluğunu az çok biliyorlardı. Ama şimdi durum bambaşka idi. O sorumluluk ortak avlanmanın, ortak savunmanın gereği, komün ailenin gözetilmesi idi. Komün ailede çekirdek aile yoktur ki, çekirdek aileye sahip çıkılsın idi. Çekirdek aile; mal edinmenin ürünü olup çıkacaktı.
Şimdi sorumluluk nasıl olacaktı. Ahlakı gibi sorumlulukları da, öyle istiareye yatışla bilinir olan bir şeyler de, değildiler. Sözün gelişi, otobüsünüz olmadan, otobüsteki tutum ve ahlakınız da olamazdı. İşte yeni durum, hesapta olmayan, hayali olmayan bir durumdu. Mal edinenlerle, mal edinemeyenler... Hayal bile edemezdiniz. Ahlak ilişkilenmeleriniz de, buradan çıkacaktı. Zaten ilişkilerden gerekli sorumluluğu çıkaramaz iseniz, ahlakı da çıkaramazdınız. Oysa ahlak başka nerede çıkacaktı ki?
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 4.2.2010 18:22:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/02/04/insanin-tutumlarindaki-evirilim-06.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!