Geçmişteki insanlığın gelişmesini bilemeyenler, geleceği de bilip, gelecekte de, ne şekil yol alınacağını bilemezler. Böylesi bilmezdi insanlar, bir kadercilik telakkisi ile yol sürprizlerini bekleşirken, sağlıklı bir gelişmişlikle yolu alamazlar. Böyle insanlar, bilme ihtiyaçlarının yerine, inancını koyarak ikna olmuşturlar.
Yaşantısal ve doğal ilişkilenmeleri içinde akılı ve mantığı çıkaramayan anlayışlar, aklın ve bilmenin yerine inancı koyarak güdük ve küt anlamalarla da olsa, kendilerini bu günkü seviyenin düzeyine doğru geliştirmişlerdir.Zaman akışının ve zamanın değişmesinin içinde, pek pek kalıcı olan bir şey bilinmemektedir. İnançlar da laikleşme ile toplumdan ayrılacaktı.
İnançların temelindeki dünya anlayışlarda; kendi içinde geliştikleri her bir etnik kabileci sosyolojik dünyanın, geçmişten beridir hep öyle oldukları; hep kendi yayıldıkları zaman düzleminin eksenindeki gibi durum içinde olduklarının kuruntu sanılarıyla dünyayı bilip, anlamışlardır.
Ve olan her değişmeyi; bir bozulup sapmanın, bir sapıklığın kendileri ile düzeltilmesi olarak telkin etmişlerdir. Sözün gelişi, Âdem’le Havva; her şeyin adını öğrenirken, sanki bir ellerinde çapa, diğer ellerinde kazma, ayaklarında da çarık, üzerlerinden de igs den elbise varmıştı gibi biçimlenir ve böylece her şeyin adını öğrenirler!
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta