İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN...
Merhaba saygıdeğer gönül dostlarım. Saygılar, selamlar ileterek konu içeriği ile ilgili düşüncelerimi paylaşıyorum. Devlet büyüklerimizden bazen vatandaşlarımızı çok ilgilendiren ibretlik sözler duydukça çok mutlu olmaktayız ve umudumuz artış göstermektedir. Konu başlığımda belirttiğim İnsanı yaşat ki devlet yaşasın cümlesini genel de hastahanelerin temel atma ve hizmete açma törenlerinde duymaktayız..
Evrensel görüşe sahip bir insan olarak. Toplumun menfaatlerine olan yatırımlar göz ardı edilmemeli, önemli vaat ve düşüncelerinde altı çizilmelidir. Cumhurbaşkanı başbakanlık döneminde buna benzer bir çok hamleler yapmıştır. Ben sadece konu içeriği ile ilgili duygularıma yer vermek istiyorum. Devlet büyüklerimizin isimleri herkes tarafından bilindiği içinde isimlerini belirtmeme gerek yok sanırım.
Devlet ve millet bir bütün olmadıkça o ülkenin gözle görülür veya görünmeyen düşmanı çok olur. Dostundan fazla düşmanın çokluğu da yaşantımıza gölge düşürür. Devletin vatandaşlarının sağlığına, varlığına, birliğine, bütünlüğüne, eğitim ve kültürüne yönelik yatırımlar yapması da o devletin ömrünün uzamasına vesile olur. Cahil insanlar eğitildikçe, ilim adamları arttıkça devletin gücüne güç katacaktır.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...