"Gerçeğim,
gerçeğim olduğunda,
paylaşılamaz.
Gerçeğim bu değil.
Gerçekten bu değilsem paylaşılabilir,
ki o zaman da 'rol' yapıyor,
oynuyorumdur."
Sevmek için yaşamak şart;
oysa, yaşıyormuş gibi yaparak
yaşayamayız ki sevebilelim yaşamı.
Yaşamı oynayarak değil
yaşamı yaşayarak severiz.
Oynayan ben,
yaşayan beni askıya alır,
tutsak eder adeta.
'Dur bakalım' der,
'Önce ben rolünü layıkıyla anlat bi hele!'
Başarıyla anlatamaz,
aktaramazsa hakiki yaşamı
hak edemez gibisine.
Hiç bir rol hakikatin perdesini aralamaya derdiyle
yazılmıyormuş meğer, yüzeyinde ölesiye
muhterem bir çırpınıştaymışçasına
görünen yazarlığımızın,
gel gör ki derininde
esası gizlemeye
örtbasa çivili
gerilirmiş
İsalar
Çırpınırlar hâlâ da evet yüzyıllardır
ne yönde olursa olsun, çünkü
yüzeyin sevimli çalkantılı haliyle
oynaşmalar daha sevilesi gelir insancıklara
Diptekiler oksijensiz müsilajlı karanlıklar,
kendi çarmıhlarına mıhlanmış gerçeklikleriyle,
varsın boğuşsunlarmış,
herkesi o kadar da
ilgilendirmesinmiş efendim!
Ayrıca kime neymiş
kaynağın fokurdaşması.
Ama işte asıl dert de buymuşdur,
bu olmalıymıştır ya,
değil mi zaten?
Değil mi?
Değil.
Değilmiş.
Değilmiş işte!
Değilmiş döke saça!
İşte böyle.
O tuhaf karakterleri oynamaya
çabalarken bitimsiz
asil karakterinin bittiğini
sezinlersin bilinçsiz.
Ama ne gelir elden,
o büyülü kazana sokmuşsundur
burnunu tıkayıp bir kez
daldırmışsındır cafcaflı
sefil kurbağa ağa!
rezil yengeç yenge!
küstah itirafkâr akrep!
ile son kal sen!
An bilinçte boğulur gider
kendi o yüzeyel çırpınışlarıyla.
Geriye son bir kovan olarak kala kalırsın:
Boş bir kovan.
Tıkıştırılıp çuvala taş yığılıp üstüne
Dere yatağının kenarında
Günler sonra bulunursun.
Vav!
Pes dedirten bir algı hali ya da idrak bu!
Tuhaf.
Nadir.
Narin değil, asla!
Yine ortaya saçacağım bana göre.
Sıçacağım gibi de okunmasın da bi an!
Olur mu olur!
Olmasın!
Yine de dert değil.
O da okumanın umumîhânesi,
pekiştirir gari.
ve saire ve saire
ve saire
Hiç kimse hiçbir şey için zorlanamaz ki yahu!
Elma ağacı Elma vermeye zorlanır,
ama kişi 'Hayır'!, O neyse o!
Elma ağacıysa Elma verecektir zaten,
zorlansa da zorlanmasa da, armut deyila!
Kurtlar bassa da basmasa da
o Elmalığından taviz vermeyecektir.
Armut ile bir olup 'elmasal armut'
zırvalarına yeltenmeyecektir,
kalkışmayacaktır temmuzlarda memmuzlarda
renk menk değiştirmelere filan.
Toplum tohumu da topraktan
neyse o kadar, o olarak, filizlenecektir.
Ama verimli ama verimsiz
ama yararlı ama zararlı
ama sağlam ama boz-kurtlu,
ama hep herşeyiyle
neyse sadece o.
Benim gerçeğim de, benim gerçeğim.
Ben de neysem o'yum.
Ne kimseyim, ne kendimim
zorlayamam,
kimse de zorlayamaz,
şöyle ol böyle olma deyi.
Eee, nere varır bu sohbetin
karamelli kerametili kreması bakalım?
Bilmiyorum ki!
Bebeğim...
Vermişler elime kalemi,
karalıyom ha karalıyom!
Verselerdi elime kurşun,
Sıkar ha sıkardım na kafama kafama!
Zorlayan da yok canına yandığımının,
isteyen dileyen de... ama işte
bu hayat neyse o'da o.
Bu da böyle şeklini şemalini kemalini
bulamamış garip eklektik bi ben-dil-lik.
Eee?. Yani?
Yaniii... yani yani yas yani... sözleri bir hoş yani...
Akıllı desen değil... delilik desen zeyil...
Delilik bir ekleme, sonradan ulama
olabilir mi yahu!
Delilik zeyilnamesi!
Delinin zeyilnamesi!
Ya vardır ya yoktur.
Okuma etkinliğinden sonra yürüme etkinliği,
yüzme etkinliği derken,
yaz geçer, başlar dinleme etkinliği.
Tüm bu okuma, yürüme, yüzme ve dinleme
etkinliklerinden sonra bana ne olur?
Değişen bir şey olur mu?
Yapay bir geçmişten
Yapay bir gelecek
Vaadediyor Ay.
Serinkanlı.
Bizim hiç hata lüksümüz yoktu ki,
Unutuverdik. Ummalıydık, her hatada
ufak büyük demeden, yiyebileceğimizi
ensemize şaplağı.
Komşuluk ile aramızda hepbir
Duvar meselemiz oldu bizim,
tarihsel döngümüz buydu.
Kaldım burda ben, zahmetengiz.
Duvar gereğini yapar yine,
bir duvar gerekliydi tabii.
Devran ekran dönüp dolaşıp karşımıza
farklı olay örgüleriyle benzer sorunsalı
nakşettiğine göre 'karmamızdır' demeli
en modası geçmiş tabiriyle.
Zamanında yapılan bilinemez bir hata
ve o bilinmez hatayla yüzleşilememesi,
telafi edilemeyişi hatanın bilinemeyişinden ötürü,
götürü arızanın bırakılıp devam edilmesi
'unutulur gider nasılsa' diye öylece
işte hasır altı hatrı sayılır hasarlı geçmiş
döne dolaşa temcit pilavı -bakındı şu Allahın
işine ki nohutluymuş da bu kez-, vay ki ne vay!
-Ooh! miss!- 'kaşığı kırılır bu pilavdan dönenin
billah' der demez göz kırpıp her vakit ki gibi
kaşıklarız artık nidelim!
Yumuluruz birbirimize...
Benzer bir vakı-a'yla yeniden
ve yeniden
şaşkın...
yine.
Kaşını gözünü oynatma!
Üzülmek değil, kızmak değil,
boyun bükmek, eğmek hiç değil;
kalıcı çözümler üretip bu döngüden
çıkartmamız gerekti kendimizi
tutup -her daim şaplaklara maruz-
apaçık enselerimizden.
Hata yapmak, lüks?
Yok öyle bi lüks bize!
Kayıt Tarihi : 24.9.2024 01:15:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!