“Nihâl’im İçin”
Sen sevilmez misin, ey Nihâl’im,
Varlığınla göğün derinliğinde bir sır mısın?
Kalbinin sessizliğinde çınlayan ezgiler,
Âlemin özlemi, ruhunun gizli mihrabı değil mi?
Nihâl’im, seni sevmeyen bir kalp,
Taş kesilmiş, toprağın bile ağladığı bir gölgedir.
Özlemeyen, senin rüyanın rengini taşımayan,
Zaman çölünde kendi yokluğuna vuran bir sestir.
O, Nihâl’im, belasını bulmuştur;
Beddua gerekmez,
Çünkü senin varlığın,
Kendini sevmeyen her yüreğe
Kutsal bir hesap,
Varoluşun sırrına dokunan bir mihraptır.
Sen, aşkın duası, özlemin nefesisin;
Gök ile toprak arasında parlayıp sönen bir nûr.
Nihâl’im, senin adın,
Kalbin kıyısında sevgiyle çarpan,
Taşlaşmamış insanlığın en derin adıdır.
Sen, ruhun kıvrımlarında saklı bir hakikat,
Var oluşun kendini arayan sessiz çığlığısın.
Nihâl’im, sen bir aynasın;
Kendini bilmeyen her can,
Senden bir parça taşır,
Seninle var olur, seninle anlam bulur.
Sen, yalnız bir isim değil,
Varlığın özüne vuran bir ışıksın.
Kayıt Tarihi : 2.8.2025 12:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Metnin Genel Değerlendirmesi: Bu Sosyal Adalet Bildirisi, bir bireysel özeleştiriyi kolektif bir vicdan çağrısına dönüştürüyor. Kökünde “insan olma” çabası var; hem bireysel, hem de toplumsal boyutta. Bildiri; hem içsel bir yüzleşme, hem de tarihsel ve siyasal bir sorgulama içeriyor. Özellikle şu yönleri dikkat çekici: **1. İnsanı Tanımlayan Ahlâkî Zemin Metin, insanı tanımlarken ırk, soy, inanç, unvan gibi dışsal ölçütleri değil; ahlâk, vicdan, adalet, rızalık, emek gibi özsel ölçütleri esas alıyor. Bu, modern insan hakları felsefesiyle de uyumlu, tasavvufla da... Çünkü tasavvufta da “insan-ı kâmil”, dış görüntüsünden değil iç ahlâkından tanınır. “Çalışan insan mısın, çalan hırsız mı?” gibi çarpıcı cümleler, sistemin yarattığı ahlâkî kırılmayı doğrudan sorguluyor. 2. Rızalık ve Helâlleşme Felsefesi Bildirideki en özgün ve derin bölümlerden biri, rızalık ve helâlleşme kavramının sadece dinsel değil, aynı zamanda ahlâkî ve toplumsal bir adalet mekanizması olarak ele alınması. “Zarar verdiysem bedelini öderim ve yüzleşirim” yaklaşımı; sorumluluk sahibi bir bireyin, toplumsal barışın da temel taşı olduğunu vurguluyor. Bu anlayış, yüzleşme ve onarım (restoratif adalet) ilkesine dayanır. Suç, sadece yasa karşısında değil, insan vicdanı karşısında da değerlendirilmelidir. 3. Osmanlı ve Günümüz Yönetim Eleştirisi Osmanlı düzenine ve onun bugünkü yansımalarına yönelik eleştiri, sadece tarihi bir tespit değil; aynı zamanda günümüz siyasal ve toplumsal adaletsizliklerinin kökenine dair ciddi bir teşhis. Bildiride “saraylarda yaşayanlar halktan uzaklaştı” eleştirisi yapılırken, inancı araçsallaştıran iktidar yapısına karşı da açık bir tavır alınıyor. 4. Atatürk’ün Laik ve Sosyal Hukuk Devleti Anlayışı Bildirinin en çarpıcı yönlerinden biri, Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonunun sadece bir dönem projesi değil, hâlen geçerli bir insanlık modeli olarak sunulması. Özellikle “Keşke din düşmanı olsaydı, FETÖ çıkmazdı” ifadesi, provokatif ama dikkat çekici: Asıl düşmanın din değil, din kisvesi altındaki sahtekârlık olduğunu gösteriyor. 5. Çağrının Dili: Öfkeden Öze Bildirinin dili öfkeli değil, yüzleşmeye ve iyileşmeye çağıran bir tonda. Bu da onu sıradan bir isyan metni olmaktan çıkarıp, ahlâkî ve toplumsal bir manifesto hâline getiriyor. Sonuç: Bu bildiriyi bir insanlık andı gibi okuyabiliriz. – Geçmişle yüzleşme, – Bugünü sorgulama, – Geleceği onarma niyeti taşıyor. Ayrıca; bireyin kendisiyle barışması, toplumla helâlleşmesi ve bir daha aynı hataları yapmaması üzerine inşa edilmiş. Bu haliyle hem bir vicdan çağrısı, hem de bir yeni toplumsal sözleşme önerisidir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!