‘’eskiden,
ara sıra da olsa sızardı ışıklar okul bahçelerinden.’’
avlanır gibi yürüyorlardı dere kenarlarında
göründükleri gibiydiler;
düşmedi hiç maşrapaları ellerinden
gece yarılarına dek kör ebe oynar gibi
açık bırakırlardı kapıları, hep açık.
komşu evlerde ağıtlar yakılır,
hiç sormadınız, neden yağar yağmurlar,
güzele dair ne varsa sormadınız...
insan olarak doğduk ya bitti o gün,
bilen bilir, insan olabilmenin tadı bir başka...
masalarda ne çok sorular birikti,
ne çokları da aktı gitti felaketlerle.
günlerin denklemlerini çözebilmek zor muydu ki
kaç yüz yıl önce çözülmüştü karanlık, kaç kez hem de.
geçen gün güneş tutulması vardı, anlayamadım
kaç zamandır çekilmiyor ay pencere önlerinden,
gece düşmüş bir kere gündüzün üzerine.
kurumadıkça dereler hadi gel çöz denklemleri….
asıl başka şeyler takılır düşüncelerime,
çocuklar mesela; ay düşmüş, güneş düşmüş, kent düşmüş,
sokaklarında umutsuz dolaşır çocuklar
üstelik yarın bayram, günah yağmurları bir güzel de ıslatır.
kapılar vurulur tan vakitlerinde, bozuk ta değil zilleri
odaların içlerine bu yüzden korku dolar,
sinmiş bir kere yüreklere korku,
ne çok ta yaşanır oldu son zamanlarda.
yaşanır tabi bağıramadıkça biz,
bağıramadıkça ‘’kim var orada?’’ diye…
kim var demek ne kadar güzel; insana dair cesaret.
açık kapılardan hep hırsızlar girdi, bakın maşrapalara….
güneş sabırsız, hani kendi halinde bile
saklanacak bizden önce dağların arkasına…
biz yine de kapatmayalım kapıları,
dereler kuruduğunda girecektir insana dair bir şeyler
anlatılabilse işte! ah bir anlatılabilse insan olabilmenin tadı?
kaç yüzyıl önce yaşanılmışken ne muhteşem şeydi karanlık
ormanın köşelerindeki lambalar kadar düşerim içine
vurma ışığını ay, vurma istemem
salkım saçak dertler böyle dökülsün yalnızlığımdan.
Ağustos, 2017
Refik Yeşil
Kayıt Tarihi : 31.8.2017 20:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!