Bir gün Nasrettin hoca çarıklarını giyer,
Hanımı seslenerek; “nereye ey Hoca” der.
“Şu köye gitmek için eşeğime binerim”
“iki-üç saat sonra eve geri dönerim.”
Hanımı derki ona; “sakalın var koskoca,”
“İnşallah demiyorsun, sebebi nedir Hoca.”
Hoca inada gider, “benim evim burası”
İşaret edip der ki; “gittiğim köy şurası.”
“Bu kısa sefer için inşallah demek neymiş”
“Senin bu istediğin bence hayret bir şeymiş.”
Hoca yola koyulur eşeğiyle, neşeli,
Hanımı evde, ama kaygılı, endişeli.
Hoca sudan geçerken eşeği sel devirir,
O neşeli havayı tam tersine çevirir.
Eşeği ve hocayı, çayın suyu sürükler,
Her yanında oluşur, yaralar ve çürükler.
Saatlerce boğuşur, nihayet sudan çıkar,
Eşeği bulmak için şöyle etrafa bakar.
Ama eşek kayıptır, dereyle akıp gitmiş,
Hoca üzgün ve kızgın, hocanın işi bitmiş.
Eşeği bulmak için ararken gece olur,
Hoca çaresiz dönüp köyün yolunu bulur.
Köye varınca görür, biricik yapısını,
Boynunu büküp vurur evinin kapısını.
“Kim o” diye yukardan hanımı nida eder,
Hoca; “aç şu kapıyı, inşallah ben geldim” der.
(ŞUBAT 2007)
Sezayi TuğlaKayıt Tarihi : 30.10.2012 14:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
YA NASİP Son hacı kafileleri de Mukaddes topraklardan yurdumuza döndü. Heyecanlı hacı ziyaretleri başladı. Birçoğumuz gıpta ile o mübarek topraklara gitmek istediğimizi söyleriz. “Hadi oraları anlat, yediğin içtiğin senin olsun” deriz. Aldığımız cevap genellikle aynıdır; “Azizim! Anlatması çok zor, o duyguları bizzat oraya giderek kendin yaşayacaksın.” Gözlerimizin önünde hayalî de olsa, milyonlarca insanın hac farizasını yapmaları uçuşurken, boynumuzu büküp, “Allah nasip ederse biz de gideriz” deriz. “Elini kolunu mu bağlıyorlar? Git, sende yazıl” denildiğinde en büyük engelin parasal olduğu söylenir genellikle. Bu yaklaşım bana samimi gelmiyor. Gerçekte nasip olunan paraları asıl maksadın dışında değişik yerlerde harcarız. Birçoğumuzun her gün tükettiği, aklın ve bilimin yasakladığı zehirlerin parasını bir kenara ayırsak, maddi bahanemizin kendiliğinden yok olduğunu görürüz. Kültürlü bir insan gördüğümüzde bilgisine hayran kalırız. Bizimde o bilgilere sahip olabileceğimiz söylendiğinde, okumaya vaktimiz olmadığını bahane ederiz. Ama samimi olarak nerelerde lüzumsuz ve hoyratça vakit harcadığımızı düşünürsek, kendi vicdanımız bile bize güler. Köse olan biri doktora gidip hormonal tedavi görerek sakallarının çıkmasını sağlar. Sonra da jilet alır, onları kazır. “Sakal bırak” denilecek olsa, “kısmetse bırakırım” der. Oysa sakalının çıkması için tedavi bile görmüştür. Nefsimizin güdümünde robotlaşarak yaptığımız hareketlerin bahanesi genellikle aynı veya benzeridir; “Allah nasip ederse” deriz de, nedense; “nefsim izin verirse, vicdanım yumuşarsa, şeytan rahat bırakırsa” demeye dilimiz bir türlü varmaz. Bunu bir kusur gibi algılarsak, bu kusurun müsebbibi hazırdır; (hâşâ) Allah’u Teâlâ. Oysa yüce Allah; “kulum bana bir adım yaklaşırsa ben ona on adım yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim” diyor. Karnın acıkmışsa lokantaya sen yürüyeceksin, lokantanın sana gelmesini bekleyemezsin. Ama sen ilk adımları atarsan, lokantanın sana gittikçe yaklaştığını görürsün. İhtiyacı olan muhtaçlar bizleriz. Bizler, gerçekleştirmek istediğimiz her işte yeterli çalışmamızı yapıp nasibin Allah’tan olduğuna inanarak “inşaallah” demeliyiz.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!