Gözlerin yaşı aktıkça
Deli duran kaçtıkça
Sende kurşun yarası
Bende gönül yarası
……..Oy, oy ince memed
Başa geldi Abdi ağa
Köylüyü sürüyor dağa
Hatice sevdiğin, bağa
İner memed tam sırası
……...Oy,oy ince memed
Kıratın da şahlanınca
Beyler kaçar sen gelince
Yedi dağın eteğince
Yükselir yiğit narası
……..Oy,oy ince memed
Memed dağa doğru bakar
Dağ başında ateş yakar
Abdi ağa senden korkar
Yiğitlik gözün karası
……..Oy,oy ince memed
Torosların başı duman
Dağda yaşaması yaman
Ağalara vermez aman
Memedim aslan parçası
……Oy, oy ince memed
Ne yiğit doğurmuş döne
Daldı ağanın köküne
Adın söylendi bu güne
Sever köylü fukarası
……Oy, oy İnce memed
Yusuf’um der doğar yiğit
Ağaları boğar yiğit
Çukurova’da bir ağıt
Bu günlere duyulası
…..Oy, oy İnce memed
Yusuf Ter 27.11.06
Saat 21:52 İsviçre
Kayıt Tarihi : 10.12.2006 14:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yaşar Kemal İnce Memed O ŞARABİ EŞKİYALAR UNUTULUR MU HİÇ? 1955’le 1987 arasında otuziki yılda ve dört ciltte tamamlanan “İnce Memed”, belki de Yaşar Kemal’in en güzel eseri değildir. Ne var ki, Türk romanında Yaşar Kemal efsanesi, hikayesi Çukurova’da geçen bu romanla başlar. Çözülmeyen feodal ilişkilerin baskısından bunalan köylü genci Memed’in isyanında hem bireysel bir meseleyi hem de köylünün genel toplumsal ve ekonomik sıkıntılarını buluruz. Parlak kariyerindeki birbirinden güzel bunca romanına rağmen Yaşar Kemal adı anıldığına yarattığı karakterler arasında bugün ilk akla geleni, imgesi o ince silueti ile zihnimizi yalayan İnce Memed’tir ki, hikayesi artık bir halk destanına dönüşmüştür. Burada yazar ve okuyucunun bir roman özelinde ortak bir kahraman yarattığından söz edilmelidir. Roman ve kahramanının bu denli sevilmesinde, Memed’in haklı isyanının, silahı kuşanıp dağa çıkmasının, “o şarabi eşkıyalar”ın atası olmasının rolu -mutlaka- vardır! Tam da bu nedenle, bugün kadar çok sayıda incelemeye konu edilmiş “İnce Memed”i edebi değer sorusu etrafında değil toplumsal ve siyasal tarihi içerisinde ele almaya çalışacağım… Anadolu romanını hazırlayan koşullar İlk yazıldığı 1870’lerden başlayarak hep ahlaki, felsefi ve siyasi meselelerle ilgilenen Osmanlı romanı İstanbul merkezliydi. Devletin bu en kötü günlerine Batılılaşma etrafında çözümler arayan Osmanlı aydınlarının Anadolu’ya ve Anadolu insanıyla ilgilenmeye hiç vakti -ve perspektifi- olmamış, uzun süre köye dönük bir roman yazılmamıştır. Osmanlı aydınının İmparatorluğun taşrasına ilgi duyması ile imparatorluğun çöküş sürecine girmesi neredeyse aynı tarihlere denk düşer. Yani Anadolu’nun sorunlarını dillendirmek Cumhuriyetin ilk kuşak yazarlarına miras kalmıştır. İstanbullu aydının Anadolu’nun tozlu yollarında, yoksul köylerinde dolaşıp cahil bırakılmış, dini istismarlara uğramış ve köy ağası tarafından sömürülüp devlet görevlileri tarafından ezilmiş köylü milletiyle kucaklaşması -aslında kucaklaşmadan çok el öptürmesi- Çalıkuşu ile başlar. Osmanlı’dan devralınan vatan kurtarma görevi, bundan böyle köyü kurtarmak biçiminde simgelenecektir. Misyoner tavrıyla kendilerini feda eden bu aydınlarla, konuk oldukları, yaban kaldıkları, kuş uçmaz kervan geçmez memleket köşeleri arasında organik bir bağ kurulduğu söylenemez. Çünkü bu metinlerde ifadesini bulan düşünce ve hissiyat, aslında İstanbul’da kapanıp kalmış aydın kesimin kendisini dışa vurma biçimi ya da kendisine biçtiği bir görevler manzumesidir. Anadolu’nun toplumsal bir perspektifle ele alınması, kendilerini sol bir dünya görüşü ekseninde tanımlayan genç bir yazarlar kuşağı ile başlar. 1930’lu yıllarda Cumhuriyet ideallerine bağlanmış yazarlar, öncü aydının meseleleriyle birlikte Osmanlıdan miras kalan feodal yapılara ve kendi koordinatlarına göre tanımladıkları gericiliğe/yobazlığa karşı aydınlanma seferberliği üzerine yoğunlaşmışlardı. Aşk ve macera romanlarına da aynı ideoloji popüler biçimlerde yansıyordu. Manevi değerler peşindeki bir başka yazar kesimi ise önceki dönemin doğu-batı sorunu tartışmasını sürdürmekteydi. Değerler ve ideolojiler dünyasında dolaşan bu üç eğilimin de Cumhuriyetin sınıfsal yapısını, ekonomik sorunlarını, yoksul insan hayatlarını gerçekçi biçimde yansıtmak gibi bir meselesi yoktu, ama aynı yıllarda edebiyat dünyasına büyük bir dinamizm getiren öfkeli genç bir toplumcu kuşak vardı ki, etkileri edebi alanın dışına kadar taştı. Şiirde Nazım Hikmet’in yarattığı heyecan ve sempatinin hikaye ve romandaki karşılığıydı bu gençler; Cumhuriyet’in vaatlerinin gerçekleşmediğini ve gerçekleşmeyeceğini buruk bir acıyla fark etmişlerdi. Cumhuriyetin acılarla dolu tarihini romana yansıtan bu “yitik kuşak”, ya da Atilla İlhan’ın deyişiyle “fedailer mangası”, gerçekleri Sadri Ertem ve A.Refik Sevengil’in izinden giderek- doğalcılığa yakın bir üslupta ele almışlardı. Ancak yine de dışarıdan bir bakıştı onlarınkisi, yine aydının duruşu ile ilgiliydi. 1950’lerin yazarları içerden yazdılar o coğrafyayı. Yazdıkları döneme en uygun dil ve en uygun üslupla, en uygun toplumsal temaları işlediler. O yıllarda genelde sanat ve edebiyata, özelde romana yansıyan aydınlanmacı ve kalkınmacı ütopyaların cisimlendiği mekan köylerdi. Köy hayatını, köy gerçeğini, köylünün sorunlarını, baskı ve sömürüyü en iyi bilen ve ifade edenlerse doğal olarak, bu köylerden sıyrılıp büyük kentlere gelmiş, edebiyatla tanışmış ve sol düşünceyi benimsemiş yazarlar oldular. Dönem, çıplak gerçeklerin -romanlarla- yine çırılçıplak ortaya serildiği bir dönemdi. Böyle gerçekler de -gerçekten- boldu Türkiye’de. Pek çok yazar bir misyon gereği sarılmıştı edebiyata. Hem bu misyonu üstlenen hem de meseleyi edebiyatın içinden dillendiren yazarlar da vardı elbette. Ve 50’lerdeki bu hareketliliğinin Türk edebiyatına kazandırdıkları arasında en önemli isimlerden birisi hiç kuşkusuz -“İnce Memed”iyle- Yaşar Kemal’di. Yeni bir eşkıya tipi olarak “İnce Memed” Türk anlatı geleneğinde meşru bir isyanı taşıyarak “katil defterine adını yazan”, eşkıyalığı seçip dağlara sığınan kahraman sayısı az değildir. Halk hikayelerinden sadece Köroğlu’nu anmakla yetinelim, ama modern anlatılarda, hikaye ve romanda da çoktur eşkıya örneklerimiz; Ömer Seyfettin’in “Yalnız Efe”sine(1910) kadar uzanır. Sonra tarihi romanlar ve milli mücadele anlatılarıyla çeteler katılır “soylu” eşkıyalar alemine. Ancak “İnce Memed”i o gelenek içinde bir yere oturtamayız. Memed’e bir soy kütüğü çıkartmak gerekirse, en yakın akrabası Yusuf’tur onun; Kuyucaklı Yusuf… Sabahattin Ali’nin toplumsal adaletsizliğe bir Ege kasabasında başlattığı isyanı Yaşar Kemal Çukurova’ya taşımış, edebiyatta bir geleneğe dönüşen isyan, roman kahramanlarının elinden 68’lerde öğrenci gençliğe devredilmiştir. Berna Moran, İnce Memed’in çözümlemesini yaparken Hobsbawn’ın yasalara karşı suçlu oldukları halde halkın gözünde masum hatta kahraman addedilen toplumsal haydutlarla ilgili çalışmasına göndermeler yaparak Memed’in de dünya “soylu eşkıya” geleneğin içinde mütalaa edilmesi gerektiğini vurgular. Ona göre İnce Memed, çeşitli ülkelerin -Robin Hood, Billy the Kid, Jesse James gibi- efsaneleştirilmiş haydutlarıyla akraba sayılmalıdır. Burada ortak olan toplumsal adaletsizliğin insan hayatlarına yaptığı etkiler, yarattığı duygulardır. Ama İnce Memed’i efsane katına taşıyan evrensel değerlerle örtüşmesinden çok etkisini yerelliğinden alan sahiciliğidir. Yaşar Kemal, Anadolu’nun hemen her köşesinde yüzyıllardan beri yaşayan eşkıyalık müessesesini 50’li yılların ekonomik ve toplumsal koşulları içerisinde, üstelik söz konusu müessese o yıllarda özellikle Doğu kırsalında bilfiil çalışır bir haldeyken, muhalif bir bakış açısı ile yeniden canlandırır, eşkıyalığa yeni bir anlam katar. Veysel Öngören’in ifadesiyle; “geleneksel başkaldırı içinde çağdaş sorunları yüzdürerek geçerli, çağdaş bir başkaldırı biçimi aramaktadır” o. Romana baktığımızda geleneğe yapılan pek çok gönderme ve eşkıya tipiyle karşılaşırız. Mesela Deli Durdu vardır, Kalaycı vardır ya da Kara İbrahim vardır ki bunlar eşkıyalığın yüz karaları olarak ağalarla bir saf tutarlar. Silahları köylüye çevrilir, güçleri güçsüze söker. Öte yandan Gizik Duran, Koca Ahmet, Kürt Reşit gibi köylüye arka çıkanlar vardır ki türküler yakılmıştır arkalarından. Memed, romanın başında onların izinden gitmeyi seçer. Ancak sadece iz sürmekle yetinmeyecektir. Zaman yeni zamanlardır; zaman ağalığın kaba sömürü zamanı değildir, ekonomik ve toplumsal ilişkiler değişmiş, marabalığın yerini toprak işçiliğine bıraktığı, tarımsal üretimin kapitalistleştiği bir çağ açılmıştır. Memed’i bu yeni mülkiyet ilişkileri dönüştürecek, bilinçlendirecek ve onda devrimci bir kimliğin filizlenmesini sağlayacaktır. Artık adaletsizliğin temeli ağalıkta değil ağalığın temsil ettiği mülkiyet ilişkilerinin, yani düzenin kendisindedir. Yoksul bir köylü çocuğundan yola çıkarak Türkiye’nin siyasi, ekonomik, toplumsal yapısını materyalist bir ideolojinin merceğiyle gözler önüne seren ve bu niteliğiyle toplumcu roman anlayışının en önemli kilometre taşlarından olan “İnce Memed”in önemi sadece ele aldığı meselelerle sınırlı kalmaz; Yaşar Kemal, bugün “köy romanı” başlığı altında toplanan romanlara yöneltilen biçimin içeriğe feda edildiği ciddi eleştirisinin dışında kalmayı başaran az sayıda yazardan birisidir. Çıplak gerçekleri en çarpıcı halleriyle sunabilmek için dolaysız bir biçimde aktarmak yolunu seçmemiştir o; “ bir gerçekçilikle yetinmez; yaşadıklarını, gözlemlediklerini başka tür bir gerçekliğe dönüştürür. Abartılarak işlendiği için simgeleşen ve arketipleşen kişiler ve olaylarla, kurmaca yönü ağır basan destan havalı yapıtlar üretir”. Sayfalarca yer açtığı zengin sözcük haneli doğa, mekan ve insan tasvirleri, geleneksel anlatı dilini kullanışı, geçimini yüzyıllardır doğaya ve torağa bağlı sürdüren insanlardaki dış gerçeklik algısının hurafelerle, dogmalarla bezenmiş irrasyonelitesini hiç aksamayan diyaloglarla yansıtması, feodalitenin mülkiyet anlamındaki tasfiyesiyle köylülük ideolojisi arasındaki uyumsuzluğu açığa çıkaran kurgusu ve tek tek her roman kişisinin psikolojik derinliğine nüfuz edebilmesi, Yaşar Kemal’i kariyerinin daha ilk basamaklarında bir klasik niteliğine büründürmüştür. Yazının başından beri “İnce Memed” üzerinde durdum. Oysa ki şimdi geriye doğru baktığımızda “İnce Memed-I” demek daha doğru olacaktı belki de. Ne var ki bir çok eleştirmen gibi benim için de tek ciltlik bir destandır “İnce Memed”. Berna Moran’ın cümleleriyle ifade edeyim; Sonraki “ciltlerde yine ağalarla İnce Memed arasındaki düşmanlık sürer, yine ağalar öldürülür, ama İnce Memed artık ağa öldürmenin bir çözüm olmadığını kavramıştır, çünkü yerine bir başkası gelmekte ve durum eskisinden beter olmaktadır... Bununla birlikte Memed yine ağaları öldürür, çünkü başka çıkar bir yol göremez ve elinden de başka bir şey gelmez. Bu durumda Memed’in yaptıkları, artık anlamını kaybetmiş, bir yarar sağlamayan, gelişigüzel cezalandırmalardır. Birinci ciltte Memed’in Abdi Ağa’yı öldürerek hem kendi öcünü alması hem de köylülerini kurtarması anlamlı ve etkiliydi, çünkü insanların kendi yaşamlarında bulamadıkları adalet özlemine cevap veriyordu. Köylülerin kurtuluşu ile sağlanan mutlu bitiş, aynı zamanda, iyinin kötüye, bereketin kıtlığa karşı zaferi demekti”. Ancak geçen zamanla, o zamanın getirdiği yeni hayat şartlarıyla, yeni toplumsal ilişkilerle, sonraki ciltlerde kurtuluş umudu tümden tükenmiştir. Sınıfsal çelişkilerin böylesine değiştiği bir konjonktürde ağaların öldürülmesinin bir çözüm olmaması anlamında dizinin sonraki ciltleri elbette çok daha gerçekçidir. “Ama unutmamalı ki İnce. Memed I gücünü gerçekçilikten almaz, tersine, gerçeğin yerini alan eski bir düşü büyülü bir dille ustaca anlattığı için sevilen bir roman olmuştur. “ A. Ömer Türkeş Yaşar Kemal (1923) ---------------------------------------- Asıl adı Kemal Sadık Göğceli olan Yaşar Kemal, 1923 yılında Adana'nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite köyünde doğdu. Henüz ortaokul sıralarındayken halk yazınına duyduğu ilgi onu folklor derlemeleri yapmaya yöneltti. O dönemde şiirleri Adana Halkevi'nin yayını olan 'Görüşler Dergisi'nde yayımlandı. Ortaokulun son sınıfındayken okulu bırakmak zorunda kalarak ırgatlık, amelebaşılık, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi işlerde çalıştı. Bu arada 'Ülke', 'Kovan', 'Millet', 'Beşpınar' dergilerinde şiirleri görüldü. 1951 yılında İstanbul'a yerleşerek, Cumhuriyet Gazetesi' nde fıkra ile röportaj yazarlığı yapmaya başladı. 'Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün' başlıklı röportajıyla Gazeteciler Cemiyeti Özel Başarı Armağanı'nı kazandı. O yıllarda öyküleriyle de ilgi çeken sanatçının 1952 yılında 'Sarı Sıcak' adlı öykü kitabı yayımlandı. İlk romanı 'İnce Memed' 1955 yılında çıktı. 1955-1984 yılları arasında öykü, roman, röportaj ile makalelerinden oluşan 33 kitabı yayımlandı. Yaşar Kemal, ilk romanı 'İnce Memed' ile 1955 yılında Varlık Roman Armağanı' nı kazandı. 1974 yılında 'Demirciler Çarşısı Cinayeti' adlı yapıtı, Madaralı Roman Ödülü' nü aldı. 'Yer Demir Gök Bakır' Fransa'da 1977 yılında, Edebiyat Eleştirmenleri Sendikası tarafından yılın en iyi yabancı romanı seçildi. 'Binboğalar Efsanesi' 1979 yaz dönemi için Büyük Edebiyat Jürisi tarafından seçilen kitaplar arasında yer aldı. 1982 yılında uluslararası Del Duca Ödülü' ne değer görülen Yaşar Kemal, 1984 yılında Fransa' nın Légion D'Honneur nişanını aldı. Yapıtlarında Torosları, Çukurova'yı, Çukurova insanının acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan davasını, ağalık ile toprak sorununu çarpıcı bir biçimde ortaya koyan yazarın eşsiz betimlemeleri yapıtlarının en önemli özelliğidir. 29 dilde yayımlanmış olan kitaplarıyla, dünya yazınında çok önemli bir yeri var. Tilda'sını unutamadı Nuran Çakmakçı/İstanbul Hürriyet 11 Mayıs 2001 Ünlü yazar Yaşar Kemal, 50 yıllık hayat arkadaşı Tilda'yı unutamadı. Kemal, ‘‘Tilda'nın kaybı bana güç veriyor. Artık yazmaya başladım’’ dedi. Bahçeşehir Üniversitesi Nobel Adayları Araştırma Merkezi'nin açılışı nedeniyle bir konferans veren Kemal, eşi ve kendisiyle ilgili yazılan şiirin okunacağı anons edilince, gözyaşlarını tutamayarak, ‘‘Tilda benim karım değil, kardeşim değil, anam değil’’ diyerek ağlamaya başladı. Konferans Salonu'nu dolduran öğrenci, öğretim üyeleri ve diğer konukların ayakta alkışları arasında hıçkırıklara boğulan Kemal, daha sonra, ‘‘Bu kadar hissiyatlı davranıp ağladığım için özür dilerim. Ancak, 50 yıllık bir beraberlik yaşadım. O ölmeden önce, ‘Biz her şeye katlanarak, namuslu yaşadık' dedim. O, Osmanlı Sarayı'ndan, ben köyden gelmiştik. Ancak, bir insan olduk’’ diye konuştu. HAKKINDA YAZILANLAR 1.Deniz Gezmiş'ten Yaşar Kemal'e Portreler Oral Çalışlar Çağdaş Yayınları Deniz Gezmiş, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Yılmaz Güney, Mehmet Ali Aybar, Sabahattin Ali, Fikret Otyam, Panayot Abacı, Lefter ve... Bu kitapta onların öykülerini okuyacaksınız. Bütün bu portrelerin, bir dönemin güzel bir resini vereceğine inanıyoruz. Bazılarını yakından tanıdınız, bazılarının adını ise hiç duymadınız. Onlar bizi bize anlatıyor. Bir dönemin tanıklığını da içeren bu portreleri beğeneceğinizi umuyoruz. 2.İNCE MEMED TARTIŞMASI... - TARİH ARAŞTIRMACISI CEZMİ YURTSEVER'İN 'ÇUKUROVALI' KİTABI YAYINLANDI - YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED'İN HAYALİ KAHRAMAN OLDUĞUNU, YURTSEVER İSE YAŞADIĞINI, HATTA YAŞAR KEMAL'İN BİR AKRABASI TARAFINDAN YAPILAN İHBAR SONUCU ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ SAVUNUYOR - CEZMİ YURTSEVER: 'ÇUKUROVALI KİTABI, YAŞAR KEMAL'İN SIRLARINI AÇIĞA VURUYOR' ADNAN KULAK ADANA (İHA) - Adanalı Tarih Araştırmacısı Cezmi Yurtsever ile Adanalı ünlü romancı Yaşar Kemal arasındaki 'İnce Memed' tartışması giderek büyüyor. Yaşar Kemal, roman kahramanı İnce Memed'in yaşamadığını, hayal ürünü olduğunu savunurken, Tarihçi Cezmi Yurtsever ise edindiği bilgi, belge ve görgü tanıklarının ifadelerine dayanarak hazırladığı ve yayınladığı kitabında İnce Memed'in Çukurova'da yaşadığını, hatta Yaşar Kemal'in bir akrabasının ihbarı sonucu yakalanarak öldürüldüğünü iddia ediyor. İNCE MEMED GERÇEK Mİ HAYALİ Mİ? Tarihçi Cezmi Yurtsever, yaptığı araştırmaları, bilgi ve belgeleri derleyerek 'Çukurovalı' adıyla bir kitapta topladı. Kitap yayınlanmadan kısa süre önce ulusal bir dergiye röportaj veren Cezmi Yurtsever'in açıklamalarına kızan Yaşar Kemal, 'Cezmi Yurtsever bir yalancı ve iftiracıdır. Kendisini mahkemeye vereceğim' şeklinde açıklamada bulundu. Cezmi Yurtsever ile Yaşar Kemal arasında alevlenen ve son günlerde iyice doruğa çıkan İnce Memed tartışmaları, Yurtsever'in kitabı Çukurovalı'nın yayınlanması ile yeni bir boyut kazandı. Kitabında, Kadirli ve Kozan yöresinde Cumhuriyet'in ilanından sonra yaşanan ağalar ve eşkıyalar çatışmasının tarihi boyutlarını ele alan Yurtsever'in bulduğu ve yazıya aktardığı bilgiler, Yaşar Kemal'in hayali olduğunu ileri sürdüğü görüşlerle taban tabana zıt düşünceler içeriyor. Yaşar Kemal ve Cezmi Yurtsever, Kadirli'de doğmuş, yörenin sosyal olaylarının içinde bulunmuş, bilgileri derlemiş, yazıya aktarmış ve görüşlerini kamuoyuna sunmuş iki insan olarak biliniyor. Yaşar Kemal'in dünyaca tanınan ve Nobel'e aday gösterilen İnce Memed adlı kitabının tarihi ve sosyal yönlerini çözümleyen Yurtsever'in kitabında yer alan bilgiler, her iki yazar arasındaki fikir çatışmasının artarak süreceğini gösteriyor. TARTIŞMANIN GEÇMİŞİ Yaşar Kemal, romanında, Çukurova'da yaşanan ağalar ve eşkıyalar kavgasında İnce Memed adındaki eşkıyayı destan kahramanı olarak göstermiş, olayları bu çerçevede ele almıştı. Yurtsever ise Kadirli'de yaşanan ağalar ve eşkıyalar kavgasını yaşayan görgü tanıkları, tarihi belgeler ve olaylar esnasında fotoğraf çeken esrarengiz bir kişinin belgelerine ulaşarak, Yaşar Kemal'i kızdıran tartışmaları alevlendiren açıklamalarda bulunmuştu. Yurtsever, Yaşar Kemal'in aşiretinden Kürt Alo'nun muhbirliği sonucu İnce Memed'in Torosların Tuvaras yaylasında öldürüldüğü, mezarının Dikirli Köyü'nde olduğu, İnce Memed'in arkadaşı 31 eşkıyanın af vaadiyle Adana'ya getirilirken henüz bilinmeyen bir nedenle Kozan yakınlarında Tırmılhöyük'te kurşuna dizildiklerini açıklamış, kitabın kapağına koyduğu fotoğrafı da kanıt olarak sunmuştu. Yurtsever'e göre, Çukurovalı kitabı, Yaşar Kemal'in sırlarını açığa çıkarıyor. Çukurovalı kitabında İnce Memed olayının içyüzünün yanı sıra, Sabancı suikastı, Ermeni Davası, Devlet Bahçeli'nin kökenleri, Atatürk'ün gerçek doğum tarihi gibi güncel ve tarihi olaylara da yer veriliyor. KİTABIN KONUSU: Anadolu halkının geri kalmışlığı, cahil bırakılmışlığı ve köy hayatının sefaleti. KİTABIN ÖZETİ Toroslar'dan Akdeniz'e uzanan Dikenliözü'ndeki beş köyden birisi Değirmenoluk'tur. Bu köyün insanları köylerinden dışarıya çıkmazlar. Onun için buraların kendine has kanun ve töreleri vardır. Bu kanun ve töreleri Abdi Ağa koyar ve uygular. Dışarıdan kimse gelmez ve karışmaz. Köyün yağız delikanlılarından Memed günlerdir Abdi Ağa'nın tarlasını sürmektedir. Artık dayanamayacağını anlayınca her şeyi bırakıp Kesme Köyü'ne gider ve Süleyman'a sığınır. Memed'in bu yaptığı aslında bütün köy ahalisinin hayalidir. Memed kışı Kesme Köyü'nde geçirir. Anasını ve köyünü özlemiş olmasına rağmen dönmemekte kararlıdır. Bir gün köyden bir tanıdık onu görür ve bu haberi hemen Abdi Ağa'ya yetiştirir. Bunu öğrenen Abdi Ağa Süleyman'ın kapısına dikilir ve Memed’i alıp köye götürür. O yaz Memed hasadı yapar ve Abdi Ağa'nın topraklarını sürer. Abdi Ağa ise ceza olarak ona hasadın beşte birini verir. O kış Memed ve anası çok zorluk çekerler. Memed, arkadaşı Mustafa ile birlikte ilk defa kasabaya gider. Yolda, iyi ve mert bir eşkıya olan ve hayranlık duydukları Kara Ahmet'le karşılaşırlar. Kasabadaki yaşam Memed'i çok etkiler. Ağaların olmadığı, herkesin hür olduğu bu hayat Memed’i cezbeder. Memed sevgilisi Hatçe'yi kaçırmak için köye döner ve beraber kaçarlar. Abdi Ağa'nın yeğeninin nişanlısı olan Hatçe ile Memed'in kaçmalarının ardından Ağa'nın adamları ve yeğeni onları yakalamak için izlerini sürerler ve bulurlar. Aralarında çatışma çıkar. Abdi Ağa'nın yeğeni ölür, Memed yaralanır ve kaçar. Hatçe ise yakalanır. Memed'in sığınacak bir yeri olmadığı için Deli Durdu denilen bir eşkıyanın çetesine sığınır. Çetenin yaptığı haksızlıkları gören Memed Deli Durdu'dan nefret eder. Bu sırada Abdi Ağa Hatçe'yi cezalandırmak için ona bir tuzak kurar. Yeğenini Hatçe'nin öldürdüğüne jandarmaları ikna eder ve Hatçe hapishaneye düşer. Eşkıyalığa iyice alışan Memed zulmetmeye dayanamaz. Çeteden ayrılıp yeni dostlar bulur ve onlarla gezmeye başlar. Bir gece köye geldiğinde anasının öldüğünü duyar ve Hatçe'nin başına gelenleri öğrenir. Ardından Abdi Ağa'nın izini sürmeye başlar. Bu arada Abdi Ağa Memed'i ortadan kaldırmak için bir tuzak kurar. Memed ise kasabada Hatçe'yi bulur ve bir yolunu bulup onu ve arkadaşını hapishaneden kaçırmayı başarır. Köylüleri de Abdi Ağa'ya karşı gelmeleri konusunda yüreklendirir. O kış köylüler Abdi Ağa'ya hasatlarından bir buğday tanesi bile vermezler. Abdi Ağa Ankara'ya telgraf çeker ve Memed'in gizlendiği yeri ihbar eder. Jandarmalar Memed'i kıstırırlar. Aralarında çatışma çıkar. Tam bu sırada Hatçe doğum yapar. Memed eşi ve çocuğu için teslim olur fakat bu esnada Hatçe vurulur. Memed'in dünyası yıkılır. O sırada çıkan afla serbest kalır. Doğan çocuğunu Hatçe'nin hapishane arkadaşı alır ve Gaziantep'in bir köyüne götürür. Olaylardan Abdi Ağa'yı sorumlu tutan Memed köye gelir ve Abdi Ağa'yı vurur. Bu duruma sevinen köylü bayram eder. Memed ise atını dağlara doğru sürer ve o günden sonra Memed'den haber alınmaz. O gün bu gündür Dikenlidüzü Köylüleri, çift koşmadan önce çakırdikenleri ateşe verirler. İşte tam o günlerde Alidağ’ın doruğunda bir top ışık patlar, üç gün üç gece yanar durur. KİTABIN ANA FİKRİ: Zavallı ve kendi halinde görünse de Çukurova köylüsü ve tabii her ezilen, baskıya maruz kalan, 'mecbur bırakılan' birey öfkesini haykıracak anı bekler ve efsaneler, ağıtlar ve 'kutsal' değerler de arka planlarında böyle öğeler taşırlar. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: İnce Memed: Toroslar'da Değirmenoluk Köyü'nde yaşayan yoksul ve yetim bir köylü çocuğu. Abdi Ağa'nın baskısına dayanamaz, onun yeğenini öldürür ve dağa çıkıp eşkıya olur. Abdi Ağa: Dikenliözü'nde bulunan beş köyün sahibi, merhametsiz, bencil ve zengin bir köy ağası. Not: On üç yaşındayken okumuştum İnce Memed kitabını ki Ondan önce hürriyet gazetesinde dizi olarak yayınlanmıştı O kadar çok etkilenmiştim ki romanın dizisinden Kitabını aldırttım, bunca yıl geçmişdiki kitaplarımı karış dırken İnce Memed romanı sanki beni yeniden oku diyordu Çocukluk dönemim yitti beni okuyup bittikten sonra şiir doğdu Yazdım… Kitap içeriğinden de yazılardan da ekledim ve bey yeninize sunuyorum … Yusuf Ter

büyük bir keyifle okumuştum
sizin kaleminizden bir kez daha hatırladım
yüreğinize sağlık
'İnce Memed Toroslardan gürledi
Buhurcular kulak verip dinledi
On yedi kurşunu yedi ölmedi
Dayan İnce Memed'im dayan'
Şiirinin son dörtlüğünde dikkatinden kaçan bir noktaya önce dikkat çekmek ist,iyorum iki defa aynı sözcük aynı dörtlükte pek olmamalı der ustalar .(Dikkatine)
Öyküye gelince yazılanlar kadar okuyucunun da görevi olduğunu hatırlatan ve iyi bir araştırma sonucu güzel bir yazı çıkmış karşımıza emeğine sağlık kutluyorum .Şeref Öztürk usta .
TÜM YORUMLAR (4)