Bunu ona söylemedim, “o bir yalancıydı.” Her suçlu gibi onun da öfke kontrolü yoktu. Susmam bile onu öfkelendiriyordu. Çünkü biliyordu ki susmam onun ne olduğunu bilmemden kaynaklanıyordu. Kendini benden nasıl kurtaracağını iyi biliyor kendi aynasından bakıp hakaretler yağdırıyordu. Tepemin tasını attırıp içimde sustuklarımı söylememi sağlıyordu. Tamamen kaybetmek istemediğim için ölçülü konuşuyordum. Böyle birinin nesini seviyordum? İlk tanıştığımız zamanlardaki inceliğini, aşırı ilgisini, ona inandığım zamanları özlediğim içindi belki. Beni sevdiğine inanmaya ihtiyacım vardı belkide kimbilir. “Seni seviyorum” demeye korkuyorum demişti bir keresinde, “sen sev, sen özgür ve cesursun!”
Aslında onun hayatında maddiyat ve başarı ön sırada yer alıyordu. Sürekli koşturuyor, eș, dost ilişkilerine vakit ayırmıyor ve bununla gurur duyuyordu.
Ona bütün bu yaptıkları ve sınırsız hırsı için birgün pişman olacağını söylemeyi çok istedim. Söyleyemedim! Söylemiș olsam dahi bunu pek dikkate alacağını sanmıyordum.
İçten içe bu pişmanlığı yaşasın istiyor da olabilirim değil istiyordum. Bana yaşattıklarını yaşamalıydı. Öylesine bir heves için bir insanın hayatına girip cehenneme çevirmenin bir bedeli olmalıydı.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla