Değerli Sinan Karakaş Bey,
Aforizma;
''BİR SORUN BİREYSEL OLMUŞ OLABİLİR BİREYLERİN TALEPLERİ OLMUŞ OLABİLİR, BUNA TOPLUMSAL TALEP YOK BÖYLE BİR İHTİYAÇ YOK DİYEMEZSİNİZ, TOPLUMLAR TAŞTAN AĞAÇTAN MI MÜTEŞEKKİLLER ELBETTE Kİ BİREYLER TOPLUMU OLUŞTURMAKTALAR, DÜNYA VAR OLALI BELLİ BU TOPLUMSAL TALEPTE VAR OLMUŞTUR. BU GÜN FELSEFE YOK DİYEBİLİRMİSİNİZ FELSEFELERİN KURAMCILARI İNSANLARI YÖNLENDİRMEKTELER Mİ EVET DÜNYA MERKEZLİ FELSEFE EKOLLERİ TOPLUMSAL TALEP OLUYORDA İKİ DÜNYALI BAKIŞ AÇISI NASIL TOPLUMSAL TALEP OLMUYOR, ULEMANIN NE OLDUĞUNU BİLMENİZ GEREKİRDİ, ARAP DİLİNDE BİLİM ADAMLARI ÜLEMA DİYE NİTELENDİRİLİR, HER İLMİN ARAŞTIRICISI VE BİLGİNİ O KONUNUN O BİLİMİN ULEMASIDIR. BU GÜN MARKSIN HEGELİN ENGELSİN KURAMCILIKLARINI DA İNKÂR EDİYOR MUSUNUZ, ONLARIN MOTİVASYONLARI DEĞİL Mİ BU GÜN AVRUPANIN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ ÇIKMAZ. SOVYETLER BİRLİĞİNDE BİLE RUSLAR TEKRAR DİNLERİNE DÖNDÜLER. BU GÜN DÜNYAYA YÖN VERMEYE ÇALIŞAN VE MATERYALİST FELSEFENİN DE KURUCULARI OLANLAR YAHUDİ KÖKENLİ DEĞİLLER Mİ? YORUMLAR HER ZAMAN ONAYLAYICI OLMAYABİLİR, RED EDEN YORUMLARIDA KABULLENMENİZ GEREKECEK, BUNADA SAYGI DUYMANIZ GEREKİR SİZİN YAZDIKLARINIZA BENİM SAYGI DUYDUĞUM GİBİ. SAYGI VE SELAMLARIMLA''
Bir kere, çok temel bir konuyu, bütün kızılca kıyametlerin koptuğu konuyu; ''bireysel (öznel) olmuş olabilir, bireysel (subjektif) talep yapılmış olabilir'' diye izan ve doğrulama gösteriyorsunuz. Sonrada tamamen pas geçip göremezden gelip ihmal ediyorsunuz!
Sonrada angarya tartışmalar giriyorsunuz! ''Buna toplumsal talep yok, buna ihtiyaç yok diyemezsiniz''! Diyerek durumu garipleştirip öznel değerlemelere sapmaktan kurtulamıyorsunuz. Ve toplumsal iradeye öznel tavırla yaklaşmanın çelişkisini sürdürüyorsunuz. Üstelikte toplumun böyle bir talebi varsa! Söyleyip göstermiyorsunuz. Şunu söyleyeyim, bu ihtiyacın alanı toplum değil halksal alandır.
Şunu bir kere içselleştiriniz; Dünya var olalıdan beri insanlar talepte bulunmamıştırlar. Milyonlarca yıl doğada buldukları ile yetinmişler. İstekleri buldukları ve doydukları ile sınırlı kalmıştır. Aksini düşünmeleri bile olanaksızdı. Toplumsal oluşumları bile daha konuşamadan uzun bir süre almış. Ne zaman üretmeye, üstelikte birbiri için değiş tokuş nesnesi olarak üretmeye başlamış, istekleri usul usul bu gelişme ile talep olmuş ve talep ilişkileri gelişmeye başlamış. Bugün hala sürmekte, yarında sürecek. Olup biten bir süreç değildir. Her üretim bir yeni ilişki ve düzenleniştir, her düzenlenişte yeni bir toplumsal taleptir (istem) .
“”TOPLUMLAR TAŞTAN AĞAÇTAN MI MÜTEŞEKKİLLER “”
Bu söyleyişler, tam bir cahil bilmezliğidir. Toplumun ne olduğunu, halkın ne olduğu hakkında bilgisi olmayanın, yuvarlak; ne anlam içerdiği belli olmayan bir sözü söylemekte.
Ya da okuduğu konu içeriğini anlamadan, hoşuna gitmeyen alan için çala kalem ediştir.
”TOPLUMLAR TAŞTAN AĞAÇTAN MI MÜTEŞEKKİLLER “”
Bu söz bir insanın duygularının da, olduğunu karşı tarafa hatırlatan bir argümandır. Toplumların duygusu yoktur. Ve toplumlar, asla duygu ile davranmazlar. Toplum, bir üretim gücü, bir üretim ilişkisi, bir kurum ve kuruluşlar, bunlara uygun bir ideolojik yapılanışlar ve birey insanın ilişkilenmiş bağıntılı, etkime etkilenme, otorite organizesidir. Yani toplumun bir cansız bir canlı yanı vardır. İşte bu tür anlayamama ve yaklaşımlar, hem sapla samanı karıştıran bir zavallılık, hem de bir zır cahilliktir. İnsanların titan metalini Yüce Ruh metali sayıp, dokunulmaz kılması toplumu ilgilendirmez.
Bu tür yazılar, karşı oluşa, Ya da, aynı konuya bizim gibi bakmayanlara, hep inkâr, inkâr ediyorsunuz derler. Kendileri görüş koyamayarak, bu inkârın içine düşüyorlar, farkında değiller. Aslında inkâr dedikleri şey, aynı kabul edişin başka versiyonu olan, akıl koyuşlardır. Aslında akıl koyuşu, inkâr diye algılatıp, zımnen geriletmektir bu tutum. Akıl koymak, bilgi koyup sorgulamak, ne zamandan beri inkâr oldu, bilemedim gitti?
Toplumlar maalesef; taştan, ağaçtan ilişkisel müteşekkillik içinde! Duvar ustalığını, geometrik düzenini, taş duvar işçiliği ve uzluğu sağlar. Taşın fırlatılması avcılığını, daldaki meyveyi taşlayarak düşürmesini ve toplamasını, belirler. Taşın kesiciliği ve kulübe olurlukları da, başka insansal özelliğini, insan bilincini ortaya koymuştur. Bu müteşekkillik insanda, toplumda olduğu için, insan üretebilmektedir. Hayvanlar üretememektedir. Ve insanlar inancını bu varlaştırmalar sonundadır ki, geliştirip iyice bir derinlikleştirdiler. Bu müteşekkillik olmayınca; sanıları, kanıları hiç derinleşemeyecekti. Toplum demek, sadece taşı ele alırsak, taştan yolları inşaatları olan, bunlarla ilişkisel bağıntıları olan devinen bir bütünlük
Ulemaya Arapçada bilim adamı dendiğini söylemeniz, harikaydı doğrusu! Böylelikle inançların ön gördüğü; büyücülük, üfürükçülük, medyumluk gibi tüm okültüst tutumları bir güzel bilimsel kılıp çıkardınız. Bir, başarı ancak bu kadar olur! İnançlarda da, sakın ha büyü, sihir, üfürmenin olmadığını da, belirtmeyin lütfen. Üstelik Dünya'nın İ.Ö 4004 yılında yaratıldığı, Dünya'nın 6 günde yaratıldığı gibi, bir yığın bilimsellikleri(!) çağlarca savunup duruyorlarken. Tartışılmayan deney alanına sokulamayan konu bilim olamaz. Ulemanın ilgilendiği konu tartışılamadığından (kendi aralarındaki değil) deneysel alanda olmadığından hiç bilimsel ve bilim konusu değildir. Bunu biliyor olmalıydınız. Ben sizinle ne tartışayım.
Hele ulemaya, Arapçada bilim adamı dendiği kanıtınız, Dünya'ya ters takla attırır cinstendi. Akıl, izanla bağdaşır bir anlama yapmam olanaksız. Maşallah bu kadar olur. Arap'lar öyle diyorsa doğrudur, Arapçada öyle ise, doğrudur uslamlamasıdır bu. Skolâstik felsefede Aristo söylüyorsa doğrudur, mantığının, inanma versiyonu, bir inakçı inalcılık. Ne yazık ki evrenin bilimsellik anlayışı Arabın ulema anlayışından çok farklı. Bilim konjonktürsel anlamlıdır.1500 sene önceki Arabın ulema anlayışından çok farklıdır, bilmeli idiniz
İşin, tuzu biberi, toplum kavramındadır: “”İKİ DÜNYALI BAKIŞ AÇISI NASIL TOPLUMSAL TALEP OLMUYOR”” diyen bir bakış açısı var edişiniz, tarif edilmez bir alkışlılık başarısıdır! Toplum tanımı, bizim suizannımıza göre tanım yaptığımız bir tanımlılık alanının çatışması değildir. Toplumun bizim düşünme yapımızdan ayrı ve bağımsız işleyen, zorunlu yasaları, nesnellikleri var, maalesef! Bu Dünya'nın bakışı, birinci dünyayı temelliyor da, ikinciye en ufak cevabı olmuyor, ne yazık ki. Benim elimde değil, elimde olsa inanın dükkân sizin. Siz toplumsal yasallığa iyimser kanılarla yaklaşamazsınız.
Toplum insan demek değildir. Toplum insanların bedensel ve düşünsel emeklerini, üretim güçleri ile yani makine alet edevatla, toprakla, bilgi vs. ilişkilendiren, kurumlaşmalar işleyiş yasaları, örgütlenme ile yapılaşan, karşılıklı bağıntılı bir sosyo ekonomik süreçtir. Yani toplumda canlı ve cansız zorunlu ilişkileniş, bizim; isteğimiz dışı işleyişi vardır. Fırıncı Ali, işini yaparsa doyuyoruz. O da elektriği, kurumsal olarak, elektrik yasalarına göre sürekli üretirseniz işini başarıyor. Elektrik idaresi, jeneratörün nesnel yasalarını gerçekleyen bir başka kurumun varlığına, bu kurum da, Ahmet'in bireysel etkinliğine ihtiyaç duyar, Ahmet'in bu talebi karşılaması demek, Alev Hanım, Ahmet'in apandissini sağaltırsa, Ahmet çalışabiliyor olacak. Alev' de Pastör'ün hijyenik çalışmalarını tutumlarsa bu işi yapabiliyor. Pastör dahi bu işi...
Görülüyor ki toplumda; Doğa-insan; insan-doğa, İnsan-toplum, toplum-insan; insan-teknik; teknik-insan, ilişkisi ile beliriyor. Ve toplum bir üretim ilişkisidir, inanç ilişkisi değil. Kişi -kişi ilişkisi burada yok. Ahmet, Ali ile küs dahi olsa, bu yasallığını yapmak zorunda. Görülüyor ki, ikinci dünyaya ilişkin en ufak bir emare, toplumsal yapılanışta maalesef yok.
İnanç Ahmet'in kafasında olacaktır. Olmalı da. Ama Ahmet'in davranışını, inisiyatifliliği, fevri oluşu yerine, daha çok, toplumda üretim güçlerinin kendi disiplinine uygun, toplumun belirlediği normuma uygun ve de Ahmet'in o konuya ilişkin birey olurluğuna uygun, davranmak zorunda. Ahmet’in ahlakı ahlaksızlığı bu yaşama ilişkisi ile yargılanıp, bu işleyişe uygunluklarla üretilecek. Eğer siz toplumsal üretimi, toplumsal paylaşımda, haksızlıklara götürürseniz, Ahmet inançlı da olsa inançsızda olsa, çalacaktır. Toplumun sınıflı yapısı bunu gerektirir. Sizde sadaka kültürü ile Ahmet'in bu yoksulluğunu toplumsallığın bir zorunlu sonucu gibi algılar algılatırsınız. Ahmet çalışsa bile, sadaka ile idameye mecbur olur.
Yazınız bir eleştiri olsa, çok sevinecektim. Tamamen bilim ve akıl dışı öznel inalcı inakçı, kavram kargaşalı, önyargılar. Üstelik baştan aşağı düzeltilmeye gerek duyulan zan ve kuruntular. Birey için olanı, toplum için; “”iki dünyayı da hesaplayarak toplumu işletsek””, demek ne kadar akıl, bilim ve yurttaş olurluk tutumu bilmiyorum, İşler faraza ile olabilse, olacak, ama somutta olmuyor. Pratiğe konamıyor. Bir önerme konusu ile bağdaşır ilintililik içermeli, tutarlı olmalı. Aslında bu sorunun cevabı bile olmaz. Olabilse mutlaka yapılırdı. Toplum kendi için olacak bir faydadan, bir üretimden niye kaçınsın ki?
Saygılarla başarılarınızı dilerim.
Not: Ben kimseye büyük puntolarla yazmıyorum. Çünkü bu tür davranış aczimi gösterir!
Sürecek 61
Bayram KayaKayıt Tarihi : 24.9.2008 10:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu çalışmalar; sıra no 45 den 62 ye değin sıra sayılı denemeler, daha önce farklı sayı numarası ile yayınlanmıştı. Her biri dört sayfalık bir uzunluk olan denemeler; bu düzenlemede 2,5 sayfa ile sınırlı tutulduğundan, 40 dizi olan tüm bölümler; 62 adetlik bölüme çıktı. Bu nedenle yeni sıra sayısı ile ve yeni sıra numarası ile tekrar düzenlenip yayınlandı.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!