Sn: Yusuf Ziya Karahasan Oğlu’na Yanıt
Merhabalar efendim,
El ezher mezunu olup, Hac turları organizesi ile meşgul olduğunu belirten değerli dost, denememin ilgili kısmını okuduktan sonra aforizma diye aldığım cümlesinde, belirttiği gibi güya bütün eleştirisini ortaya koymuş!
Aforizma: ''Lakin benim din anlayışımı, demokrasi ve sosyal anlayışımı inkâr etme yetkisiniz size kim veriyor? '' Yusuf Ziya Karahasan oğlu
Bu, tam bir konuşamama polemiği. Ve kendince haklılık gösterme üslubu, psikolojik davranışıdır. Eşdeyişle haklılığını gösterememenin ortaya konuş biçimidir.
İşte, ilke ve tutum koymayı anlayamamak budur. Kimse, sizin öznel inanmanıza karşı olmaz. Ve kimse sizin kafanızın içindeki, öznel inanmanızın inkâr yetkisini taşımaz.
İnsanlar ancak kendi kafalarındakini ancak kendisi inkâr edebilir. İnsanın başka kafalardaki, inancı ve düşünceyi inkâra; istese de gücü yetmez. Böyle bir söylem, ancak; siz benim gibi düşünmeyi, niye inkâr ediyorsunuz? Demenin, zımni olaraktan sorgulanmasıdır.
Bir insanın kafasındakini, bir başkası inkâr edemeyeceğine göre, Böyle bir yaklaşım sorgu, karşı tarafa saldırı hakkı gibi ortaya konmakta. Bu tür anlayış söylem birliği içinde olanlarca.
İkinci olaraktan da; her hangi bir inancın konusu, halksal alandan çıkarılıp, toplusal alanın işleyişine getiriliyorsa; o zaman o inanın konusu otomatikman herkesin etki tepki ilgilendirme konusuna girer ve konuşulur. İnanç konuşulmayacaksa, toplumun sosyo ekonomik işlerlik alanına getirilmemeli. İnanç bir demokratik hak ve halk iradesi değildir. Çünkü toplumun meseleleri nesnel ve somuttur. Toplumda hiç bir üretiminizi bir inancın rehberlik ve zorunluluğu ile asla üretemezsiniz. Bu yüzden inanç toplumsal değildir ve ne haktır; ne de demokratik taleptir. Sadece kavram kargaşasıdır.
İnançlar ne hizmet almanın, ne hizmet vermenin, nede üretmenin koşulu değildirler. Bu bir sav. Sizde karşı savı söylersiniz. Hemen çala kalem: benim inancımı inkâr ediliyor; diye söylenmemeli. Üstelik kişi kendi inanmalarını bırakıp terk edebilir. Bize ne? Tartışılır olan, inançların, sanki demokratik, toplumsal tutummuş gibi, topluma tutumlaşıcı yapı ve yapılanmalar sağlar diye dayatılır olmasıdır. İnançlar hem toplumsal değil, hem nesnel gerçekçi değildir.
Toplumun yapılanması gibi, demokrasisi de; üretimin refahın, paylaşılması temeli ile ilgilidir. Demokrasi, toplumsal ve bireysel kullanım yapılıdır. Yani toplumun ürettiği bir hizmetin kişisel talebidir. İnanaç toplumun ürettiği bir olgu değildir.
İnançsa öznel ve kişisel özelliklidir. Toplum, öznenin düşünme ve inanmasından bağımsız bir var bulunuştur. Belli bir andan sonra, insanların bilinçli etkinliği ile de katkın, işleyen yapıdır. Toplumsal yasalar ve üretim, öznel bilinç ve emek olmadan kendiliğinden gerekli olan, istenen amacı sağlayamaz. O anda, zorunlu üretim güçleri ortaya konur. İnsanlar bu yasallığı yavaşlatabilir, hızlandırabilir, ama asla ortadan kaldıramaz. Yani toplumsal işleyişin içine inancı sokuşturamaz.
İşte demokrasi, hak ve özgürlük; insanın buradaki yasa olurluklara, uygun talep alırlık ve talep ortaya koyuşlarıdır. Demokrasi ve hak bu yapılara cevap olan, ilişki yapılanmaların, ilişki üretmeleridir. Değilse, ne idüğü belirsiz, kafadan yakıştırma ilintilemeler, demokrasi olamaz. Olsa olsa kişinin kendisinin öznel düşüncesidir, kendi kendisini soyut tatminidir.
Kişinin demokrasisi olamaz. Toplumun demokrasisi olur. Demokrasi bir siyasetin ve politik ideolojinin kendine özgü uygulanma açılış biçimidir. Toplumsal ortaya konuluştur. Kişi buna uygun demokratik isteğini yani demokrasisinde olanı, tavır ve talep eder, ister. Yani toplumun yapılanış demokrasisi, ne ise, bunun; birey yararlanıcına ve kullanımına götürülüşü demokratikliktir. Bireyin kullanılışı ise bireyin demokratik tavırdır.
Değilse demokrasinin belli bir şekli olup, bizde ona benzemeye gayret etmiyoruz. Toplumsal işleyişler içindeki aksaklıkların giderilmesi, refahın yayılması biçiminde üretilişle içi dolduruluyor. Bu dolduruluşlardaki çaba, toplumsal üretişteki birlik ittifakının; haklarımızın, karşılıklı dile gelmesidir, demokratiklik ortaya koyuştur. Toplumla /otorite ile toplumun sosyal yanı, bu iletişimi kurabiliyorsa, bu toplum, demokrasi içindedir. Toplumların yapılanışı, refah paylaşımı, farklı olduğu için. Birinin demokrasisi diğerine benzemeyebiliyor.
Bir zorunluluğun, toplum-insan; insan-toplum; karşılıklı ilişkileniş biçimidir. Bu somut oluş işleyişler fiili anlamlandırılırsa, doğru ya da yanlış olur. Değilse kafamızdaki tahayyüller, yakıştırmalar, ansılar mahfiller, demokratik tutum olarak toplumdan istenemez. Bunu anlamamakta ısrar ediş nedendir? Toplum bir düşünme biçimi ile üretiyorsa paylaşımı da bu düşüncenin zorunlu güdücüsüdür. Yani toplumun tasarım düşüncesi sağlık ise, toplumun buna uygun yönelim ve üretişi ve talep isteyip talep sunması da demokratik hak ve özgürleşen varlaşmadır.
Ben, bir düşünce paylaşan olarak, inanç vardır; olmalıdır diyorum. Ama inançlar toplumun yapılanışında yok deyip, bunu ispat etmeye çalışıyorum. Siz, inkâr hakkını nereden aldınız diye soruyorsunuz! Bu akıl ve düşünce koyma, tartışma ölçütü değildir
Siz de inanç, toplumda; toplumun yapılanışında var diyen bir sav yazın, bunun ıspatını akıl, bilim ve felsefe çerçevesinde ortaya koyun. Birbirimizi anlayalım. Yalın kılıç saldırmanın anlamı ne anlayamadım. Bu bir haksız oluşu savunma gibi bir şey. Sav ve karşı sav koymada eşitlik vardır. Sav ortaya koymak, bir öznel hak var ediştir.
İnsan, toplum demek değildir. Toplum insanların düşünsel ve bedensel emeklerini, üretim güçleri ile ilişkilendirip kurumlaşma ve örgütsel yassallıkların, yapılandığı bağıntılı bir sosyo ekonomik işleyiş uyumudur. İnsan toplumun sadece bir yanıdır.
Örneğin toplumda bir üretim gücü olan çırçır makinesinde, inanç yoktur. Sağlık örgütlenme alt yapısında inanç yoktur. Siz bir sağlık talebini isterken, diyelim anjiyografi isterken, inanç yoktur. Toplumsal inançla öznel dinsel inanç karıştırılmamalıdır. Ayrıca, toplumun öznel inançlı olmayan bir otoritesi de vardır.
Ama inanç, insanın kendi özelinde, öznesinde, kişiliğinde; kişi-kişi, ya da; kişi-kişiler ilişkilerinde vardır. Ve var olacaktır, olmalıdır da. Ama birey-toplum ilişkisinde yoktur. Bu tür istem, insanlarda toplum bilincinin olmayışıdır.
İnançların sosyolojik var bulunuşu elbette hakikattir. İnsan birlik bilimi (sosyoloji) toplumun ortaya çıkması ile beliren bir nesnel yasallıktır. Oysa inançlar, insanların toplum olmazdan önceki ve yaşayışındaki anımsama, sanı ve kanı birikimidir. Bu biriktirme, ilk toplum içinde, daha bir soyut üretilir ve gruplaştırılır tutumlara dönüşmüştür. Bu nedenle inanç toplumsallığın kendisi değildir. Yani toplumun üretim ilişkisi kurumlaşmalarında inanç yoktur.
Değilse toplumdaki bireyde, insanların öznel düşünmelerinde inançları vardır, mutlaka olacaktır. Bu ayrı bir şeydir. Örneğin insanın; bir ağaçtan saban yapıp toprağı sürmesi ve bununla ilişkilenişi, bu ilişkileniş ile üretimin düşüncesini edinişi, bunun toplumsal kurumlanması düzenlenmesi, toplumsallığın gereği ve özüdür. Toplumun üretim güçleri ile üretim ilişkilerinin; buna uygun düşüncelerinin ve inanmalarının pratik olan kanılarının, toplum içinde, uygulama alanı bulduğu, nesnel süreçleşmeleridir.
Şimdi ben de, sizin kavramları karıştırırlıkla, hiç bir şey ortaya koymadan Yalın kılıç olurlukla, yazı yazdığınıza, sizin adınıza üzülsem, doğru olur mu?
Saygılarla...”
Sürecek 60
Bayram KayaKayıt Tarihi : 24.9.2008 10:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu çalışmalar; sıra no 45 den 62 ye değin sıra sayılı denemeler, daha önce farklı sayı numarası ile yayınlanmıştı. Her biri dört sayfalık bir uzunluk olan denemeler; bu düzenlemede 2,5 sayfa ile sınırlı tutulduğundan, 40 dizi olan tüm bölümler; 62 adetlik bölüme çıktı. Bu nedenle yeni sıra sayısı ile ve yeni sıra numarası ile tekrar düzenlenip yayınlandı.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!