İnancı, toplumda üç nedenden ötürü oluşturamayız. 1-Toplumsal yapının işleyişinde ve ilişkilenişin Hiç bir biçiminde, inanç yoktur. Somut ilişkiler vardır. Bu tek başına gerekli ve yeterli nedensel yasadır. Diğerleri bunu bilmemenin tartışmasıdır. Efendim inanç kafamda var ne yapacaksın? Bir şey yapılacak değil ki, kimsede böyle bir görevi telakki edemez. Herkesin kafasında her şey vardır. Kafasında her şey olan bir şey ifade edip dayatmıyor ki. Fiili şekillenmesi sorun. Kafanızda zaten olacak. Kafamızda başkasına saygı duyma da var olacak, saygı duymama da var olacak. Buna ne denebilir ki. Kafamda saygı duymama var diye, kendimi ifade için, bunun ifadesi için, insanlara kafa mı atmalıyım. Durduk yerde ye varacak, boş söz atışmaları olacaktır!
2-Alt yapı ilişkilenmesinde inancın olmaması demek, üretimi, nasıl alt yapının üretim tarzı ve üretim ilişkisi belirliyorsa; bu muktedirliğin yerini yapay olarak inanç almasın demektir. Gerçekte alamaz, ancak sanal bir aldatma ve pranga taşıma olarak hile yapılır. İnançlar ancak üretimin paylaşılmasında devreye konabilir ki bu da kurnazlıktır! İnanç sanki alt yapı düzenlerlik ilişkisinde varmış gibi, hak ve özgürlükle karıştırılıp, inanç talebi tersten ortaya konmaktadır. Böyle olunca da yanlış tartışmalar olacak, başka inançlarla çatışacaktır.
3-İnançlar toplumdaki üretim ilişkilemesinde, sanal bir hoş görü ile kabul edilirse, kendisini toplumsal talepte olmamasına rağmen, toplumsal talebin özüne koyacaktır. Yani bu hal çekirdeksiz canlının, başka canlıya DNA’sını enjekte edişi gibi, kendini ürettirir olacaktır. Bu da teokratik yapılaşma siyasası olacaktır. Zaten bu son iki neden, yapaydır. Birinci nedenden dolayı olmaması, tartışılmaması gereken bir husustur. Tartışılması da, boş laftır. İnsanın, nasıl kişisel tercihleri varsa, inançlarda kişisel tercihtir. İstediği biçimde istediği inanca hoşlukla katılır, ibadetini yerine getirir. İnanç bireyin öznelliği olan bir haldir, soyut muktedirliktir.
Bir kere, inançların daha somut, sistemli olmaları; Yahudilik, İslam, Hıristiyanlık, Şintoizm, Hinduizm, Taoizm vs. gibi dinler evrensellik değildir. Bir inancın evrensellik iddiası, onun evrensel olurluğu hiç değildir. Toplumsal talepler evrenseldir. Tüm toplumlar aynı inançta değildir. Esasen olamaz da. Ama tüm insanların üretim ilişkileri ve üretim için organize olmaları toplum taleplidirler. Özelliklede en gelişkin yapılanmayı, örnek alır ve kendilerine göre özel tutumlarla içinde olurlar.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Müslüman’ım diyenlerin yanlış telakkilerinden anlayışlarından giderek üretilen felsefeler gerçeği yansıtmayacaktır.
O nedenle çalışmalarınızda mantığın yerli yerine oturmadığını düşünüyorum.
Konuya toplumsal ilişkiler açısından baktığınızda, Müslümanların tarihinde, kuran içinde toplumsal birlikteliği oluşturacak temel etmenler mevcuttur.
Bunlar,
İnsanların yalan ve ikiyüzlülükte bulunmaması
Adalet üzerinden ayrılarak zulüm etmemeleri
Başkalarının canına, malına, ırzına, namusuna tasallutta bulunmamaları
Toplumdaki sosyal, ekonomik farklılıklar için yardımlaşmayı öne çıkarmaları.
Aralarındaki güven duygularını ortaya koymalarıdır.
Bunlar İslam'ın gönderildiği ilk dönemlerde topluma var kılınmak için Allah'ın Müslümanlara önerdiği insan ilişkilerinin ementüsüdür.
Ancak tarihsel süreçte, alevi toplumların dede kavramı, Sünni toplumların tarikat, türbe, şeyh kavramları Müslümanların kültürüne girdikçe olaylar özünden sapmıştır.
Mesela verdiğiniz türbe ve bazı örneklerin tarihi süreçte Türklerin Müslüman olmasıyla, eski Şamanizmken Müslümanların hayatına girdiği bellidir.
Tarihte oluşan bir çok konunu İslam diniyle bir ilgisi yoktur. Dolayısıyla İslam diniyle ilgisi olmayan inançların, sanki Müslümanlıkla bağdaştırarak yorumlara tabi tutulması yanlıştır.
Toplumsal ilişkiler düzenini neler ayakta tutacak sorusuna verilecek cevaplar sıralandığında,
Ortaya hukuksal kavramlar çıkar..
Suç ve ceza kavramları çıkar. Bu kavramlar toplumsal ilişkilere aitse, somut değerler taşımaktadır.
Dolayısı ile suçlar somut olarak toplumda işlenir. Cezaları somut olarak toplumda verilir.
Bugün bütün dünya hukuk literatürlerinde incelenen suç ve ceza kavramları, hukuk usulleri temelde aynı özleri taşıyarak, detaylarda birbirinden farklılıklar yaratmıştır.
Onun için konuları sadece soyut kavramlarda tartışmaya çekerek, somut değerlerin üstünlüğünü var sayan yorumlar gerçekçi olmayacaktır.
Her ideolojinin düşünce ve hayal etiğinde soyut kavramları mevcuttur.
Ateizmin, solun, kapitalizmin, Laikliği vs.
Aynı şekilde dinlerinde kendi düşünce ve hayal etiğinde soyut kavramları mevcuttur.
Ancak insanlar kendi düşünce ve inançlarıyla hayatta yaşamaya başladıklarında, birebir insan ilişkileri kurulmaya başladığında ilişkiler soyut kavramlardan çıkarak soyutlaşmaya başlar.
Söz verenin sözünde durması.
Akitleri yapanların akitlerin sonuçlarına katlanması
İnsana, insanlara karşı işlenmiş suçlar.
Toplumun temsilcisi kurum ve kuruluşlara karşı işlenmiş suçlar.
Veya bütün toplumsal kurumların birbirine karşı ilişkilerini düzenleyen kurallar somut kavramlardır.
Ancak her somut kavramı gerçekleştiren düşünce ve etik değerler bütünü soyut kavramlar olarak karşımıza çıkar.
Onun için ben,
Ateizmin, liberalizmin, laikliğin düşünce ve etik değerler bütününde kendi soyut kavramları olduğunu, toplumsal yansımaya soyut kavramlarıyla şekil verdiğine inanırım.
Zira bu kavramların günümüzdeki varlığı günümüze ait görece kavramlardır.
Bilimin bilimselliğin görecelere göre değerlendirilmesinden ibarettir.
Ancak gelecek zamanlarda da böyle mi olacaktır tartışılır.
Geçen tarihler göstermiştir ki, zamana damgasını vuran görüşler bugün kaybolup gitmişlerdir.
Zira her düşünce soyut kavramlarını toplumda somutlaştırırken çelişkilerini yaşatmış, çelişkiler onları yok etmiştir.
Mesela, günümüzde sol, Rusya, Çin, Latin ülkeleri ve batıdaki söylemleri ve uygulamalarıyla birbiriyle çelişirken, 1970'li yıllarda ülkemizde bile ayrı fraksiyonlara bölünerek birbirlerini vurmuşlardır.
Bugün liberal, demokratik düzenler dünyanın her yerinde farklı uygulamalar, yani somutlaşmalara sahiptir..
Demokrasi anlayışlarının ne kadar girift ve karışık olduğunu görüyoruz.
Laikliğe gelince, batıda, doğuda ve ülkemizdeki anlayış, uygulama farklılıkları çelişkilerini ortaya çıkarmaktadır.
Konular içine girdikçe gördüğüm ve durum tespiti yaptığım bazı gerçekler vardır.
Mesela, ülkemizde...
Alevi sol kökenli aydınların laiklik tanımı, anlayışı, uygulama isteği
Sünni sol kökenli aydınların laiklik tanımı, anlayışı, uygulama isteği,
Sünni liberal kökenli aydınların laiklik tanımı, anlayışı, uygulama isteği,
Muhafazakar olan aydınların laiklik tanımı, anlayışı, uygulama isteği,
birbirlerinden dağlar kadar faklıdır.
Temelde iki noktada düğümlenen,
Laiklik uygulaması, devletin içinde yaşadığı dinlerin yaşamına eşitlik özgürlük vermesidir. Bu nedenle devlet eşitlik ve özgürlük verdiği değişik dinlere ait gruplara hizmeti esas alarak düzenlemeler yapar. (batıda kilise vergisi düzenlemesi) Ülkemizde diyanet teşkilatı düzenlemesi gibi.
Veya laiklik, toplumsal ilişkileri düzenleyen hukuk normlarının kurallarının oluşumunda din dışı olmaktır
anlayışı arasında fark doğmaktadır.
Kanımca, tartışma boyutuna çekilen nokta,
İnsanların somut değerlerini öneren düşünce ve etik değerler bütününün soyutluğunu kabul etmemekten kaynaklanıyor.
Sanki, sol, ateist ve laik düşünüş şekli, kendisinin önerdiği düşünce ve etik değerlerin somut olduğunu söylemek istiyor.
Ancak ne var ki, toplumsal sosyolojiye, insan psikolojine ve geleceğe yönelik düşünceler, öneriler, bilimsel testlerle ispat edilemez soyut değerler olarak karşımıza çıkar..
Mesela, ateizm tanrının yoklunu ispat edememiştir.
Mesela, sol insan eşitliği, sosyal ve ekonomik eşitliği somut olarak ispat edememiştir.
Mesela, laiklik, çıkışındaki din dışı olmayı, inançlara özgürlük ve eşitlik vermeyi ispat edememiştir.
Bilimsel olarak ispat edilemeyen her değer soyut değerden ibarettir.
Soyut değerler ise, insana önerilen, düşünce ve etik değerler toplamıdır.
Bunları görememek olası büyük hatalara neden olabilecektir.
Ve oluşacak tüm hatalar insanların haklarına, erke sahip olanların hüküm olmasını sağlayacaktır.
Çalışmalarınıza başarılar dilerim.
Karşı görüşlerden de bakmayı yeglemenizi, dinlerin, ideolojilerin yanlışlarını örnek almamanızı dilerim.
Zira her düşünce, din, ortaya koyduğu ilkeleriyle kendini temsil eder.
İnsanların, toplumların yanlış saplantıları, yanlış uygulamaları ile temsil etmez.
O nedenle bizler düşüncelerin, dinlerin yanlışlarıyla hareket edersek, açıklamaya çalıştığımız görüşlerin yanlış uygulamaları, yorumları hayatta çoktur.
O zaman çelişkiye düşeriz.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta