İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 58

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 58

Sayın Mükrime Hanım 3

Baştan beri savunduğum, kavram kargaşası ve ön yargılı tutumlar, eleştiri olmanın ötesinde yer tutuyor. Bir konu, ya kendi özeli ile kendi içinde tartışılır. Ya da, en genel düşünce bilim denen, bilimsellik içerikli ulamlarla ortaya konur. Benim tutunduğum ilke ikinci yol olduğu halde, sanki özel tanımlı inanç kavramından referans almışımda, güya bu dünyanın seyri gelişmelerinden habersizmişim gibi bir bahisle, yanıt olmayıp, yanıt küçümserliği havası ile kaç kitap okuduğum sormaktasınız? Şimdi bu eleştiri mi?

Şimdi ben, her hangi bir inancın anlayışı ile inanç tanımı ile ortaya çıksam, diyelim ki islam inancı ile düşüncelerimi yazsaydım. Bu tanımla, açıkladığım konu durumlarda; seyir ve gelişme açısından, gideceğim Hiçbir yer yoktur. Kendi inandıklarımla, kendimi doğrulayan dayanaklar yapıp, kendimi haklı ve doğru kılardım. Ve de bu inancın haricindeki inançları, yani Hıristiyanlığı, Yahudiliği, Hinduizm’i vs.yi; yok ve batıl saymaktan başka gidecek bir yol yoktur! Bu da benim, at gözlüğü takışım olacaktı. Bu yaklaşımın tümü, yanlı bir sübjektiflik ve öznellik içerir olacaktı.

İşte buyurun: Eleştirmen diyor ki; “İnsanların İslam fıtratı üzerine doğduklarını beyan eden bir dini sadece kişisel boyutta değerlendirmenizi de doğru bulmuyorum. İslam, sadece kişinin kendi içinde yaşanan ve orada olgunluğa ulaşan bir şey değildir. Çünkü İslam, kişiye yönelik emirler getirdiği gibi toplumsal yapıyı kuşatıcı düzenlemeler de getirmiştir. “”! “” insanlar islam fıtratı üzerine yaratılmış”” diyor.

Oysa kim olursa olsun, bu sav gereği: benim de! İslam fıtrat gereği yaratılışla, zorunlu olarak konuşur olduğumu! Değerli eleştirmen görmezden geliyor! Ve retçilik hemen başlıyor! Hâlbuki diğer güya batıl dinler de, kendilerinin, hak din olduğunu ve kişilere ve toplumlara yönelik olduğunu söylüyorlar! Tabi bu at gözlüğü ile onları göremeyiz. Bu bir öznel düşünceciliktir ve bir yere varamamaktır.

Ve devamla diyorsunuz ki; “”sizin toplumsal talep olamaz dediğiniz bir din, bir toplumun doğrularını tasdik edip yanlışlarını düzelterek bir inkılâp gerçekleştirmiştir.”” Deniyor! Oysa inançların; “”saltık doğru ve salt yanlışlar ileri sürdüğünü”” bilen biri, böyle bir sav ortaya süremez. Bu savlar, göreceli doğrudur. Bu göreceli oluş da, o inancın kendi zamanıyla sınırlıdır. İnançlar: kendi zamanlarının koşullu gelişme çizgisindeki çelişkilerden, nicelenme birikimlerinden ortalama kabulle anlaşılıp, benimsenen; kabulü tutumları, gelenekleştirilerek tabulaştırmışlardır.

Ben gelişme çizgisinin aksini iddia ve isnat etmedim. Bu evrensel ve evrimsel bir yasadır. Köleci düzen ahlak ve yaşamı, ilkel topluma göre doğru idi. Ama feodalizme göre yanlış ve ahlaksızca bir tutumdu. Bir inanç sistemi, hangi düzen içinde doğmuşsa o düzeni işlemek zorunda idi. Eski inançların bozuldu, değişti, sapıttılar denen kısmı, yeni düzene göre değişen ve atıl kalan geleneklerdi. Ve böylece de gelişip değişme dönüşmeler, diğer zamana uygun gelişme sistematikleri içinde, zincirleme olarak, kendi yaşantılaşışlarıyla bambaşka doğru eğri anlama anlayışları ve etkişimleri; sürer giderler. Salt yoktur.

Köleci toplum, ilkel toplumu; Feodal toplum, köleci toplumu; kapitailizm de feodalizmi, bu ilke ile aşılmıştır. İnançlar toplumsal yasaların yanında geleneklerin ağır bastığı ikili yapı ile sürekli değişerek sürüp gitmiştir. Onlar da, kendince soyut ve egemenliksel bir biçimde, bu sistemlerin kendi doğru ve yanlışlarını ortaya koymuşlardır.

Yaşamda hiç bir karşılığı olmayan yaşantılaşmayı dinler, doğru veya yanlış diyerekten ortaya koyamazlar. Olmayanı doğrudur, yanlıştır diye ortaya koyması zaten absürt olurdu. Mevcut olan bir yaşantı da zamanla değişir olacağından, bu böylece salt doğrudur demesi de absürt olacaktır. Ayrıca bir teknoloji de, diğerinin iyi yanını doğruyu içerip, kötü yanını yanlışını yani o aşama için işe yaramazını eleyerek modellerdir.

Ben inançları incelemediğim halde, anlamazdan gelip, incelermişim, tutumuna sokulmak isteyen, yanlışlaşmalara düşülmektedir. Çünkü kişi böylece anlatılanı değil, kafasındakini ortaya döker. Denemem, “”İnancın bir toplumsal istem olup olmadığıdır.” Falan inancın; “”ben toplumsalım, hem insanları, hem toplumu düzenlerim “” demesindeki öznelliğini, onun toplumsal olurluğu saymak, hem bilim dışıdır, hem akıl dışıdır. Hem de subjektif bir zannı düşüncecilik metodudur. Bu skolâstiğin, “”Aristo söylüyorsa doğrudur”” diyen, kendi otoriter yapısını eleştirme üstü tutan, inakçı mantığıdır. Yazılarımda bunlar açık açık belirtildi.

Eleştirmen, inançsal inak tutumun her dağılımını sergiliyor. Örneğin şu cümleleri: Bir kadının Hz. Ömer’e itiraz edip, herkesin içinde ““Bu konu böyle değildir? Dediğini biliyor musunuz? Hz. Ömer’in bir halife olduğunu hatırlayalım.”” diyerekten, güya örnek olarak hatırlatmakta! İnakçı tutumlulukla, önyargı ile inal sergileyip, bilgi yerine, inancı koyarak, inalcılık var etmektedir. O kadar güzel bir örnek ki.

Bir kere eleştirmen, bilinmesi gereken şu formülü bilmezden geliyor. “”“Bu konu böyle değildir? ”” demek; Dünya'da ne ilk kez söyleniyor ki o da Ömer döneminde söylenmiş bitmiş değildir. Ne de bundan sonra söylenmeyecek değildir. Çünkü her dönemin ve ilişkisel toplum ittifaklarının, söylenmesi gereken salt olmayan doğruları olacaktır. Ve bunu da o dönemin erkine; zorbasına, mütegalibesine, müstebitine karşı söyleyecek daima binlerce birçok Köroğlular olacaktır. Siz burada bir gıdımcık haklılık ve doğruluk kanıtı çıkaramazsınız.

Üstelik eleştirmen, insan davranışında yaygın olarak var bulunan, canına tak dediği an, canını dişine takıp, tanrılara da, geleneklere de, kafa tutucu özelliği, genel bir konuyu: özel tutumlu bir inanca indirgemiştir. Bu tutumlar Zerdüştilikte de, Hıristiyanlıkta da, Müslümanlıkta da ve Dünya'nın her yerinde sıkça ve yaygınca ortaya çıkan bir yaygınlıktır. Öyle uzakta aramaya da gerek yok: Uğur Mumcu neden öldürüldü!

Sizin deyiminizle “”o öyle değildir”” dediği için öldürülmüş olmalı? .Bunlar bir anlayışın doğruluğu için sahihlik olur mu? Sayın eleştirmen, sınırlı anlayışla, sanki bunu hiç kimse söyleyememiş, söyleyemezmiş gibi, dezenformasyonik tavır içine girmekte.

Ben de eleştirmende, bir önyargının, bilinçli anlayışını yitirir olmanın; sancı ve kaygılarını görüyorum. Eleştirmen; “”Toplumda inanç yoksa ahlakta yoktur.”” diyor. Tam bir fantom şartlanmışlık inalcılığı bu. İnsanlar ahlakı, inançlarından çıkarmazlar. Tersine inançlar ahlaki tutumunu, içinde bulunduğu toplumun, üretim tüketim ilişkilerindeki öznel yansımalarında çıkarır. Bu tam bir gaftır. Ahlak; insanların toplum içindeki, üretim ve tüketimi, nasıl bölüşüm yaptıkları, ilişkisinin içindeki çelişmelerinden çıkarılır. Yani, üretim tarzının ve üretimi pay eden ilişkilerinin yaşantılaşmasından çıkar. Toplumsal üretimin görece paylaşım dağılım bozukluğundan, çelişmelerinden çıkar.

Siz bir mızrağı icat etmeden, onun etrafında örülecek ilişkisel sosyal üleşimin nasıl ahlaki ve nasıl toplumsal olacağını bilemez düşünemezsiniz bile. Mızraklı ilişkiyi, pratiğe geçirdiğiniz zaman ancak düşüncesini yani ahlakiliğini edinebiliriz. Bunu değil siz; en bilir inanç adamı gelse, yine de bilemez. Evrensel yasa bu.

Yine örneğin toplumsal bir olgu olan katarakt ameliyatını, sizin, içinde yaş kuru söylenmedik bir şey bırakmayan inançlarınız, katrağı ön görüp, bunu yap, yapma; günahtır sevaptır dahi diyemez. Nedeni basit.

Bu bir toplumsal soyut ve somut emeğin gelişmişlik bilgi ve teknolojik düzey olgusudur. Siz belli bir erken yaşta, siz daha katarakt olmadan, katrağınızın ileride sertleşip sıkıntılı durum yaratmamasını ön görerek, ileriyi planlayıp, gidip göz merceğinizi aldırırsınız. Yerine yapayını koydurabilirsiniz. Bu beceri, sizin öncel öngörünüz değildir. Bu ancak toplumsal düzeyin gelip sizi özgürleştirdiği bir olanaklılıktır. Bu yüzden, inançlar ne toplumsaldırlar, ne de toplumsal gelişmeleri ve onun bir yansıması olan davranış tutumlarınızın ahlaklılığını katiyen öngörüp bilemezdirler.

İlkel, komünal toplum başlangıçta hiç hırsızlık bilmezken, özel mülkiyetin belirmesi ile ve kölesel yaşayışların belirdiği dönem sonuna doğru, hırsızlıklar, efendiler, köleler, sadaka merhamet gibi ahlaki tutumları ortaya koymuşlardır. Yani ahlak toplumda ilkten beri var olup yaşana gelen bir bilir oluş olmayıp, yaşanan bir gelişme düzeyindeki çelişmelerin anlamsı ve onların çözümdür. Bir bilimsel gelişmenin, bir toplumsal tutumun ahlakiliğini, fala bakar gibi inanca bakarak değil, bir başka bilimsel gelişmenin kıyaslaması ile ancak ahlaki ve toplumsal bir tutum olup olmadığını belirlersiniz.

Kapitalist toplum ortaya çıkmadan, grev, lokavt, emeklilik gibi ahlaki tutumlar hiç ortaya çıkabilir miydiniz? Ya da inançlar bunu bilip, ahlaki tutum olarak söyleyebilirler mi? Bir gelişmişlik düzeyi olgunlaşmadan, sosyal güvenlik tedbiri ahlakını inançlar öngörebilir mi? Görmüş müdür? İnanın bizler; çok iyi inançlıyız da, inancın ne olduğunu bilmiyoruz gibime geliyor! Ama bu şu an konumun dışıdır.

Eleştiriler şu bazda olursa sevinirim. Konu evrensel oluşun bilgisi ve bilimselliği ile ortaya konmalıdır. Bu tutum ancak bilim felsefesi ile olur. Bilimsel felsefeyi, gerçekliğin bilgisini sağlayan, tek tek bilimsel bilgilerin hiç biri, sağlamaz. Bu bilimlerin ayrı ayrı yekûnu de bilimsel bilgiyi vermez. Bilimsel felsefe bu bilgilerin, ardışık mekanik toplamı da, değildir. Felsefe; İnsanların (insan düşünmesi de bu kapsamda) ve oluşturduğu toplumun da içinde olduğu, evrendeki tüm olgu ve olayların, temeli olan yasalarını bilmektir.

Bu temel alansal yasalar, alansal bilimsel gelişmeler, Hiçbir genelci oluşumları, kendi başına çözümleyemezlerdir. Yaşam, sizin bilincinizle (inancınızla) belirlenmez, tersine bilinciniz ve inancınız yaşamla belirlenir. Yaşamınızın belirlenişine göre inanır ve düşünürsünüz. Yani bir anlamda sürekli hayır diyerekten de, eveti bulursunuz. Aynı evetle Hiçbir zaman daimi olaraktan kalamazsınız. Bir ilişki durumuna göre doğru olan evetiniz, başka bir ilişki biçimine göre hayırcınız olacaktır. Onu da yadsır, çözümler, yeni olanla, eskiyi aşarsınız. Yani inançların ön gördüğü salt yoktur. Bu alanlarda kendisini dönüştüremeyen köhne yapı anlamaların, inancın yerinin bulunamayacağı açıktır.

Denemelerimi bu tutumla ele almağa çalıştım. Başardım mı hayır. Yanlış ve yanılgılarım yok mu? Kesinlikle çoktur. Bu gösterilmelidir. İnanç yoksa ahlakta yok demek, eleştiri olmayıp tam bir akıl tutulması ve us çıkmazıdır. Bırakın bir cevap Ya da tez olmayı, kargalar bile güler. En ilkel insan düşünmesi bile kendi yaşayışından çıkmıştır. Örneğin ilk deneyiminden biri de şudur: “”kendisine yapılmasını istemeyeceği tutumları, kendisinin de, karşı tarafa, yapmamasında geçtiğini sezmiştir, bilmiştir. Bunun gereken bir denge ilke, ahlak olduğunu, hemencecik ilişkisel davranış içinde görür ve anlar olmuştur.

Ama bana gelen tüm 7-8 kadar eleştiriler, bu bağlamda değil. Ya falan kutsal kitap şöyle diyor ya Ömer bunu diyor haberin var mı? Diye sübjektiviteye kaçıyorlar. Böylece Ya bana görev yüklüyorlar, şöyle yazmalısın, böyle yazmalısın diyorlar. Ya da, şöyle yazılamaz mı, böyle yazılamaz mı? Demekteler. Hâlbuki bu yaklaşımlar şöyle düşünülmelisin, Ya da böyle düşünmelisin deme buyurganlığı ile özdeştir. Bu halde siz, farklı oluşları nasıl ortaya çıkarıp koyacaksınız? Bunlar da, bilmez oluşların ırasal davranışlarıdır.

Şu bilinmeli ki, evrensel düşüncede ve bilmesel felsefenin içinin, Hiçbir yerinde inakçı ve Ömerci düşüncenin esamisi yoktur. Ricam, felsefe şu, felsefe bu, diye subjektifler değil de, evrensel yasalar ışığıyla, konuyu anlayıp eleştirmek. Bana ne okuduğumu sormak yerine, ne demeye çalıştığım konusunda anlayıp, eleştiri getirilmelidir. Burada sorulandan çok, açık ki soranın ne okuduğu ile ilgili pek çok problemler ve sıkıntı var gibi.

Hüccetini aşan bir alanda, en basit nesnel hakikatleri göz ardı edecek denli, bilmezleşme tavrına girilmiş. Oysa eleştirellik aynı düzlemde eleştirerek yol açıcı yaklaşım ve tez eleştirisi getirilmeli idi. Konumuz ne inançların kendisi, ne inançların işe yaramaz olduğunu söylemek, ne de; inançları göklere çıkarmak değil. Bunun üçüne de, ne eleştirellik olaraktan, ne destekler mahiyette de girmedim. Zaten amacım da bu değildi.

Şu da unutulmasın, akıl; eşdeyişle bilim, bu inançlara tepkiden sonradır ki kendi yolunu ve pragmasını ayırmıştır. İnanç ya da inançsızlık koyarak, ne akıllı ne de erdemli olursunuz. O sizin probleminiz.

Saygılarla...

Sürecek 58

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 24.9.2008 02:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya