Mükrime Dilekçinin İnanç Ve Toplumsal Talep 2 yazıma gönderdiği eleştiri
Aşağıdaki Yazı, Sayın Mükrime Dilekçi tarafından 12.04.2008 tarihinde Antolojim sayfasına eleştiri olarak asılmıştır. Bende buna ve diğer eleştirel yazımlarına karşılık 4 cevabi yazıyı bu yazının altında yayınladım.
Öncelikle yazınızın düşünce sancılarını üstlendiğini ve bu sancıyla kaleme alındığını hissettiğimi belirtmeliyim. Ancak sancılarınızı sadece bulunduğunuz yerde çektiğinize ve inanç konusunda yazdığınız bu yazıda inanç kavramını kullanıp inancı kendi yargılarınızla çerçevelediğinize inanıyorum. Bu konuda sağlıklı bir şekilde bir yazı kaleme almak için inanca dair kaç kaynak okuduğunuzu merak ediyor ve yazınızın tezlerini savunmayarak aksine farklı kanatta yer alıyorum.
Bizim dini inançlarımıza göre bir bebeğin kulağına ezan okunur ve hatta maddi imkânlar yeterliyse adak kurban kesilir. Ve hayat, bir bebek için böyle başlar ve aile-çevre etkisiyle farklı çizgilerde devam eder. Elbette ki bu temel, her ailenin benimsediği ve uyguladığı bir durum değildir. Ancak bu, dinin toplumun temelinde yer aldığını değiştirmez. Ve insanlar, dini konuları özel bir çabayla topluma yansıtmaya da çalışmaz. Çünkü zaten din, topluma müdahale eden bir olgudur. İnsanların İslam fıtratı üzerine doğduklarını beyan eden bir dini sadece kişisel boyutta değerlendirmenizi de doğru bulmuyorum. İslam, sadece kişinin kendi içinde yaşanan ve orada olgunluğa ulaşan bir şey değildir. Çünkü İslam, kişiye yönelik emirler getirdiği gibi toplumsal yapıyı kuşatıcı düzenlemeler de getirmiştir.
“Ve bu alimler, kitaba uygunluğa göre; kan ve organ naklinden tutun, gen transferine kadar uygunluk fetvası veriyorlar! Allah aşkına, bu gelişmelere cevapları, uygun değil olsa, bu alandaki toplumsal talep; bıçakla kesilir gibi duracak mı, yoksa yoluna devam mı edecek? ” cümlenizde de kaygınızı anlıyorum. Ancak bir şeyi dikkatinizden kaçırıyorsunuz. Tıp, bu konularda dinden fetva istemez. Yaşam ölçülerini din tarafından belirleyenlerin ise bu fetvayı isteme hakları vardır. Dinin hayır dediğine tıp evet dese de toplum bunu kabul etmek zorunda değildir. Mesela, kadın kürtaj ile bebeğini aldırmak istese tıbbın dini kaygıları yoktur ve bebeği alır. Ama din, bu konuları tıbbın konuları olarak görüp susamaz.
İnancın toplumsal talep olamayacağını örneklendirirken verdiğiniz misaller arasında da uyumsuzluk var. “Karga ötmesinin uğursuzluğuna, baş örtmenin sevabına inanmak...” cümlenizde karganın uğursuz sayılması dinin değil toplumun yargısı iken dinin emri olan başörtüsü ile aynı çizgide yer almıştır.
“İnanç şimdiki ve eski yaşayışların, bireysel algıdaki yansıma ideolojileri veya fantezileridir.”Cümlenizde de inanç için yaptığınız tanım o kadar büyük zorlamaları ve ithamları taşıyor ki bu noktada fazla yorum yapmak istemiyorum. Çünkü bu cümlenin açılımını ortaya koyabilmem için dinin teorik ve pratik yönlerini anlatmam ve Kur’ân’ın zihniyet inkılâbından bahsetmem gerekecek. Bu konu benim lisans dönemi bitirme tezimi size özetlememi gerektirir. Ancak Kur’ân inkılâbı özete sığmayacak kadar geniş bir yelpazede yer almaktadır. Sadece şunu belirteyim ki sizim toplumsal talep olamaz dediğiniz bir din, bir toplumun doğrularını tasdik edip yanlışlarını düzelterek bir inkılâp gerçekleştirmiştir. “Toplumların inançları değil, ideolojileri vardır. Bunların farkı kıyaslanacak.” Derken de dini sadece kalpte bir iman ile gerçekleşebilen bir boyuttan ibaret görmüşsünüz. Dinimiz bir amentü ile sınırlı değildir ve kendisine ait mükemmel bir dünya görüşü vardır ve siz o dünya görüşünü tanıdıkça inancın, toplum için ne kadar geniş bir bakış açısı kazandırdığını fark edersiniz.
Ya da şöyle düşünelim. Sizin yaklaşımınıza göre inanç, toplumsal talep olamaz. Bu durumda dinimiz ne kadar büyük bir yanılgı içindedir ki cemaatle yani topluca yapılan ibadetlere daha fazla sevap vermeyi uygun görmüştür?
“Bir inanma konusu olan, bireyin meleğe inanması, ne toplumsallığın gereğidir, ne de benim inancım, kadın sesini mekruh buluyor; bunun için kadın toplumdan çekilsin, beni günaha sokuyorlar demek, ne istem hakkı ve ne de, özgürlüğüdür! Toplumun oluşun gereği de, değildir. Toplum bunların dışındaki nedenle var olmuştur ve talepleri de, o koşullara uygunluk olmalı. Ya da bu uygunluğu aksatan kuralları düzeltme olmalı, inancın talebi, toplumsal talepte, doğası gereği olmamalıdır.” şeklinde belirttiğiniz bir görüşünüz var. İman, toplumsal olarak gerçekleşen bir şey değildir zaten. Kadın için yazdıklarınız da sizin din hakkında okuduğunuz yüzeysel bilgilerin varlığına işaret ediyor. Tarih, bu söyleminizi inkâr edecek kadar fazla deliller ve örneklerle doludur. Bir kadının Hz. Ömer’e itiraz edip herkesin içinde “Bu konu böyle değildir? ” dediğini biliyor muydunuz? Hz. Ömer’in bir halife olduğunu hatırlayalım.
“Sizin meleğe inanmanız somutlanamadığı için, toplumsallığın nesnel gereklerinden olmadığı için; sevginizin ve meleğe inanmanın, size erdemsittiği tutumları, hiç değilse toplumsal talepliliğe taşıyamayacağınız açıktır, nafiledir.”Cümlenize de gelince her şey nesnel olmak zorunda değildir. Her şey nesnel olarak da etki etmek zorunda değildir. Ama meleklere iman gibi gayb âlemine olan iman, bu dünyadaki hareket alanımızı etkilemektedir.
Mesela, inancı kişisellikle sınırlı tutalım. Bugün zina etme özgürlüğü onaylanmakta ve bu noktadaki yasaklar dini çizgiden kaynaklandığı için hoş görülmemektedir? Ne kadar tuhaf! Bir emir hoş görülmüyor ama zina hoş görülüyor? Ne kadar da hoşgörülü bir toplumuz, değil mi?
Yazınızla birlikte inandıklarımın ne kadar doğru olduğunu hatırlattığınız için teşekkürler... Sizinle aynı düşünmesem de duygu yönü ağır basan yazıların yanı sıra yazınızda olduğu gibi düşünceye hizmet eden yazıların kaleme alınmasını temenni ediyorum. Saygılarımla...
Mükrime Dilekçi 55
Bayram KayaKayıt Tarihi : 24.9.2008 02:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu yazılar deneme yazısının yayınladığı sayfada yorumlar kısmında yayınlanmıştır. Bu çalışmalar; sıra no 45 den 62 ye değin sıra sayılı denemeler, daha önce farklı sayı numarası ile yayınlanmıştı. Her biri dört sayfalık bir uzunluk olan denemeler; bu düzenlemede 2,5 sayfa ile sınırlı tutulduğundan, 40 dizi olan tüm bölümler; 62 adetlik bölüme çıktı. Bu nedenle yeni sıra sayısı ile ve yeni sıra numarası ile tekrar düzenlenip yayınlandı. Okurda olumlu ulumsuz yararlanmalar değerlendirilebileceği kanısı ile, açık yayınlanması, kanatimce iyi olacaktı. Bu tür yazışmaların tümünü 45 numaralı yazıdan itibaren yayına koydum. Bu alanda katkın olan tüm değerli eleştirmenlere çok çok teşekür ederim. Özellikle konuya çok sofistik yaklaşan Sinyali rumuzlu dosta, Mehmet Çoban cana müteşekkirim. Hatalarım affola, konuya kapılmanın azizliği işte. Tümüne saygı ve minnetle... Selamlar
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!