İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 54

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 54

Topluluk kavga eder ve topluluk dağılır. Topluluk yarın başka kişilerden oluşur. Ama toplum dağılmaz, her gün yeniden üretim yapar ve kurallı kurumsaldırlar. Çok farklı kavramdırlar. Toplum Ay'a gider ve bunun temelini üretir. Ama topluluk bunu asla başaramaz. Ne Ay'a gidebilir, ne bunun temelini üretir. Üstelikte toplumda bireyler vardır. Toplulukta kişiler vardır, inançları vardır. Toplulukta kişi-kişi ilişkisi varken, toplum da toplum-birey ilişkisi varlaştırması vardır. Toplulukta Ali yerine Veli, Suna, rastgeleliği olabilirken, toplumda Hüseyin'in yerine eğer Sevda doktor birey değilse, rast gele birey olamaz. Topluluktaki kişilerin, sevgileri, nefretleri, hoşgörüleri vs. sınırsız soyut düşünmeleri vardır. Bireyin de, bu öznellikleri vardır, ama birey; bunlardan çok bireylik kuralları ile toplumda vardır.

Değerli eleştirmen, sadece diyor ki,

Aforizma: “”Sosyal sözleşmelerin oluşumu muhitten merkeze veya merkezden muhite şekilde oluşur. “”

Buna kim ne diyebilir ki! Bunun içi dolmadan, bununla biz neyi açıklamış oluruz? İnanç ve toplumsal talep konusuna, şimdi bu bir cevap mı? Bu eleştiri mi? Tabiî ki değil, olsa olsa konuyu tamamlayan bir genelleme. Yine de teşekkürler...

Haydi, ben de sevgili eleştirmen gibi “”okuyucuların takdirine sunulur... “” diyeyim.

İnanç ve toplumsal talep bitirildi. Ancak cevap yazılar sürmekte. Birde öznelliğimizi ifade eden alanı yazmadan sonlamak eksiklik olacaktı. Bu özel alan ve halksal yaşamı da biraz işlemeden konuyu geçiştirmek istemedim. Bu çalışma bu anlayışın ürünüdür. Hatta inanç boyutunu da bir geniş bölümler halinde analiz etmek konu bütünlüğü için gerekli olabilir ama yazar mıyım bilmiyorum.

Nesnel temelli toplumsal düşünce ayrılığı, yine nesnelliğin toplumsal yapılanmanın ön görü talebidir. Bu yüzden hak arayışlar veya yeni hak koyma istekleri, gösteri ve yürüyüş talebi ile bu çeşitlenmeyi gerekli kılmıştır. Doğru bir tavırdır. Yanlış tutumların yaşanması istenmez. Ama buna engel değildir. Nesnel yanlışlıklar daima gösterilir. Bu değişimin sosyaldeki nesnel ırasıdır. Yani üretim güçleri ile üretim ilişkilerinin ortaya koyduğu, organik oluşum ve paylaşım, nesnel temellidir.

Soyut sosyal grup hakları, öznel yaşam, Ya da kişi, kişilerin hakları ve onların, gösteri, yürüme, eylemsel kullanım pratikliği olamaz mı? Niçin olmasın. Böyle düşünülebilir mi? Düşünülmesi bile abestir. Soyut haklar toplumsal temelin uygulanışı gibi algılanmadıkça, genelde bir kişi-insan gelişiminin temel yanıdır.

İşte burada devletinde (toplumun) düzenleme, yani kişi-insanların tutumunu güvenceye alıcı, hem kişi, hem de topluluk, grup ve cemaat yapılaşması gözetilecektir. Bura halksal yapılılıktır. İlişkileri duygudaşlık, hoşgörü, sana yapılmasını istememek gibi, sınırları kişiden başlayıp, kişide biten, içgözlem metotları ile dengelerler. Bu soyutluk olurluğun sınırlıklarıdır. Yaşama ve davranış alanının haklarını ve özgürlüklerini belirleme yaşantılaştırmasıdır. Ve tabii ki somut koyuşların canlılığının yanına sübjektifliği de kor.

Buralar toplumun yetenek havuz birikimidir. Ve değer olacak nice öngörülemez yetenek ve topluma gidecek tutumlar, buluşçu yön verişirlikler, oluşumlar çıkacağı da, unutulmamalı. Bu ortaya konuşların kaynağı; birey-insanın nesnellik yaşantılaştırma algıları ile kişi-insanın, yaşamını yaşantılaştırma algılarından, karşıtlamalarla üretilir.

Burası öyle görmezden gelinip, yok sayılacak bir alan değil. Oğul veren arı yetkinliğinde, canlı ve organik öznel somut üretimlere varacak zenginliklerdir. Bir halksal zorunlu oluşum alanlarıdır. Toplumsal gelişmeye, düşünsel ve somut birikişler koyabilen bir alandır da.

Ve çok mücadeleci bir yığın alanların kesiştiği kıymetsel yerleridir. Halkın özel alanıdır. Burada özelde refah ve eğlence tüketilirken, bir yığın içe geçişken kişi-insan üretimleri de ortaya konmakta. Bunlar toplumsal gelişmelere denk düşerlikle ve yön verirlikle Ya da toplum işler oluşlarına uygun düşerlikle, ayıklanıp üst yapısal tutum lamaların; siyaset, teknoloji, sanat olurlukları, biçimlemede toplumsal olabilir ağır basarlık ortaya konur, eylem ve düşünce alanlarıdır.

Burada kısa erimli ve kesikli sürekli, değişik amaçlı birlikler kurulur, sonraya sözleşerek, Ya da, kendiliğinden topluluklar, ortadan kalkıp, dağılan topluluklar vardır. Yeniden ve amaçlı, aynı Ya da farklı kişilerden birlikler oluşur. Sürekli, düşünsel, düşünceci kişi-insan yanları ve üyeleri; değişme ve katılım gösterebilir. Bu toplulukların, değişmeyen üye ve değişmez tutumlu olanları aşırı muhafazakâr ve tutucudurlar, marjinaliteye kaçarlar.

Buradaki üretim büyük oranda rastgelelik içerir. Zenginlik kaynağı çok farklı yelpazelerde, en ussalından en us dışılıklar, uçuk oluşlar bundandır. Çok ileride olacak gelişmelerin öngörü ütopyaları da burada belirir. Bunun yanı sıra aklın gerçekliğin sınırlarını aşan, kusurlu ve eksik bilmelerden veya bilmemelerden ve fanteziden kaynaklı uçuk, saltık, tekbenci, öznelliği iyice kaymış düşüncelerde vardır.

Topluluk kaynaklı edimlerde, dağılma birikme ile sosyal sebebinde ortadan kalkacağı durumlardır. Tıpkı ibadethanede birikiş gibi, bir amaçlı düzenli eylem olup, ibadet sonrası yeniden tutumlaşırlık niyeti ile oradan ayrılma gibi serbestliktir olacaktır.

Özel yasallık ve statü topluma uygulanırlık istemek değildir. Bu yasallık öyle Ya da böyle olabilecek likler mutlaklık olmayanı, tutumlaşan bir oluş ve olgunlaşmadır. Sosyal yaptırımsal kişi insanların istişareleri ile genel olucu tutumlaşmalar yapar. Burada kişilerin beğeni ve hoşlanmaları içgüdülerle, çevre karşılaşmalarının çelişmeleri rol-statü kişileşmesini de etkinleşen karmaşık oluş sarmalı vardır. Toplulukta kişi-insan, topluluk konjonktürü ile algılayış yaparken, topluluğun dağılması ile algıları, yaşama ve yaşantılaştırması, kişi içsel yaşantılaştırmaya dönüşür. Yani kişi içsel yaşantılaştırması ile topluluk algı yaşantı kılarlığı, toplulukta birleştirip yaşadığı algıların bir durumudur. Yalnız kendi içsel yaşamında, bu birleştirmeyi çözerek, bu çözülümle, kendini öznesel tinsel üretir, kişi insan olmasına yol verir.

Aslında bu alanın kavramsal anlatımlarında da özelleşip, açık anlatımlarına gitmek gerekiyor. Konu uzayacağından bu yola gidilmedi. Sadece hoşgörü kavramına bir iki cümle söylemem, kişi açılımı açısından yeterli olacaktır sanırım. Hoşgörü bir tepkisizlik Ya da sindirip anlamaya yönelmiş bir düşünsel kaynaştırıcı tutumdur. İki aşama içerir. Birincisi bizim düşüncemize, inançlarımıza karşıt, inanç ve düşüncenin var bulunduğudur. İkinci olaraktan, bunlara anlayışla yaklaşıp katlanma ve tepki göstermeme temelli tutumlaşmadır.

Tarihin inançsal ve çatışmacı sosyolojik yaşamının, çeşitli dinler arasındaki polarmalardan, aynı dinin mezhep kavgalarından ve sonraları orta çağda dinin bilimsel ilerlemelere baskısı ve karşı çıkışından rücu edişle, sığınılan, tutunduk bir kavram olmuştur. Aslında bu ilke ve tutumun irdelenmesi, kişilerin bilgili olamama ve bilgi farklılığı taşır oluştan kaynaklıdır. Böyle olunca da, bilgisizliği hoş görmeyi de içerir. Bilgisizlik nereden tutumlaşır? İnsanların çarpık ve bozuk yaşam ve de yaşantılaştırmalarından temellenir. Bunlar da, refahın üretim ve tüketimi ile ilişkilidir. Eğitim ve iletişim bazlıdır. Bozuk, çarpık, bilgi, algı ve anlamalar bilimselliğe ulaşınca ancak bilgisizlik aşılacak ve o zaman hoşgörü tüm değil ama önemli ölçüde bulunuş nedenini yitirebilecektir.

****
Sürecek 54

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 14.4.2008 14:54:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Bayram Kaya
    Bayram Kaya

    ''Lakin, benim din anlayışımı, demokrasi ve sosyal anlayışımı inkâr etme yetkisiniz size kim veriyor?'' Yusuf Ziya Karahasanoğlu

    Bu bir polemik, ve konuşamama, haklılık gösterememe uslubu.

    İşte ilke ve tutum koymayı anlayamamak budur. Kimse, sizin öznel inanmanıza karşı olup, inkarı yetkisini taşıyamaz. İnsanlar ancak kendi kafalarındakini inkar edebilir, Başka kafalardaki düşünmeye inkara gücü yetmez. Böyle bir söylem ancak benim gibi düşünmeyi, niye inkar ediyorsunuz? demenin, zımni olaraktan sorgulanmasıdır. Bu bir.

    İkinci olarak, her hangi bir inancın konusu, toplusal işleyişe geliyorsa, herkesi ilgilerlik kazanıyorsa, konuşulur. İnanç konuşulmayacaksa, toplumun sosyo ekonomik işlerlik alanına getirilmemeli. İnançlar ne hizmet almanın, ne hizmet vermenin, nede üretmenin koşulu değildirler. Bu bir sav. Sizde karşı savı söyleyin. Hemen çala kalem inkar ediliyor diye söylenmemeli. Tartışılır olan, inançların, demokratik toplumsal tutummuş gibi topluma tutumlatıcı yapı ve yapılanmalar sağlar olunmasıdır. Hem toplumsal değil, hem gerçek değil.

    Toplumun yapılanması gibi, demokrasisi de, refahın, üretimin paylaşımı temeli ile ilgilidir. Demokrasi, toplumsal ve bireysel kullanım yapılıdır. Öznenin düşünme ve inanmasından bağımsız bir var bulunuştur. Belli bir andan sonra, insanların bilinçli etkinliği ile de, işleyen yapıdır toplum. Toplumsal yasalar, kendiliğinden gerekli olan, istenen amacı sağlayamaz. O anda, zorunlu üretim güçleri ortaya konur. İnsanlar bu yasallığı yavaşlatabilir, hızlandırabilir, ama asla ortadan kaldıramaz. İşte demokrasi, hak ve özgürlük; insanın buradaki yasa olurluklara, uygun talep alırlık ve talep ortaya koyuşlarıdır. Demokrasi ve hak bu yapılara cevap olan, ilişki yapılanmaları, ilişki üretmeleridir. Değilse ne idüğü belirsiz, kafadan ilintilemeler, demokrasi olamaz. Olsa olsa kişinin kendini soyut tatminidir düşüncesidir. Kişinin demokrasisi olmaz. Toplumun demokrasisi olur. Demokrasi bir siyasetin ve ideolojinın kendine özgü uygulanma açılış biçimidir. Toplumsal ortaya konuluştur. Kişi buna uygun demokratik isteğini yani demokrasisinde olanı, tavır ve talep eder, ister. Yani toplumun yapılanış demokrasisi, ne ise, bunun; birey yaralanımına ve kullanımına götürülüşü demokratikliktir. Birey kullanılışı demokratik tavırdır.

    Değilse demokrasinin bir şekli olup, bizde ona benzemeye gayret etmiyoruz. Toplumsal işleyişle, içi aksaklıkların giderilmesi, refahın yayılması biçiminde dolduruluyor. Bu dolduruluşlar haklarımızın karşılıklı dile gelmesidir, demokratiklik ortaya koyuştur. Toplumla toplumun sosyal yanı, bu iletişimi kuruyorsa, bu toplum demokrasi içindedir.Toplumların yapılanışı, refah paylaşımı, farklı olduğu için. Birinin demokrasisi birine benzemeye biliyor. Bir zorunluluğun toplum insan; insan toplum; karşılıklı ilişkileniş biçimidir. Bu somut oluşlar anlamlandırılır, doğru yada yanlış olur. Değilse kafamızdaki tahayyüller, yakıştırmalar, mahfiller, demokratik tutum olarak toplumdan istenemez. Bunu anlamamakta israr ediş nedendir?

    Ben inanç vardır olmalıdır diyorum. Ama toplumun yapılanışında yok deyip, ıspat etmeye çalışıyorum. Siz , inkar hakkını nereden aldınız diye soruyorsunuz!

    Siz de, inanç toplumda toplumun yapılanışında var diyen bir sav yazın, bunun ıspatını , akıl, bilim ve felsefe çerçevesinde ortaya koyun. Birbirmizi anlayalım. Yalın kılıç saldırmanın anlamı ne anlayamadım. Bu bir haksız oluşu savunma gibi bir şey...

    İnsan, toplum demek değildir. Toplum insanların düşünsel ve bedensel emeklerini, üretim güçleri ile ilişkilendirip kurumlaşma ve örgütsel yassallıkların, yapılandığı bağıntılı bir sosyo ekonomik işleyiş uyumudur. İnsan toplumun sadece bir yanıdır. Örneğin toplumda bir üretim gücü olan çır çır makinasında inanç yoktur. Sağlık örgütlenme alt yapısında inanç yoktur. Siz sağlık talebi, diyelim anjiyoğrafi isterken inanç yoktur.

    İnsanın kendi özelinde ,öznesinde kişiliğinde kişi-kiş, yada kişi kişler ilişkilerinde vardır. ve var olacaktır. Ama toplumda değildir. Bu tür istem, toplum bilincinin olmayışıdır.

    İnançların sosyolojik var bulunuşu elbette hakikattır. Toplum bilim (sosyoloji) toplumun orta çıkması ile beliren bir nesnel yasallıktır. Oysa inançlar insanların toplum olmazdan önce, yaşayışındaki sanı ve kanı birikimidir. Bu biriktirme, toplum içinde, daha bir soyut üretilir ve gruplaştırılır tutumlara dönüşmüştür. Bu nedenle toplumsallığın kendisi değildir. Yani toplumun üretim ilişkisi kurumlaşmalarında yoktur. Değilse toplumdaki insanlarda gruplarda insanların öznel düşünmelerinde vardır mutlaka olacaktır. Bu ayrı bir şeydir. Örneğin bir ağaçtan saban yapıp toprağı sürme ve bununla ilişkileniş, bu ilişkileniş ile üretimin düşüncesini ediniş, bunun toplumsal kurumlama düzenlemesi, toplumsalığın gereği ve özüdür. Toplumu üretim güçleri ile, üretim ilişkileri ile, buna uygun düşünmeleri, inanma ve pratik olan kanıları, toplumun uyguladığı nesnel yasallıktır.

    Şimdi ben de, sizin kavramları karıştırırlıkla hiç bir şey ortaya koymadan Yalın kılıç olurlukla, yazı yazdığınıza, sizin adınıza üzülsem, doğru olur mu? Saygılarla...'

    Cevap Yaz
  • Yusuf Ziya Karahasanoğlu
    Yusuf Ziya Karahasanoğlu

    Hiç üşenmedim ve yazınızı sonuna kadar okudum. Döndüm bir daha okudum..

    Bunca söze ne gerek vardı anlayamadım. Bunca entellektüel söylemlerin doldurduğu bir yazıya?

    Sizin demokrasi anlayışınızda, 'Dinin sosyoljik bir gerçek' olduğu olmayabilir.
    Hatta ve hatta ' Bilinçsiz, öznel düşünmelerine kapılmış insanlar, metafizik tutumlulukları ve alışmaları içinde yaşıyorlar.' cümlenizin içine, din adına ne varsa koyabilirsiniz. Sizin, inanç ve inançsızlığınız sizi bağlar. Beni hiç ilgilendirmez.

    Lakin, benim din anlayışımı, demokrasi ve sosyal anlayışımı inkâr etme yetkisiniz size kim veriyor?

    Onca süslü ve sözde aydınımsı tabirlere süslediğiniz yazınızın esas emacı; BAŞÖRTÜSÜ meselesidir. Bunu dört cümle ile izah edebilirdiniz. Bunca söze gerek var mıydı?

    Bırakın semâvî dinlerin gerçeklerini, diğerlerine göre 'sıradan bir puta' tapan bir tek insanın bile inanç ve ibadet hürriyetini tanımak, sağlamak ve saygı göstermek demokrasinin ve yönetimlerin vazifesidir. Biz böyle inanıyor, böyle düşünüyoruz.

    Son derece demokrasi dışı bir yazıydı..

    Sizin adınıza üzüldüm sadece

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Bayram Kaya