İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 53

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 53

Bu halde halk bireyi, kapsar ama toplumu kapsamaz. Çünkü toplumda; 1-üretim güçleri vardır. Kurumlar ve bireyin bunlarla etkileşmesi, üretim yapması, üretimin refah olarak halka dağılışı alt yapısı vardır. Örneğin toplumda olan bir fabrika, halk değildir. 2-Toplumun, halka; asayiş güvenlik huzur sağlayan, bireylere istihdam sağlayan, halka sağlık, eğitim sunan, konut gibi ihtiyacını sağlayan, halkın ve toplumun hukukunu belirleyen üst yapı siyasi ideolojik oluşumu vardır. Toplum da hukuk vardır, hukuk halk demek değildir. 3- Halk, toplumun; sadece birey yapısı ile kesişip, onu içerir. Birey kişiler halka karışır. 4-Halk topluma, hammadde sağlar. Öğrenci, sanatçı, yazar, ideolojiler folklor, inanç önderleri, vs. bu bağlamda yetenek havuzudur. 5-Halk yetkili kılınarak yürütme erkini seçer. 6-Halk, toplumdan sağladığı faydayı yararları geliştirmeyen, dış ilişkilerle tutumlaşmaların, uyuşup uyuşmamasına tepkilerini, çeşitli biçimde hak ve eylem olarak ortaya korlar. 7-Üst yapıya ilişkin halk tutumları, çok çok, alabildiğine gevşek ve çeşitlidir, gelenekçilik ve inançsal düşünme ve davranışlar çok daha belirgin ve baskındır. Bazı halk tutumu toplum tutumla iç içe geçer, kurumların spor folklor faaliyeti gibi. Ama bunlar birbirini aynılaştırmaz. Sadece bazı ortak yaşamı tutumlarla, kesişim kümelerinde ortak tutum değerlerler.

Daha birçok konu halk kavramında sayılabilir. Halktan kişiler, üretim gücünü, eline alıp üretim yaparsa artık halksal değil, toplumsal davranır. Halk, bir özel yaşam biçimi sürer iken, kişisel tekbenci refahın tüketildiği, modanın, toplulukların etkinleştiği, kişi sevgi nefreti, heva ve heveslerinin sarmalandığı insansal yapı tanımlılıktır. Toplum, nesnellikle, bireyin kılgın etkileştiği, üretme ve ürettirme ilişkisidir.

Sevgili eleştirmen devamla diyor ki;

Aforizma: “”Sistem; evrensel yasalarla sosyal yapıların felsefi bir planda tartışıldığı alandır. “” çok doğru.

Benimde yaptığım bu. İlkem bu. Bunu bir eleştiriye cevaplarken de aynen belirttim. Arapçadaki anlam evrensel ve felsefik anlam değildir. Özgürlüğün, hakın, hukukun toplumsal anlamlarını, özel yaşamdaki(halksal) , kişi hak ve özgürlüğünden ayırdım. Bunları karıştırır olmanın yanlışlarını vurguladım. Ama değerli eleştirmen yukarıdan beri, kavramların ilişkinliğini birbirinin içine girdirip aynılaştırmış. Toplum yerine topluluk diyor ve halk kavramıyla toplumu aynı kılıyordu. Tabidir ki, kalabalığa da toplum diyor. Bireyi, halkla karıştırıyor, halkın birey olmamış kısmını topluma ve üretime marş marş ediyor! Böylece her tür kısırlık yetersizlikler, yaşlılar, çocuklar vs. abur cubur yapılıyor, topluma sokuluyor! Üretimin unsuru yaptırılıyor! Topluluğa ait tutumları, toplum tutumu olarak görüyor! Kavramların ne anlamı, nede anlattığı içlemler, hiç görülüp, ilişkilenmemiş. Ya da cümle savları, bu tutumla yazılmış. Arap’ın inanç bazlı halk kavramının içeriğinde kalmışlık sezilmektedir. Oysa sözcüklerin anlamı da konjonktürledir. Falan sahabenin anlatımı, halkın bugünkü anlamı olamaz kaale bile alınmaz. Tıpkı sahabenin bu gün, deveye bakar tımar yapar bilgisinin, faso fiso oluşu gibidir.

Halkta inanç varsa, toplumda da inan ve talep var! Bunu da, yerelden merkeze diyerek, işin içinde izafi ve zımni gönderme ile sayrılınmış! Çocukların toplumsal özgürlüğü seçme yetkisi (konuşma dilinde hakkı deniyor) yokken; çocuklar ve öznesel engelliler yetkilendirilemezken, halk kavramından mündemiçlikle yetkili ve özgür kılınmış. Halkın; özel tavır subjektif özgürlükleri, hakları, toplumsal hak ve özgürlükle aynılaştırılmış. Benim asıl ana savım, karıştırılma işi dediğim konu, eleştirmence baştan ayağa karıştırma olupbitti ile güya eleştirmiş, bana göre gargara olmuş.

Yetkiler (halktaki seçmen olurluk, seçilir olurluk yetkisi) bile özgürlük sayılarak, içinde çıkılmazlık yapılmış. Oysa haklarımız, toplumun üretiminin refah ve hizmet sunumunun, halka kullandırılması, bir hukukluluğun yol ve yöntemidir. İnancı toplum üretmediği için, inancı toplumdan, hak talebi gibi anlayamayız. İnanç toplumun üst yapısında vardır. Her üst yapı toplumda kılgısal olmayıp, halksallık araz eder. Üst yapı içlemindeki şeylerin toplumda, neyin nasıl kullanılacağı da, sistemlere göre işlenmekte. Kimi, toplumsal hürriyetlerde zorunlu kılınırken, kimisi de, kişi-topluluk alanlarında, yaşamsal olarak vücuda getirilmektedir.

Aforizma: “”Sosyal sözleşmelerin oluşumu muhitten merkeze veya merkezden muhite şekilde oluşur.””

Bakın bir genel geçer anlatımla, mugalâta (yanıltma) ile benim anlattığım konuyu, açık olarak söylemiyor ama zımnen “”inanç muhitten merkeze talep olur “” deniyor. Toplumsal sözleşmede olmayan inanç, asıl ana konumuz, sözleşme ile zımni içertilip, muhitten merkeze diye pas geçiliyor.

Bu şudur. Merkezden muhite ki muhit, toplum, halk unsurudur. Merkez de düzenleme, yönetsel siyasa olduğu gibi, üretim araçları, üretim güçleri ve üretim ilişkilemesi yönetim ve iletişimin beyini. TOPLUM, nesnel cansızlığı, kurumları, bireyi de kapsayan bir ilişkileniştir.

Halk toplum değildir. Halktan (çevreden) merkeze toplumsal talep gider. Yani asayiş ve güven, istihdam olurluk, eğitim ve sağlık istemi, konut istemi, altyapı istemi gibi toplumsal talepler gider. İnanç bunun içinde yoktur. Halk inancını yaşar. Toplulukta, toplum yoktur inanları vardır. Topluluk, sadece bir birikiş, kısa erimli, amaçlı birlik oluştur. Bir kalabalık oluştur, topluluk. Otobüsteki yolcular, ibadethanedeki müminler, sokaktaki göstericiler, yürüyen gezen kafileler (topluluklardır) gibi.

Değerli eleştirmen, (haydi sap saman karıştırması demeyeceğim) çok genel olurluktan dolayı, özelleşememenin sakıncalarını ortaya koymaya, toplum ve topluluk, kavramında ayrım yapmayarak başlıyor.

Muhitten merkeze, güvenlik, iş aş, eğitim sağlık ve üretim vs. gibi talep vardır. Merkezin yapılanması da, bu taleplere uygun ilişkileniştir. Merkezden muhite Ya da muhitten merkeze, bir üretim ve ürettirme ilişkisi de vardır. Yani bir üretim ve ürettirme, asayiş güvenlik ileti vs. talebidir. Muhitten merkeze, merkezden muhite şekilde oluşanlar da; haklar, hukuk, ahlak, özgürlük, yetkili kılışlar, tüm yasallıklar, üretim ve ürettirme paylaşımında ve bunların göneni refahsal tüketiminde ortaya çıkarlar. Sevgili eleştirmen kavramların, bu özelleşmiş açılımına girse idi, eminim aynı tutumları belirleyecekti. Çünkü eleştirmenin bu birikimi ve genelci bakışı, bunu tanılıyor ve açılımlı yor.

Bu muhitten merkeze, merkezden muhite oluşta, Hiçbir toplum biz şu inancıda var edelim, bu inanç için, toplum olalım, asla dememiştir. Ve hiçbir toplumun yasası, bu amacı yöneyleşmez. Ve dahi, gerçekleştirmek için toplum oluşamaz. Üretim ilişkisi bizi yapılar, inançları da, bu bağıntıya, yakıştırma gayreti güderek, çatışma alanı yaratırız. Mesele bu. Eleştirmen bunları gösterip değinmiyor. Bir örnek gösterin ki, toplum; üretim dışı toplum olsun. Sırf inançları yüzünden toplum olsun. Ama sırf bir alet uzluğundan, onun üretişi ile yaşanıp, sonuçlar elde edilerek, geliştirilmesi ile düşünce ve eylem etkinliğinden, bugünkü topluma gelinmiştir. Aksi halde, İnanç amaçlılığı ile var olanla, üretemeyen, ürettiremeyen, gelişemeyen, komünal topluluk olursunuz. Kavramlar birbirine girerse, inançta topluma girer.

Sürecek 53

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 23.4.2008 11:10:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara

    Hiç bir ilave yapmadan bu konuda yaptığım daha önceki yorumu buraya tekrar koyuyorum...

    Tabiki okuyucuların takdirine sunulmak ve okuyucuların yazının bütünü üzerinden mukayese yapabilmelerini sağlamak üzere

    saygılarımla

    DAHA ÖNCE YAPTIĞIM YORUM

    Yazarın halk ve aydın kavramlarına yazdığım bir ifadeye ilişkin özelime verdiği cevaba ben de cevap yazmıştım

    Ama anlaşılan yazarın anlatmaktan dinlemeye vakit bulamayan ruhi mizacı açıklamalarımı bütünüyle dikkate almadan sözlerine devam etmiş.

    her neyse..

    kayda ve açık alana (agora) yansımış bir tartışma konusu hakkında asıl muhatabımız anlamasa bile okuyucuların doğru bilgilenmesini sağlamak vazifemizdir diye düşünüyorum...

    Efendim...

    halk kelimesi etimoloji itibarıyla arabça bir kelimedir ve arapça gramer kurallarına göre ''yaratmak '' anlamına gelir..Yaratılanlar ise mahluk olarak ifade edilir arapçada

    Türkçemizde halk sözcüğü insanlara teşmil edilmek suretiyle ''toplum'' anlamına kullanılmıştır

    felsefe ve sosyolojide muhtelif zamanlara göre şöyle kavram çiftleri kullanılmıştır.

    içlem, kaplam; zarf,mazruf; şamil,şumul gibi

    daha bir çok ifade şekli de vardır bu kavram çiftinin niteleyen ama şimdi sözü uzatmak istemiyorum.

    Halk kapsayandır...Topluluğun umumi adıdır sosyolojide

    Bunun içinde (halk kavramının içinde) bir çok tasnif ve niteleme vardır

    avam, havas

    kitle, elit

    cahil, akil

    vs.. vs.

    ingizler,intellectual,elite, lord gibi nitelemelerin yanısıra avam nitelemesini de kullanmışlar..

    avam için,'' the common people, the lower classes.''

    müşterek insanlık yapısı içindeki alt sınıflar demişler

    halk içinde people,nation, folk, public gibi nüanslı bir çok kelime kullanmışlar

    yani bir zamanlar münevver dediğimiz aydın kavramı halk kavramının dışında değil, içinde içlem (mazruf) bir kavram olduğu inceliğini vurgulamaktı niyetim


    Daha da özet söylersek...

    Benim eleştiri yazım 'işlek olduğuna bütün kalbimle inandığım yazarın zekasının '' bu yazı ile özensiz,sosyal ve felsefi jargonlara aldırmaz, çalakalem üsluba sahip olduğunu vurgulamak gayesine matuftu..

    Tekrar ediyorum

    sistem, rejim, iktidar gibi kavramlar tarif bakımından üzerinde hemen hemen tam mutabakat sağlanmış kavramlardır sosyolojide..

    Sistem; evrensel yasalarla sosyal yapıların felsefi bir planda tartışıldığı alandır..

    Rejim, bu felsefi diyalektiğe göre(sisteme göre) sosyal yapının olmazsa olmaz koşullarının belirlendiği alandır

    bu koşulları sağlayan toplumsal yapıya ait sosyal sözleşmeyi va'zeden gücün iradesinin aşılması halinde değişebilecek bir olguyu işaretler.Çünkü her sosyal sözleşme akdi arkasını bir güce, bir iradeye yaslar..

    İktidar kavramı ise ise rejimin teşkilat şeması gibidir..Rejimin işleyişine ait güç kullanımının dağıtımını tarif eder..Sosyolojik manada iktidar kelimesi, günü birlik avami kullanımda geçen hükumet, kabine, muhalefetin zıddı gibi kavram benzeşimlerinden daha üst bir kavramdır..

    parlementer sistem, başkanlık sistemi, avam ve lordlar kamarası, meclis ve senato gibi oya (reye) dayalı yapılanmalardan yürütme ve/veya yasama erkleri
    oluşur..

    bu iki erke karşılık oy verenlerin tek tek kişisel veya tüzel hak ve sorumluluklarının ne şekilde korunacağına veya tecziyesine dair en bağımsız olması gereken bir erk daha vardır ki bu da yargıdır..

    Yargı, tüzel bir hak olarak devletin rejiminin esaslarının tecavüze uğrayıp uğramadığını da belirleme yükümlüğü taşır...

    Sosyal sözleşmelerin oluşumu muhitten merkeze veya merkezden muhite şekilde oluşur..

    Son asırlarda batılı toplumlar, sözleşmelerini tabandan tepeye doğru bir güçle oluşturma mücadelesini vermelerine karşılık,doğulu toplumlarda sosyal sözleşmenin merkezden muhite bir şekilde oluştuğu bir vakıadır..

    Ancak tabandan gelen bireysel hak talepleri her batılı ülkede nitelik yönünden aynı değildir..toplumcu ve ferdiyetçi sistemlerin mücadelesi geçtiğimiz yüzyıl boyunca sürmüş ve bir noktada ferdiyetçi modelin büyük oranda başarısı ile sonuçlanmıştır

    Bu sonuçtan şu anlam çıkmaz, galip gelen sistem daha etiktir anlamına gelmez..Ama bir galip gelenin varlığı da bir vakıadır..

    rejim konusuna değinmişken Türkiye anayasaları rejimin olmazsa olmaz koşullarını ''anayasanın başlangıç ilkeleri'' dediğimiz kısmına hapsetmiştir..

    Bu kilit altındaki esaslar rejimi vaz eden ve var eden güçlerin dışında ve üstünde hiç bir güç tarafından değiştirilemez ve ilga edilemez

    Veya bu gücü elinde bulunduranlar zaman içindeki gelişmelerin zaruretine bağlı resterasyonları dikkate almaları halinde yenilikler yapabilirler..

    Türkiyede rejim batıda kazanılmış bireysel hak ve özgürlüklerin pragmatik bir şekilde ülke şartlarına akuple edilmek üzere oluşturulmuştur..

    Bu rejimi kuranlar elbette standartların aşağısına inmeyi kabul etmeyeceklerdir

    Ancak ve ancak bu hak ve özgürlüklerin zaman içinde kazandığı yeni standartların ilavesi sağlanacak şekilde bir rejim tadilatı veya resterasyonu mümkündür...

    okuyucuların takdirine sunulur...

    EVET..yorum burada bitiyor..yoruma hiç bir ilave yapmayacağımı baştan söylemiştim..Ama içinde öyle pes dedirten durumlar var ki insan iki kelime söylemeden edemiyor..

    efendim ben kelime arapçadan geliyor araplar böyle demişse bu vahy gibi kutsal mı olurmuş...inakçı bir yaklaşımmış

    el insaf

    kelimenin kökeni bu olmakla beraber zaman içindeki anlamsal evrimin tarafımca anlatılmamış gibi gösterilerek yukarıdaki çıkarımı yapmak mümkün mü benim yazdığım ifadeden

    Her neyse..

    yazılanlar yazıldığına ve yanyana durduklarına göre gerçekten kararı okuyanlar verecektir deyip sonlandırmak gerek bu münazarayı...

    tekrar saygılarımla

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Bayram Kaya