Temel konu, “”inanç, toplumsal bir talep midir? ”” Bu soruya yanıt aradığım bir çalışmamdır. Eğer inanç, toplumsal talep ise, toplumda inanç istemeyiz demek, ışıklı kavşak istemeyiz, Ya da hastane nenize gerek, demekle, eş tutulmalı demeye getiriyorum! Çünkü toplumsal talep böyle bir zarurettin duyulmasıdır.
Yok, eğer toplumsal talep değil de, kişinin bireylik ve öznellik var oluşu ise, toplumsal dayatmadaki yeri ve anlamı ne? Diyen bir çalışma sunmaya gayret ettim.
Durum bu olunca, monarşik, demokratik, oligarşik gibi tanımlamayı hiç anlamadım. Bu sayılan siyasi tutumlar, toplumsal somutluğun doğru veya yanlış olabilen, süreç içinde tercihen, Ya da dayatma ile işlettirilen yanlarıdır. Ben bu konuları incelemiyorum ki... Hiç bunlara taraf, Ya da karşı olurluğum, işlenmemekte. Aksine bu oligarşik, monarşik tutumlar inançları da toplumsal yapıda sömürü unsuru olarak kullanan yapılardır. Bana bir; oligarşik monarşik yapı söyleyin ki inançları yönetimde kullanmamış olsun! Ki bende bunu savunayım!
Aforizma: “”evrensel akışla sosyal buhran arasındaki zıtları tasfiye ederek ilerleyen kompoze akışın tarihsel vektörlerini gösterebilmeli “”
Bunlar benim konu kapsamım dışında. Ama konunun özelliği gereği böyle göndermelere gidildi. Yer yer örnek olarak da yöneysel (vektörel) bazda değindim. Ama benim konumun temel çalışma odağı bunlar değil. Bunların süreçteki değişme ve ilişkileniş bilgi hatırlatmalarına, bir göndermeden öte gitmeyen değinmelerdi. Böyle bir vektör görmek isteyen, ilkel toplum, köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist sosyalist toplum, bilgi toplumu diye klasikleşen yöneyi de görmeli idi. Ya da kutsal devletlerden vaz geçilerek, bugünkü sistemlere niçin gelindiği görülmeli idi.
Mesela çağ dışı olan ne? Yahudi ve Hıristiyanlıktaki gibi sömürüyü ruhsalın gücü ile savunur olan: Yüce Ruh'un “”kiminize az, kiminize çok, rızk verdim”” demesi mi? Yoksa arabayı; arabanın nesnel koşullarına göre sürülmüyor da, dua ederek mi sürüyorsunuz? Benim de, bunu duymamış olmam mı çağ dışı!
Ben nesnel yapılaşmanıza göre, organize bireyler oluyorsunuz diyorum. Örneğin nesnel yapılaşmanız gereği, uçak ürettinizse, pilot ve uçak mühendisi bireyler veya uzay aracına göre astronot bireyler formasyonlaşıp üretiyorsunuz diyorum. Bunlar mı modası geçenler. Size tokat atana kızıyorsunuz Ya da, siz de karşılık veriyorsunuz. Yani etki tepki üretiyorsunuz. Bu etki tepki Ya da biraz ilerisi diyalektik mi çağ dışı?
Veya suyun kaldırma gücüne göre, üretilen deniz taşıtı organizeliği, denizde, yük, yolcu nakli, yapılaşmasının örgütlenişinin, nesnelliğe göre oluşu mu çağ dışı, yoksa bu suyun kaldırma kuvveti, iki bin küsur yıl önce bulundu da, şimdi kullanıyor olmamız mı çağ dışı. Yazımda toplumun bu tür nesnel somut var edişlere uygun, üretim yapıp, üretim ilişkisi geliştirdiğini, özgürleşip hak talep ederliğini söylüyorum. Nesneleri yüzdürmeyi var edişiniz, bir yığın tutumları da beraberinde üretecektir. Açık denizlerde avlanmadan tutunda, ulaşıma değin yerel ve uluslar arası hak ve sorumluluklarınızı, özgürlüklerinizi belirler.
İnançların, bu toplumsal temel aşamaların, Hiçbir yerinde, olmadığı, en ufak dahli dahi olmadığını apaçıktır. Sizse hiç bir şey... Ve hiç bir şey demeyerek, bir yığın salatayı siz diyorsunuz. Boole cebiri, yok epistemoloji vs. Bu cebirin dinsel inanma ve toplumsal talep olurlukla nasıl bir benzerliği var acaba?
Aforizma: Ama anlaşılan yazarın anlatmaktan dinlemeye vakit bulamayan ruhi mizacı açıklamalarımı bütünüyle dikkate almadan sözlerine devam etmiş. “”
Değerli eleştirmenin, yukarıdaki ve aşağıdaki sözleri gibi, mugalâta yapmayacağım. Kısa cevaplarla yetineceğim.
Bütün söylemleri şu iki yanıltmadan oluşmuştur. 1-Söylemleri eleştiri olmayıp, genel geçer, içi dolacak söylemlerdir. 2-Ve hiç biri, benim savladığım; “”İnanç toplumsal bir talep mi? söylemini Ya da aksini, söylemiyor. Öylesine bir hafıza bilirlik jimnastiği, okuyana fayda kılsın diye belirtilmiş. Teşekkürler. Söylem açıklanmadığı için konumun anlamına göre bir yanıltmadır. İlgisi yokken, getirilip buraya asılmakla ilgisi varmış gibi görünmektedir.
Aforizma: Halk kapsayandır... Topluluğun umumi adıdır sosyolojide “” diyor sevgili eleştirmen.
Üstelik Arapça bir anlamı, halk anlamını genelliyor. Aristo söyledi ise doğrudur, mantığı; burada, Araplar böyle anlıyorsa böyledir, skolâstik mantığına dönüşmüş. İnakçı bir yapı arz eder olmuş. Söz Arapça ve öyle, anlamlı olabilir. Bu ne ifade eder. Arapça kutsal bir metin mi açıklıyoruz da, o anlamla yorumlayalım? Ya da diğer dillerde. Bu bir dilin evrimi değil. Günceldeki kavramın genel geçer anlamı, Ya da dikkat çekerek farklılıkların kıyaslanmasıdır.
1-Ben toplum ve topluluğun ayrı bir şey olduğunu söylüyorum. Elbet halk kavramında halk yaşayışın gruplaşmaları topluluk ve kalabalıklar vardır. Ama topluluk halk değildir. Halktan belirimlerin geçici süre amaçlaşmış bir belirmesidir.2- Topluluklarda inanç vardır, ama toplumda ve toplumun talebinde, inanç yoktur temellenmesini yapıyorum. Örneğin simit üretmek için nirvana, inanma kurallarını bilmeniz gerekmiyor. Ne yazdığım anlaşılmamış gibi, mugalâta sürüp gidiyor. Şu da var simit üretenin, elbette öznesinde inanmaları o an vardır. Ama simitçi bunun vukufiyetinde olup, kişi-insan gibi davranmayıp, birey-insan gibi davranmakta. 3-Toplum da, halk yoktur, bireyler vardır! Halk refahın dağıtımında, vardır. Çalışmayan, çalışamayan, öğrenci Ya da emekli ve engellilerin, üreten bireyin mesai dışı hali olarak vardır. İnsanların özel yaşam alalarında, refahı ve eğlenceyi, inançları, tüketirken ve hizmet alırken halk vardır. Halk özel yaşamı temsil eder. 4- Halk kavramında içertilen tanımlar toplumda yoktur. Çünkü artık toplumda, doktor olarak, öğretmen olarak, berber olarak, kundura tamircisi olarak, kuantik denkleştirmeleri sağlayan vs. BİREY olarak vardır.
Genel cahillik, vasıfları toplumda geçmez. İstediği kadar cahil olsun, tarlayı ekip hasatı toplumsal kuralına göre yapıyorsa, burada trigonometriyi Ya da Çaldıran Savaşı'nı bilmediği aranmaz. Ya da Çaldıran Savaşı'nı bilen, birey öğretmenin, Ya da herhangi bir bireyin, çiftçilik birey oluşu bilmiyor olması cehaleti (gerekli formasyonu) hiç aranmaz. Kuşkusuz bireyin genel kültürü olacaktır.
Bunları ayırmadan, halka, toplum; Topluma, topluluk; Topluluğa da, inançlı dersek, topluluk da inanç varsa, toplum da, topluluk olacağından, toplumda da inanç vardır, deme kısır döngüsüne gidilir. İşte tam da salata budur. Elbet her kelime, kapsarlık yapar. Halkın içinde mesai dışı birey vardır.
Halk alanı: insanın toplumdaki nesnel ilişkilerinin süreçleşmesini izole ederek insanı insan olarak soyut tekilleştiren alandır.
Sürecek 52
Bayram KayaKayıt Tarihi : 21.4.2008 13:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/04/21/inanc-ve-toplumsal-istem-talep-52.jpg)
''boole cebiri toplumsal talebe konu ve somutlama olurken, hangi kanısal sanısal inanmalara temel olmakta. Zaten somutlanırsa inanç olmaktan çıkar ve bilgi olur.
Cümlesinden....
Ben, Boole cebiri örneğini niçin verdim..İstanbul üniversitesi felsefe bölümünün değerli hocalarından Profesör Bedia Akarsu Bilimsel bilginin temellerinin atıldığı viyana ecolünü uzun uzun anlattığı kitabında hatırımda kaldığı kadarıyla şöyle bir cümle kullanır..
Sovyet akademisi,viyana ecolünün tartışmalarının burjuva fantazilerine dönüştüğünü ve bu yüzden bilimsel ilerlemeye katkısı olmadığını kabul ederek derslerden kaldırmıştır..
Gerçekten de viyana ecolünün tartışmaları bir kütüphane büyüklüğünde çok derin felsefi tartışmaları içerir..
Boole, benim fakülte son sınıfta okuduğum bir ders olan logic matematiği kuran insandır
felsefi bir çıkarım olarak sadece (bir ve sıfır) rakamlarından oluşan bir matematik üzerinden çalışan bir sistemdir..
Bilimsel bilgi için sadece anlamlı ve anlamsız kavramları vardır felsefi ilkesine konulmuş ve buna dayalı bir matematik olarak ikli sayma sistemine göre bir sistem kurulmuştur...
Ancak, ismine diyot dediğimiz ve akımı bir yöne doğru geçirip diğer yöne doğru geçirmeyen yarı iletkenlerin bulunuşu ile bu (sıfır, bir) matematiği bugünkü bilgisayar teknolojisi için inanılmaz bir sıçrama noktası oluşturdu..
Nitekim bu konuya geriden başlayan rusya bilhassa bu teknolojilerde oldukça geri kaldı..
TEKNOLOJİYE YETİŞME SORUNU VE SOVYETLER BİRLİĞİ DENEYİMİ isimli çalışmasında Aykut Göke Şöyle bir tesbitte bulunmaktadır
''Sovyetler'in, bazı kritik ileri teknoloji alanlarında, örneğin otomasyon teknolojilerinde ya da üretimin enformatizasyonunda, aşamadıkları bazı sorunlarla karşı karşıya olduklarını ortaya koymaktaydı. Bu karşılaştırmalara göre, Sovyetler, belirleyici nitelikteki uç teknolojilerin bazı alanlarında, teknoloji yayınımını (difüzyonunu) sağlamakta ya da bu teknolojilerle temas eden toplumsal tabanı genişletmekte yetersiz kalmışlardı. Örneğin, 1989 yılında yayımlanan bazı veriler, ABD'de bilgisayar üretimi 4,6 milyona ulaşmışken, Sovyetler'de bunun yalnızca 40 bin adet olduğunu gösteriyordu. [Cumhuriyet,...1989] Yalnızca bu rakamlar bile, bilgisayar kullanma yeteneğine sahip; bilgisayarla temasa gelmiş toplumsal tabanın Sovyetler'de oldukça sınırlı kaldığını göstermeye yeterdi.
Demektedir...
Benim o örneği vermekteki maksadım hiç bir bilgiyi veya inancı dışlamamak gerektiğine dairdi..Konuyla alakası da bundan ibaretti..
''Jandarma Devlet'' konusuna gelince tabir, sosyolojik bir kavramdır.. aşağıya aldığım ders notunda anlatıldığı manada..
başka hiçbir devlet ile bağımlılık ilişkisi içinde olmayan devlete egemen devlet, çoğunluk zorla kabul ettirilen bir bağımlılık ilişkisi nedeniyle başka bir devletin buyruğu altındaki devlete yarı egemen devlet, hukukun üstünlüğü ilkesine her koşul altında bağlı kalan devlete hukuk devleti; kendini hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağlamayan devlete polis devleti; salt güvenlik, savunma ve adalet gibi klasik görevlerini yerine getirmekle yetinip, iktisadi ve toplumsal yaşamda etkin bir rol oynamayan devlete jandarma devleti; klasik işlevlerinin ötesinde, toplumsal eşitsizlikleri azaltmak amacıyla, iktisadi ve sosyal hayata etkin bir biçimde katılan devlete sosyal devlet, belli bir ideoloji adına bireysel ve toplumsal faaliyet alanları üzerinde mutlak ve bütünsel bir denetim ve baskı uygulayan devlete totaliter devlet, iktisadi ve siyasi liberalizmin bütün ilke ve unsurlarına riayet eden devlete ise liberal devlet adı verilmektedir. Nihayet, dini bir hareket ya da otoriteyle hiçbir bağı olmayan devlete ise, laik devlet denir.
Bu sade alıntıdan da görüleceği üzere bu tabir modern devlet anlayışına giden basamaklardan birisi adına kullanılmıştır.
19 yüzyıl da Boğazın kenarındaki tüm yalıların paşaların ismiyle anılması otorite ve iktisat arasındaki ilişkiyi de yeterince gösterir sanırım..
Sizin savunduğunuz fikirlerin bütün asya toplumlarında olduğu gibi tabandan gelen taleplerden daha çok tepeden gelen elitist bir yapı içinde gerçekleştirildiğini şimdi de söylüyorum..
Şahsi fikrimi sorarsanız bazı durum ve aşırılıklar hariç toplum için oldukça faydalı bir sosyal akıştır imkanı sağladığına da kanaatim var.
Ama uzağa gitmeden daha yazınızın başlığından başlayalım...
Anayasa nın sadece şu maddesine dayanarak bile insanlar devletten manevi gelişimlerine ait taleplerde bulunabilirler..Bu talepleri yine Anayasada belirtilen hürriyet sınırları içinde kalmak kaydıyla haliyle..
Devletin temel amaç ve görevleri
MADDE 5. – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Nitekim, devlet dini ihtiyaçları gözeterek diyanet işleri başkanlığını kurmuştur..Bu ihtiyaçların toplumun diğer kesimlerine ait manevi ihtiyaçları da gözetmesi yönünde haklı talepler bulunmaktadır..Alevi vatandaşlarımızın talepleri gibi...
Öte yandan lozanda azınlık olarak nitelenen vatandaşlarımızın manevi hakları da ele alınmış ve devletten inançlarına bağlı bu talepleri nedeniyle yeni özgürlük alanları istemektedirler..
Ekümenüklük kelimesinin inançsal bir kavram olduğu su götürmez..Yani insanların devletten manevi talepleri olur..Bu sosyal sözleşme (anayasa) sınırları içinde kalmak kaydıyla karşılanır..
Bilindiği üzere sovyet rejiminde ibadet hanelerde kapatılmıştı..Ancak bugünkü rejim devlet eliyle gerek hristiyan gerekse diğer dinlere ait ibadet hanelerin tesis ve işleyişine izin vermekte ve bu konuda düzenlemeler yapmaktadır..
Diğer taraftan, yazınızda geçen ''Sizse hiç bir şey... Ve hiç bir şey demeyerek, bir yığın salatayı siz diyorsunuz''
sözlerinize bir yönüyle hak veriyorum
Benimde anlatmak istediğim bu idi
İçeriğe katılmadığımı ve bu yönde bir eleştiri yapmaksızın sadece genel bir kanaat belirttim...
Ama katılmadığım bu fikrin dahi biçimsel olarak daha daha bir sosyolojik ve bilimsel jargona uygun yazılabileceğininden ibaret baştan beri söylemek istediğim..
Çünkü modern devletler inanca dair ihtiyaçları da çatıştırmadan ve fakat her inanç sahibi için mümkün olan en özgür şekliyle yaşanmasınının yollarını arıyorlar..Bu yöndeki kalite standartlarını artrırabildikleri ölçüde de daha ileri bir noktaya ulaştıklarını düşünüyorlar...
Daha duru ve sade bir ruh yapısı içinde çalışmalarınızda başarılar diliyorum...
TÜM YORUMLAR (1)