İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 5

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 5

İki durumdan bahis ediyorum. Birisi ajite olmuş bir durumdan, ikincisi de toplumdan bahis ediyoruz. Öyle normal hal icabı şartlardan değil. Bu, durum; “” örtünülecekse! ...”” diye geçiştirilmez. Eğer böyle dersek, öncelikle örttürülmenin ve örtünmenin, anlayış olaraktan toplumda uygulanır kılınması kabul ettiğimiz gibi sanki toplumsal bir özgürlük ve toplumsal hak olduğunu da kabul etmişiz demektir. Hem açıktan, hem de zımni biçimde bilinçaltında kabul edilmiş olurlukla, duruma başlamış oluruz. Bu yanlış ve yanıltıcıdır. Toplumda nesnel hal icabı zorunluluklar dışında ve formel olarak başın, ne örtünmek ne örtünmemek gibi zorunluluğu yoktur ve bu nötr bir tutumdur. Hiçbir şeyin, tek başına ne gereği ne engelidir.

Hava şartları, kıl dökülmesi gibi gerekliliği kast etmediğim açıktır. Toplumda gerilime neden olmayan, simgeleşmeyen her bir tutum nötr tutumdur. Eğer, toplum resmiyetinin olduğu yerde, teamül tutuma aykırı görülmüyorsa, hiç dikkat çekmeyip, rahatsızlık vermeyeceği de açıktır. Bu hal sizin kalabalıklarda dahi, hiç dikkat çekmezken, bir şekilde yanlış imajlar verir olmanız yüzünden, tanınmanızdaki karşı tavırca ajitasyonu çağrıştırmanızdır. Bu ajite haliniz hep insanların, dikkatine düşüncesine gelerek, zımni rahatsızlık verir olmanızdır. Ne yasaksınızdır ki, meydanda olursunuz; ne meydandasınızdır ki, yasak gibi görünürsünüz.

Bu bir yanlış, oku yaydan sorumsuzca çıkarmanın, tutumlaşılmanın, toplumda siyasi eğilim olamayacakken siyasi eğilim olmanın bedelidir. Dikkat edilirse inanmanın karşılığı değildir. İnanmanın kendi dışındaki bir istismarın, kendisine biçilen yapay bir rol modelin bedelidir. Bu çabalar toplumda gerilim olmanın boşu boşuna lığıdır. İkincisi böyle olunca; “”Efendim başını örtecekse, kime ne zararı var, ister yakıştığı için örter, ister inandığı için örter! ”” demek saçma ve soruyu tersten ortaya koymaktır. Çünkü bu kez de konu kendi özel alanından çıkıp, bir kol saati takar gibi, toplumsalın alanına getirilmiş olur. Bu iş ya kasti taşınmıştır veya yanılmadır. Ama her iki durumda da konu, sanki toplumsalın bir talebinin tartışılması gibi tartışılır olacaktır. Bu da anlamsız yersiz bir polemiktir.

Bu bile daha başka öznelliklerin de topluma, bir hak, bir ifade ediş şekli olarak taşınması olur. Kendi öznelliğimize doğal olaraktan, kafamız yatkın olduğundan, diğer öznellikleri reddedici ve banal buluruz. Oysa yakıştığı için Ya da inandığı için örtme öznelliktedir. Özel yaşamdadır. Bireysel guruplarladır. Mabetlerdedir, pikniktedir, mesire yerindedir, panayır alanlarındadır, tiyatro sinema, konferans gibi etkinliklerdedir. Markettedir, mahallededir vs yerlerde olunacaktır. Hamda hür ve göğsü gere gere. Sadece düzenlemesi olan ve zorunlu toplumsal talebin karşılandığı, görsel etkileşimin, örnek benimsenirliklerin tutumladığı resmi yerlerde olmayabilecektir. Bu inançlı münevver insanlarımızın anlayabileceği bir tutum ve vakar olmalıdır.

Konular hep tersten ortaya konuşla, iyi kavranmadığından, toplumda anlamsız düşünmeler ve tartışmalar sürüp gitmekte. Toplumsal talep, başörtüsüne tarafsız dedik. Ama bir maden ocağında bir taş ocağında vs. çalışıyorsanız, başa baret takmak, trafikte başa kask takmak zorunlu ve mecburidir. Sizin kendinizi öznel ifade şekliniz değildir. Yakıştırırlık, moderinite aranmaz. Başı, hayatı darplara karşı korumanın zorunluluğudur. Ve nesnel yasallık bunu gerektirmektedir. Yani, bir zorunluluğun karşılanmasıdır. Bu da toplumsal talebin hem yaptırım konusudur, hem de bu türden olan örttürmeler can mal güvenliğinizi sağlamaktadır. Durum nesneldir, yasa nesneldir, talep nesnel olacaktır. Bu aynı zamanda özgürlüğünüzdür. Nesnel yasallığın zorunluluğuna karşı bağımsız oluştur. Bunu sağlamayan oluşumlar, toplumsal yaptırımla işverene, bir direnç hak koyuşunuz olacaktır. Ne yazık ki toplumsal konulara duyarlık hiç yaptırılmıyor. Gölcük tersanelerindeki ard arda günlerce, aylarca süren iş kazlarındaki 80 ölümlü yaşamsal kazaya, öznel başörtüsündeki hassasiyetin binde biri gösterilmemiştir.

İş yerlerindeki durumun özelliğine göre baş örtmek Toplumsal taleptir. Ve bu baş örtmeyi istemek özgürlüğünüzdür. Çünkü neden nesnel ve hayatidir. Siz kaskı eğitim ortamında ifade hak ve özgürlüğü diye gündem yaparsanız. Bu halin nesnellikte bir cevabı bir sebep karşılığı olmasına rağmen, başka bir toplumsal talep yerinde uygun değildir. Nedeni; kask, baret; oranın nesnellik (gerçeklik) özel koşul talebi değildir de ondan. Bu durumu tersten ortaya koyuş olurdu. Kask, ışıldaklı baret, eğitim alma koşullarının konusu değildir. Ancak sınırlı koşulda, eğitim öğrenmesinin deneysel nesne kullanımında, mantıki ve gerçek bir durum alır. Siz başka durumların yasallığını öznelliğini buraya getiremezsiniz. E canım bunun folklor oluşu var, demekle ciddi oluşu anlamayıp:”karikatürize etmeyi çok seviyoruz, böyle de bu görünüm çok hoş ifade ediliyor”” diye, sulandırma bir yorum yapılırsa; Bu da, haksızım diyememekten oyalanma olur.

Bir rahatsızlık vukuunda, Ya da kaba edep algılanırlığında, sıcak soğuk gibi nesnel zaman olguları zorunluluklarında örtünmek, örtünmenin bir ihtiyaç oluşudur. Bu gibi bilinenler bu tartışma konusunun dışında olduğu da apaçıktır.

Tüm yaşamımızda, tersten konmuş soruları, çözmek için uğraşır, doğru konmuş cevaplarla uzlaştırmaya çalışırız! Bu bilmemekten kaynaklanır. Işığı gözlerimiz görsün diye var biliriz. İnançlarımızda da bu savunmayı aynen yapar. Bilmiyoruz ki bu türden öğrenme kalıpları aklımızın prangalarıdır. Bu tür on binlerce bileşenler yüzünden bilim ve kültür üretemiyoruz. Bilinenlerle övünüp geçiştiriyoruz. Bunun gibi bir örnek daha vereyim Ayaklarımız olduğu için yürüme var deriz. Oysa evrende hareket olduğu için ayaklarımız var. Hareket olmasa ayaklarımız olsa dahi yürüyemezdik. Ama ayaklar olmadan da bir şekilde solucan gibi devinirdik. Pranga örnekler pek çok ama bunlar yeterli.

Oysa hareket ve ışık nesnenin bir var oluş hali. İnsan yok iken de vardılar. Oysa ışık olduğundan gözlerimiz vardır. Evrende hareket olduğundan ayaklarımız vardır. Yani gözler ışığın, ayaklar hareketin bulucusu değillerdir. Bu tekbenci düşünmenin apaçık yanılmasıdır Işığı gözlere göre yorumlamanın apaçık aldanmasıdır. Soruyu tersten ortaya koyuştur. Oysa ışık, fotosentez de, yaptırır. Bu hal nesnenin çevredeki uyarana(Işığa) çeşitli şekilde tepki koyup ilişki var etme seçeneklerini oluşturmasıdır. Oysa bitkiler görmez, yürümez; göze de, ayağa da ihtiyaçları yoktur. Ama aynı bitkiler bir şekilde ışığı da, hareketi de kullanmaktadırlar. Hareketi yürüme olarak düşünürseniz sınıfta kalırsınız.

Ben içinciliğin dünyayı çarpıtması gibi, inançta birey ve ben içinci bir tutum olduğundan Topluma ait nesnel alanların kendi yasallığı içinde, inanç taleplerinin de, karşılanacağı yerler gibi algılayıp, ben içinci inanma tutumumuz, inanç içinci inanma tutumumuz ile yer değiştiriliyor. İçinci tavır gösterip, sorunu tersten ortaya koyuyoruz. Her hangi bir karşılığı olmayan bir tutumun, tersten hak gibi ortaya konmasını yanlış olaraktan tartışıyoruz. Kamusal alan, baş örtmenin ortaya konması nedenle oluşmuş meydana çıkmış bir yer alan değildir.

Aksine baş örtme nedeni, kamusallığın nesnel özelliğinden ötürü, bazı hallerde başın örttürüldüğü yerdir. Kamusal alan, sizin inanç gereği baş örtmenize denk düşerlik taşıyabilir. Kendiliğinden böyle bir olumsallık başka şeylere de olabilir. Bunu bir hak, kesp olunurluk görülmemelidir. Karşılığı da yoktur. Yapılsa ne olur? Cevap vermeye kalktığınız an, olmayanı varmış gibi, soyut çıkarsamalarla, sapla samanı karıştırırız. Kör dövüşümüz de, sürer gider. Doğruluğu ya da yanlışlığı cevaplanamayacak bir sorudur bu (saçmadır) . Toplumsal refahı bireylere, halka yayabilmiş toplumlarda, ne böyle bir talep gelir, gelirse; ne de cevabı olur. Olabildiğince marjinal kalır.

Bir şey toplumsal mutabakatla yanlış görülüyorsa, bunu insan hakları içine sokarak, haklı göstermek, ne kadar doğrudur? İnancın dayatılma gibi algılanacağı, toplumsal tecrübedir. Eğer bir talep toplumsal mutabakat olarak; hukukunuza yansımışsa, bunun cari olmasını dilemek bir hakkınız olacaktır.

Görüldüğü gibi toplumsal mutabakat konuları ve sonuçları somut. İnanç taleplerin de ise, talep eylemi koyan somut, ama konusu istemin kendisi soyut. Ve eylemi de, istemi de, konusu da toplumsal değildir. Bireyseldir, bireyin taşıması ile sınırlı, değilse toplumun gücü ile sürdürülecek bir yaşanırlık değildir. Yeri yani alanı, halk içi karışmalardır

Eğitim hakkı da, toplumsal mutabakatın ana esası olup, ilköğrenim bu gerekten zorunlu kılınmıştır. Eğitimin sosyaldeki toplumsal talebin de başörtüsü yoksa talep edilmesi hem toplumu anlamamak bilmemek olur hem de düzene başkaldırıdır. Çünkü zorunlu bir hak ve özgürlüğün eylemini ortaya koymuyorsunuz da ondan. Efendim toplum bizden oluşuyor biz talep edersek toplumsal talep olur! Demeniz bile yanlış ve anlamamadır. Toplum sizden oluşmaz, sizin üretim ilişkileriniz ve bunun siyasal ideolojisel ilişkileniş biçimlerinizden oluşur. İlişkilenip organize olmamış insanlar, toplumu oluşturmaz. Bunlar kalabalıkların toplulukların üyesidirler. Ve kalabalık, topluluk oluştururlar. Kalabalıkta, toplulukta başörtüsü takarsınız.

Toplumun dışında birey yoktur. Kişi ve kişilikler vardır. Toplum bireyi belirler. Bireylerde toplumu. Toplum bireyleri inançlardan oluşmaz, elbet inançları vardır ama toplumsal işleyişi inançlarına göre yargılamazlar. Nesnel kurumlaşmaya göre yorumlar ve davranış üretirler. Birey, toplumsal ilişkinlikteki, somut görev almanın, formatlı halidir. Üretim zinciri oluştaki var ediştir. Toplum, toplumsal üretimi bireylere de yaptırır, bunlar da bireylerle şirketleşir. Bir karşılıklı etkide vardır. Oysa siz isteseniz de inancınızı geliştiremezsiniz. Ne cenneti iki tane yapabilirsiniz, nede şu fazla geliyor diyemezsiniz. Karşılıklı etkileşim tek taraflıdır. Size söylenir, siz onun; daha inanır olmak için çoğunu yapma etkisi korsunuz!

Sürecek 5

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 11.3.2008 01:42:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Bayram Kaya
    Bayram Kaya

    Laiklik bilimsel bir yaklaşımın inanması ve görünür ilişkinin somutlanmasıdır. Bu, özdeğe ve özdeksel yapılara sizin öznel yansımalarınızı katamazlık ilkenizdir. Yani toplumsal yapı ve nesnel yapı, sizin düşünmenize, inancınıza göre yapılanıp davranmaz demektir. Bu somutlukta şudur: ben nirvanaya inansam da, inanmasamda su belli şartlarda 100 derecede kaynar. Benim nirvanaya inanmala dinamonun elektirik üretmesi ilişkili değildir.
    Ben, nesnel koşulları; bilgi, alet, teknik, hammadde vs. sağlamadan, ne kadar uçmayı düşlesem ,irade etsem asla uçamam. Laik anlayışın somutluğu pratikle doğrulanmasıdır. Laik yaklaşımla, pratikliğe varan yollar çeşitlidir, bir türden değildir. Ama nesnel yapılanış ürettiriş, siysa farklı olabilir. Ruh böyle buyuruyor diye yapılanmak, ne derece pratiktir bilmiyorum!

    işte bu nesnelitenin doğada bilnçle okunup, nesnelliği ve insan emeğini kullanan toplumda, bu anlayışla uygulama ve uyma ilkesine laiklik, laik düşünme, laik yapılanma diyoruz. Değilse merkeze soyut bir anlayışı koyup, üretim tüketim ve bölüşümü ona göre şekilleyip, örneğin örgütlenmemeyi, grev toplantı gösteri yapmamayı, bunun ulül emre karşı olurluk mantığı ile koyma değildir. Eksen yaptığı odaklamalar hep hayali olacağından refahta hayali olacaktır.

    Sizin çeşitli yapılanmanız bu özdekselliğe uygundur. Genel çıkar amacı, yada özel çıkar amacı güdersiniz bu yapılanma ile. Çatışmalar da, olumlu Ya da olumsuz olarak, buradan kaynaklanır ve aşılır. Bu somutlanırlık gözden kaçmış olmalı. İnanç temelli yapılanma, doğru ve değişmez yapılaşma öngördüğünden çatışma(gelişme) da öngörmez ve karşı gelirlik olur. Oysa laik yapıda üretim gücü değişmesi, üretim ilişkkilerini çatışmaya değişmeye götürür. Bunu ön görür. Saltıklık tanımaz. Öyle soyut ,ahlak, meşveret,emanet ehliyet, maslahat gibi yapılanma ile saltıklık sağlanmaz. Bunlar kişilerin değil yasallığın sorgularlığı, denetlenirliğinden meşruriyet alır.

    Toplumsal yanlış düzeltilir. Ruhsal kaynaklı yanlışlıklar, değil düzeltmek; tartışılması bile olanaksız.

    Elbette ateizim toplumsal talep değildir. Öyle mi savunan var?

    İnanmanın birkişi-insanlık hak olduğunu bende söylüyorum. Ama neye inanmak? Zurna burada zırt diyor. Birde inanç toplumsal taleple üretilemez, yoklanamaz, bu yazılarımda belirtildi.

    İnanma öznelliğin alanı. Toplumsallığın değil, cemaatciliğin, grupların, kalabalıkların tutumu. İnancın tartışılıp yapılaştığı alan burasıdır. Toplumsal yapı cemaat içermez. Bunlar kişisel yaşayısın çoklaşan biçimidir.

    Teokratiklik?... İçinde ruhani bağlamlı, inanma taşımayan, ruhbansınıfı yönetimi olmayan toplumsallık, nasıl teokratik yönetim olur anlayabilmiş değilim.

    “”Temel insanlık haklarını değişik, dolambaçlı yollarla yok saymak, sadece bir görüşü topluma dayatmaktır. Ki buna teokratiklik denir. “”

    Nelerin insan hakkı olduğu somutça yazılsa idi tartışırdım. Genelleme ile geçiştirilip bir haklılık vehim edilmek istenmiş.

    Birde toplumsal talep anlayışınızda bir sıkıntı var seziyorum. Toplumsal talep sizin, belli zaman ve üretim koşullarıyla, üretim gücü ve üretim ilişkileri ile, belli üretimi, iş ve eylem olarak irade etmenizle bu iradeyi gerçekleyecek nesnelliğin sizden istediği, bilgi teknik ekipman vs. karşılıklı ilişkinliğidir. Sizin hak özgürlük talebiniz varlaşmanız özgür olmanız bu talep ilişkinliğindedir. Değilse toplumsal talep, makinaya nazar boncuğu takalım, Ya da ben, frenk elinden çıkmış makinada üretim yaptırmam gibi soyut ne idigü belirsiz soyut haklar özgürlükler toplumda gerçeklenir bir yan değildir. Ya da kanamalı bir hasta, sizin üç bilmem ne, dört bilmem ne okuyup, üfürmeden müdahele etmem, bu benim hakkım, kendimi ifade etme inacım deme tutumu gecikmenizle ölüyorsa, ölecekse. Bunun ve bu tür soyut tek benci isteklerin bir toplumsal talep olmayacağı biliniyor olması gerekir.

    Cevap Yaz
  • Mehmet Çoban
    Mehmet Çoban

    Bugün, laiklikte bir inanç olarak karşımıza çıkmaktadır.

    Ateizm ve din ilişkilerinin güya ortasındadır.

    İnançlar toplumsal talep olamaz dersek.

    Ateizm ve laiklikte toplumsal talep olamaz demiş oluruz ki, büyük çelişki yaşamış oluruz.


    Toplumdaki her insanın, inançlarına, düşüncelerine ve yaşamlarına göre toplumsal talep hakkı onların temel insanlık haklarıdır. Temel insanlık haklarını değişik, dolambaçlı yollarla yok saymak, sadece bir görüşü topluma dayatmaktır.

    Ki buna teokratiklik denir.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Bayram Kaya