Aforizma: “”her dayatmacı düşünce dayattıkları tarafından yıkılır gider. Birincisi, tarihleri galipler istediği şekilde yazar “”
C-Bu düşünce ile bir inancın, bir mazlumiyet’in savunulan, sesiz çığlığı var edilmede gibi bir iletişim sezilmede. Atatürk'ün bir galip olarak, toplumdaki inanca ilişkin düzenlemeye keyfi karşı olduğu ima edilmek istenmekte gibi. O kadar masum bir savunma ki, bir kızgınlığı gösterir iken kendi ayağına kurşun sıkmaktadır. Veya kendi gözündeki merteği görmeyip, başkasındaki saman çöpünü görmektir. Bu asla razı olmayacağı ama kendi inandığı İslam peygamberinin de bir galip olduğunu ve tarihi istediği gibi yazdığını saf olarak farkında olmadan söylemektir. İnancın akıl köreltmesidir.
Ben diyorum ki, nasıl üretim gücü oluşturmuşsanız, öyle ilişkiler geliştirip, üretirsiniz. Ve ona göre, düşünüp paylaşırsınız diyorum. Karşı olunurluk, öznel düşünceciliğin. “”bir bileninin vaz ederliğini”” ihdas ederlik olduğundan siz pek duyulmazsınız. Hiç alakası olmayan bir ilişkileme. Kim dayatıyor? Kim, neyi, istediği gibi tarih yazıyor? Ben bu konulara girmedim de anlatımlarımla. Konu o zaman özelleşir bir felsefe analizi olmazdı. Bu yazılanı anlamak isterlik değil, kafadaki şablonu, aceleci bir feveranla bir yerlere ilgileme gayretidir.
Sözün tümü öznel düşünceciliğin kendi çelişkileri. Biz tarihi ne kadar çarpıtırsak çarpıtalım, tarihin nesnel yasaları, onu elimine eder. Ben nesnel ve toplumsal yasalardan bahisle tez ediyorum. Tarihin, nesnel ilkeleri ve kendi gelişmesi ile sistem kendini olgunlaştırıp, yeniye yönelip, kendini dönüşmeğe eğilimler. Tarihi kişiler bu nesnel yasalara uygun öznel, aydınlık ve tutarlı kuram ile tutum koyabilirse akan seyri yönlendirebilir. Çıkarcı karşı oluşlar, siyasetin kısır olan, ceberutluğunun buradaki kalıcı olamayacak etkilemeleri konu dışıdır. Bu söylem, yukarıda belirttiğimiz gibi, tarihi süreçleri; kral, prens savaşları ve tutumlaşmaları sayma mantığının tezahürüdür. Üstelikte benim anlattıklarımdan böyle bir anlamın neye nasıl ilişkilediği de belli değil. Sanırım Atatürk hedef alınmakta. Biz nesnel gerçekliği bilmeden, öznel inandırmaların peşinde olur isek, toplumsal üretimi yapamaz isek; galipler elbet dayatmaları yapar. Ama bunlar benim incelediğim konular değil ki.
Üstelikte tarihin nasıl yapılıp, yazıldığını; kendi konu bütünlüğümle 11 numaralı yazı dizimde bir paragraf içinde belirttim. Aşağıya tarihin nasıl yazıldığını, konum içinde kalarak ve söz konusu bölümden alıntılayarak tekrar yazdım.
“”...bunlara denk düşer araçları, eşdeyişle özdeksel (maddi) yapı ve yaşamı üretirsiniz. Bu bir, ilişkinlik, bağıntı ve özdeksel üretim tarzıdır. Bu bağıntılılık, durmadan değişerek, gelişerek hem yeni biçimler alır, hem de siz, tarih yapmış olursunuz. İnanç, bu özdeksel tarihin, kendi ölçütleri dışında yazılmış halidir. Bu yüzden biz, tarihe; daima inançsal bakışla, bu makyajla, inanan inanmayan Ya da; kral prens savaşları, görme yanılgısına düşeriz. Oysa olmakta olan savaşlar; ÜRETİM GÜÇLERİ İLE- ÜRETİM İLİŞKİLERİ ARASINDADIR. Bu nedenledir ki, insanlar ne ürettiklerine, nasıl ürettiklerine uygun yaşar, uygun düşünür. Yani üretimine uygun düşmelidir ve ona uygun da düşünür.””
Aforizma: “”İkincisi, toplumsal sözleşmeler işin başında toplumun özgürlüğü olarak çıkar sonra dayatmacıların eline geçer. “”
C- Ben bunun böyle olmadığını ne savundum ne söyledim. Hatta dolanaraktan da bunu ifade etmekteyim. Dayatmacılar eline geçiriliş, daha çok da inançlar eli ile olmakta. Ben bunları hiç söylemiyorum ki. Analiz konumun dışında bir durum. Elbet bunlara da girilir. Bunlara ilişkin mütalaalarım da var. Ama konu, içinde çıkılmaz olur. Ama bu konu, benim anlatmamla endirekt bile ilişkili değil. Ben toplumun nesnel, halkın öznel ayrı alanlar oluşunu savunup tez yapıyorum. Toplumun inancının olmadığını, halkında aksine inanç tutumlar var edemeden ilişkileşemeyeceğini belirtmeye çalışıyorum, bu alandaki ilgili kavramların yerli yerine oturtulmasını örnekleme gayretindeyim.
Burada şunu belirteyim. Nesnel koşullar, üretim gücü ve üretim ilişkileri sizi kapitalist aşamaya getirmeden, dayatmacılar sizi kapitalistçe yaşatamaz. Kapitalist koşullar gelişip varlaşmışsa toplumsal düşünme ve anlayışlar oluşmaya başlamış demektir. O zamanda Hiçbir dayatmacı kimse, uzun süre sizi feodal düzende tutamaz. Bir başkası ile hal aşılır.
Aforizma “”İnanç, inanca göre yaşamak konularında bugün ortaya atılan bütün tartışmaların özünde, dayatmacıların çıkarları yatmaktadır. “'
C-El hak ne denebilir ki. Bu, Hiçbir sistemin kendini kurtaramadığı ve denetlenemediği sürece, bireysel grupsal ve sınıfsal çıkarların, sistemi egolaştırdığı hastalıktır. Bunun da, benim anlattığım konularla ilgisi yok. Ama yararlı. Hatta beni destekler mahiyettedir. İnandırmada, diyorsunuz; toplumsal temelli olmayan, fakat öznel çıkarları dayattıran bir sübjektiflik yatmaktadır. Gibi okunan çıkarım haklıdır. Ve bu çıkarlar yapıya, paylaşımın kötü yapılaşması ile toplumsal huzursuzlukların parçalı bölüklü dağılımı olarak yansıyor. Bu okurun kendi düşünme çağrışımları ile anlamalara varmasıdır, çok iyi bir şeydir.
Aşağıda benim anlattıklarımla hiç ilgisi olmayan, bir desteklerlik mi, yoksa eleştirellik mi! anlayamadığım ifadeler sıralanmıştır... Ama sübjektifliği dışlanırsa gayet güzel çıkarımlar.
Sürecek 45
Bayram KayaKayıt Tarihi : 28.3.2008 11:39:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu çalışmalar; sıra no 45 den 62 ye değin sıra sayılı denemeler, daha önce farklı sayı numarası ile yayınlanmıştı. Her biri dört sayfalık bir uzunluk olan denemeler; bu düzenlemede 2,5 sayfa ile sınırlı tutulduğundan, 40 dizi olan tüm bölümler; 62 adetlik bölüme çıktı. Bu nedenle yeni sıra sayısı ile ve yeni sıra numarası ile tekrar düzenlenip yayınlandı.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/03/28/inanc-ve-toplumsal-istem-talep-45.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!