İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 4 ...

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

“”İster inancından ötürü örtünsün, isterse; kendisini öyle ifade ettiğinden dolayı örtünsün”” yuvarlamasına başvuruşla, toplumsal talebe dayatma yapmak, iki bakımdan saptırma ve cehalet ortaya kor. Birincisi, inanç toplumsal talep değildir. Halk içinde bunu deme gereği bile hissetmez. İkinci olaraktan da kişisel duygu ve anlayışlar toplumsal değildir. Toplumun insan öznesinden, insan düşüncesinden bağımsız bir gerçekliği vardır. Böyle bir geçiştirme cümlesinin, aşağıdaki gibi, hem önü alınamaz olacaktır, hem ön görülemez sakıncalarının da olacağı unutulmamalı.

Tarihte Ispartalıların, Cermen toplumunun, hırsızlığı bir hak belletip, inançlaştırıp yaygınca normlaştırması, diğer toplumlara talan uygulaması, toplumsal olmayan bir tutumdur. Ama başka toplumun ortaya koyduğu emek ürünlerini, talan etmeye dayalı, ben içinci duyguya kapılan bir aymazlıktır. Talan, öldürme, yaralama kan gözyaşı doğurmuştur. Bu talancı yaşayış, yerleşik toplumların gelişmesini zaman zaman geriletmiştir. Bu tam bir hak ve özgürlük kavramının saptırılışıdır. Soyulan toplum olduğu için talancı toplum vardır. Değilse talancı toplumun var oluşu nedeniyle, talana uğrayan toplum oluşmamıştır. Bu nedenle talancı, çapulcu toplumun istekleri, öbür toplumun toplumsal gerekleri olamaz. Değilse talan toplumsal var oluşun bir gereği gibi algılanır.

Ya da kişisel olarak, ben ister inancımdan ötürü, istersem kendi isteğimle; Bir AİDS olma isteğim, hak olur mu? Yani, hastalık, benim inandığım varlığın, bana bir hediyesidir, deyip; hastalığa ben katlanmalıyım. Ben hastalıklarla, belalarla sınav oluyorum. Sınavı başarı ile vermeliyim, inanmasını toplumda dayatmak ne derece hak ve özgürlüktür. Yaraların üzerinde oluşta yere düşen kurtları tekrardan: yarasının üzerine korken “”rızkınızı yiyin”” diyen Eyüp Peygamberi hatırlayınız. Ya da bu AİDS hastalığını topluma bulaştırıyor olma, inanmasını (bilmesini) görmüyor olmanıza ne demeli? Her halde bu da bir sınanmanın parçası olsa gerek!

Diyelim hastalık Yüce Ruh'un hediyesi, bu da öznel hakkınız! Olursa, bunu toplum içinde rahatça sürdürme hakkımız olur mu? Bunu, tek tip görüş inanması içinde, vebal olarak algılamak mümkün mü? Kişi olarak algılasanız bile, inançlı grup içinde davranışınızı nasıl önleye bilirsiniz? Grup psikolojisinin baskınlığı unutulmamalı.

Tamamını Oku
  • Osman Öcal
    Osman Öcal 10.03.2008 - 22:57

    KALEMİNİZ DAİM OLSUN.SELAM VE DUA İLE HOCAM.

    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 10.03.2008 - 17:29

    İnançsal ritüllerin kamusal alana en az yansıdığı bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum..

    epistomoloji üzerine halen genel geçer en büyük kuramları koyan Karl popper,Thomas Kuhn , David hume gibi düşünürlerin yetiştiği ülkelerde papalık halen toplumsal vektörde önemli bir yer tutuyor. Yine bu düşünürlerin asli etnik ve inançsal menşelerine ait ibrani ülkesi bir din devleti denilecek ölçüde kurallara sahip..Batıda bütün nikahlar kilisede kıyılıyor.Bütün diploma törenleri kıyafetleri, kiliselerin bir nevi eğitim yeri oldukları döneme ait kıyafetler.

    O kadar çoğaltılabilir ki bu örnekler..

    Batı uygarlığı akdeniz havzasında neşvü nema bulmuş dinlerin davranış ve kurallarının evrilmiş yeni ritülleri ile varolmuş bir uygarlıktır..

    Bugün dinlediğimiz caz afrikalı yerlilerin dini ilahilerinden evrilmiş bir müziktir..

    Karl Popper gelecek için yaptığı projeksiyonun dinamiğini açık toplum ve düşmanları düalitesi üzerine oturtmuştur.

    Sizin yazınızda determinist pozitivizm in doğrulayıcılık savunusuna karşın yanlışlanabilirlik kavramını getirmiştir.

    hatta daha öteye giderek yanlışlığı kanıtlanamayan bir hipotezin doğruluğu söylenemez demiştir..

    Popper'a gore metafizik konular zamanla bilim problemleri haline gelir. Kadim Yunanda bir metafizik probleme cevap olarak ortaya çıkan atom teorisi, bugün bilimsel çizginin önemli asimptotik noktalarından birisi haline gelmiştir..

    Bir diğer düşünür Thomas kuhn ''paradigma'' kavramına yüklediği anlamla bilgi kavramında çığır açmıştır.


    Latince bu kelimenin anlamının ;aynı söz dizimsel bağlam içinde birbirinin yerini alabilecek olan ve güçlü bir karşıtlık bağlantısı kuran ögelerin oluşturduğu bütün olduğunu belirtmiştir.

    Pozitivist paradigma kuramı ise ,Bilginin tek ve sabit olmadığını, ve keşfedilmesini sorgulanmasını bunun sonrasında kabul edilmesini öngören, merak etmeyi ve şüphe etmeyi öğütleyen yaklaşımdır..

    ''Ötekilere'' kapalı olanlara ise skolastik paradigma sahipleri denilir ki , bu tür düşünceler sosyal sözleşmelerin bugün geldiği evreye en ters durumdur.

    Tekrar saygılarımı sunarım yazara ve yorumcularına

    Cevap Yaz
  • Ergin Bingöl
    Ergin Bingöl 10.03.2008 - 14:55

    Konu öznel bazda ele alınınca haklısınız tabii ki; ama bu günlerde ortaya konulan durum, doğrudan doğruya dayatmacılık ve dini baskı unsuru olarak kullanmanın opotinist yöntemi dost yürek. Aydınlatıcı bir nesirdi, kutlarım. SEvgilerimle esen kalın!

    Cevap Yaz
  • Mehmet Çoban
    Mehmet Çoban 10.03.2008 - 14:45

    Değişen bir şey yok.. İlk okuldan beri Cumhuriyet devrimleri adına din için söylenenler özetlenmiş gibi.

    Karşı düşüncelerin yok sayıldığı bir toplumsal mutabakattan söz etmek, sadece iktidar erkini dayatmacı anlayışa sahip kılmak demektir.

    Her zaman söylediğim gibi, her dayatmacı düşünce dayattıkları tarafından yıkılır gider.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta