İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 35

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 35

İnsanın yaşayabilmek için, üretme becerisi ortaya koyması, geri dönülmez bir gelişme ve eylem dizgesi ortaya koymasını doğurmuştur. İnsanın temel başlangıç davranışı, üretim eylemidir. Yerleşikliği doğurup, insanlar arasında zorunlu bağ ilişkileri ortaya çıkarmıştır. Bu bağ ilişkileri toplumu ve toplumun ekonomik ilişkilerini, çatışma ve gelişme sürecini oldurmuştur. Bu yaşayışın düşüncesini edinip, düşünme koyuşunu ortaya sermiştir. Nasıl yaşadıysa, öyle düşünce edinip geliştirmiştir. Eşek süren insanla bilgisayar süren insanın düşünmesi aynı değildi. İşte bu ekonomik ilişkileniş, üretiş, yaşayış, toplumun alt yapısıdır.

İnsanın düşünme etkinliği, düşünme devinimi olan bilinç eylemleri de, toplumun üst yapısıdır, üst yapısını oluşturur. Yani alt yapı değişmeden, üst yapıyı; ideolojileri dinleri, inançları, ahlakı, yasaları, hukuku, vs. değiştiremezsiniz. Bunlar, bir birinin bağılı ve karşılıklı geliştiricisidirler. Nasıl yaşamak için; nesneli, alet yaparak, teknoloji ve sanatla, üretiyorsak; bu üst yapıyı da, alt yapı ile üretiriz ve üretmek zorundayız. İnanç, alt yapı yaşayışının, üst yapı, özne yaşayışına yansıyan, kişi tutumlu, etkinlik ve olgunluk eylemidir. Kişinin bilinci, bilir oluşu, bu yapı ile dayatılır. Önce yaşayıp, yaşayışına uygun, düşünce, kanı ve inançlar geliştirirler. Yani araba olduğu için şoför bireydir. Ve şoför gibi düşünür. Değilse, araba olmadan, şoförlük olmadan, şoför gibi düşünüp, şoför gibi inanç içinde olmamıştır. Bu nedenle de şoför olmamıştır.

Üst yapıda, çeşitli devlet biçimleri, çeşitli meclisler, çeşitli hükümet oluşlar, ordu, örgütler mahkemeler, mahkûm evleri, polis gibi, nesnel toplumsal yaşamın, siyasa ve hukuki kurumları bulunurken; diğer yandan, ruhani yaşamın, düşünsel ve toplumsal ilişkilenmesi gibi; ahlak, din-inançlar, ideoloji, hukuk, sanat gibi yapılar yer alır. Bilim soyut öğrenirlik olarak düşünsel üst yapı bağlamında iken uygulanırlık ve teknoloji koyuşla nesnel ve toplumsal yaşamın bir durumu olaraktan da birinci türden bir üst yapı olma özelliği vardır.

Bu üstyapı üç egemen güç oluşumu ile belirlenir. 1- Eskiyen yapı kalıntıları, göçüp silinip gitmesine rağmen, bir kısmı devam ede gelir. Örneğin; inançlar ve eski üretim ilişkileri gibi. 2- Topluma egemen üst yapı oluşumların en temelinden biride, bunların ideolojik rejimsel işletim oluşlarıdır. Kapitalist, sosyalist üst yapılar gibi. 3- Geleceğin öncü yapısı olacak, tomurcuk ve filizlenme aşamalı, gelişmeci değişmeci toplumsal üstyapı, öngörüler, ütopya üst yapıda bulunmak zorundadır. Ahlak, din, inanç, metafizik gibi sözde bağımsız belirişler, var bulunan yapılarını asla koruyamazlar. Çünkü gelişmeleri, dolaysı ile tarihleri yoktur.

Deneme yazılarımın 10. bölümünde bahis olan, ideolojiyi burada ele alırsam. Şöyle bir açıklama getiririm. İnsanın üretim hareketi, üretim ilişkilenmesini dolaysı ile toplumu ve toplumun ekonomik yapılanmasını belirlemiştir. Bu nesnel ve somut ilişkidir. Bu nesnel, somut, ilişkice belirlenen; felsefesel, dinsel, siyasal, sanatsal, yönetilme biçimi, demokrasi, hak, özgürlük gibi düşünce ürünlerinin hepsi ideoloji kapsamındadır.

İdeolojiler doğru ve bilimsel olabileceği gibi, yanlış ve bilim dışı da olabilir. Gelişme, değişme içeren, tarihselleşen ideolojiler toplumda uygulanır. Nesnellikle belirlenen, yani üretim ilişkileri içeren, ideolojilerin; bağıntılı ve göreceli olacağı unutulmamalıdır. Bununla şunu da demek istiyorum. İdeolojiler alt yapı da olmayan, alt yapı dışı, kişisel oportünist tutumlar, grup zümre çıkarları gibi düşünceler de, ideolojiyi etkiler, yönlendirir. Bu ideolojinin somut olan toplumsal nesnelliğinden çıkıp, kendi iç yasalarının dinamiği ile oluşmaya başlar. İşte buradan da karşımıza, bilimsel olurluk ve toplumdan yanalık kıyaslaması ortaya çıkar. Daha açığı topluma egemen; nesnel, somut, özdeksel gücü, bu durumda toplumun, EĞEMEN TİNSEL GÜCÜ olacaktır.

Bu, deneme yazılarımda, ben inançların, sistemlerin, siyasaların, tercihini, yeğlemesini, yapıyor değilim. Sadece ulamların ilişkiliğini, kavramların tarihsel gelişim içinde, anlamının toplumsal temelli yaşayışla, değişip şekillendiğini, belirtmeye çalışıyorum. Bugünkü aşamada ve zeminde; insanlığın hangi koşulları var edip, geçerek bu güne geldiğini belirtme yapmak istedim. Yine istedim ki toplumdaki kalkışmalar, isterlikler, bu bilinç ve anlayış düzeyinde olsun. Sapla saman karıştırılıp, kör dövüşü yapılmasın. Biz de, düzen içinde, avara kasnaklık yapan, düşünme üretimleri yapmayalım, diye düşündüm. Denemeleri bu itibarla oluşturma gayretine girdim.

Anlamların, kavramların, toplumsal, nesnel, somut ilişkilerini ortaya koyup, bilinç yaparak, toplumda, inancın var olup olmayacağını, Ya da; nasıl var olacağını, neyi nasıl ortaya koyacağımızın düşünmesini, ortak, akılcı tutum ve çizgilerde, üretim yapılabileceğini belirtmeye çalışıyorum. Bu nedenle, hak ve özgürlük ve demokrasi kavramlarını da çalışıp bu diziyi bitirmeyi düşünüyorum.

Aslında bir şeyi söylerken pek çok şeyi de söylemek gerektiğinden, bu dizi yazıları çıktı. Kavramlar, anlatışlar, söylemler, iç içe ve göreceli bağıntısı vardır. Sırf, bu benim inancımdır, deyip; bayrağı elimize alıp, yürüyemeyeceğimizin de, bir göstergesidir bu çalışma. Bu, birçok alanda böyledir. Bu egemenliği eline almak isteyen halkın, yurttaş, birey olma zorunlu yükümlülüğüdür.

Halkın tutumları süreçle bu alanda gelişemiyorsa, egemenlik hakkının kullanımı ve kamuoyu yoklamaları, seçme, yönetime katılma olguları, sorunlu demektir. Yani kişiler, siyasa bilir, demokrasi açınımları getirir, örgütlenmiş politikalardan çok, dini bütün (ne demekse) dindar kişileri yeğleme kısır döngüsüne girecektir. Oysa hiçbir toplumsal talep, dindar oluş Ya da olmayışı, talepli kılmaz, bu alanda tam bir nötrlük varken, düşünsel patinaj, bilmezlik dindarlığı toplumsal yönetimin odağına oturtmuştur. Kaygı ve çelişme burada başlamakta.

Toplumsal istem içinde, bireysel ve toplumsal olan hak, Ya da hukuk, ne olmalı veya ne anlamalıyız? Buradan öznel ve toplumsal, hak hukuk, karıştırmasını ne şekilde davranırsak yapmamış oluruz? Ya da toplumsal tutumla, öznelin benimseyeceği tutum olarak, ortak müşterekler neler olabilir? Hak ve hukukun, toplumsal ve bireysel iki yanlı oluşunu unutup, bindiğimiz dalı mı keseceğiz, ya da; dal var olacak diyerekten, bireyleri mi, mağdur kılacağız, yoksa ikisi birden karşılıklı ilişkilenecek mi?

Hukuk, devletin belirlediği yasaların tümünü, adlandıracağı gibi, yasalarla kapsanmayan, ceza verilemeyen, alanları da içerir. Bu carideki, yürürdeki veya geçerli hukuktur. Birde insanın, insan olması gereği, geçerli hukuklarından daha özgün hakları taşıyan doğal hukuku var kılınır. İnsan hakları gibi...

Hukuklar evrensellik oluşlar yanında, kendi sistemlerinin özelliklerini ve toplumun sınıfsal niteliklerini de yansıtabilir. Şu bir gerçek ki hukuk Dünya'nın her tarafında, her zaman zarfında, toplumsal eşitsizlikten doğmuştur. Hak sözcüğünün çoğulu anlamında kullanılan bu kavram, toplumun nesnel yaşam koşullarında var olan toplumsal nitelikli bir olgudur. Toplumda var olur. Hukuk, toplumların ekonomik yapılarından kaynaklanır. Toplumdaki düşünme Ya da vicdani kanaatlerin değişmesi ile değişmezler. Toplum üretim tarzını değiştirebilmişse hukukunu da değiştirir.

Sürecek 35

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 24.3.2008 11:10:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya