3-İnançlar süreçle değişemedi. Değişemezdi de. Çünkü her şeyi bilip yaratan, bilerek ve sonsuza kadar bilir oluş yaratmasını, doğmaya göre, bir defada yaratıp bitirmişti! Bu nedenle, mutlak doğruları söylüyordu. Ama sürecin değişmesi ile bu doğrular, çok çabuk yanlış oluyordu! Ve zorunlu olarak, sözler zamanlar üstü sayılıp, her zamanı kuşattığı yorumuna gidildi! Ama bu kez de, o günü, günceli karşılayamamasını bize unutturdu. İleriyi karşılıyor, cevaplıyor, ama şimdiyi, biz anlayamadığımızdan, aklımız ermediğinden olsa gerek, karşılayamıyordu işte. Bunu en güzel Konfiçyüs ortaya koyuyordu; ”” Ben bir şeyi açıklamışsam öyle bil. Açıklamamışsam da, öyle kabul et. Bir insan bildiğini bilmeli, bilmediğini de bilmeli.”” demiştir.
Apaçık olan, anlamamız gereken sözler, sır olup çıkmıştı. Bu da işin içinde çıkılmazlıklar yarattı. Aynı cümleler, her zaman başka başka anlaşıldı. Bu da, doğaüstü gücün, durup durup, fikir değiştirir olmasını kuşkulardı! Hatta zamanlar üstü olurluk, toplumsal yapıya, sürekli geçerli olacak, bir düzen koyduğu iddiası ile de çelişti. Oysa çelişme şurada idi. Daima işleyen, değişen, gelişen, dinamik bir toplum yapısının karşısına, değişmeyen, gelişmeyen, bu akışa, biraz sonra uymayacak olan, son söz söyleniyordu! Çatışmanın temeli daha başlangıçta sözlerin, insanın bilincinden bağımsız, doğada işleyen, asıl Tanrı'sal iradeye karşı olurluğunu, akla getiriyordu. Bu da, o günün konjonktüründe genel olarak çoğunluğun; ““Dünya'yı ve sistemleri değişmez olarak algılamasından”” çarpılmadır.
Oysa toplumsal süreçler, üretim güçleri ve üretim ilişkilerinin, karşılıklı etkileşimi ile sürekli değişip gelişiyordu. İnanç insanlarda, doğduğunda dış dünyanın algılanan yorumu ile içsel gerilimin uyuşturulup, düzenlenip, lineerlikle, istikrarla buluşturularak geliştiriliyordu ki olması gereken de bu idi. Saçmalık şurada idi: İnsanın öznel iç tutma gücü ile Dünya'yı yorumlayışı, toplum bireyinin toplumsal emek ve güçle dünya yorumlayışını aynı kılan yanlışlık ve sapmadır. Kişi düşünme ve yorumu, toplum düşünme ve yorumu yerine konmuştu. Aymazlık bilgisizlik tutarsızlık burada idi. Yani zavallılık şu idi, bir toplumsal güç ve emek olan tren, kişisel çabaya tutum edilmekle, yel değirmenleri ile savaşırlık yapılmıştı.
İnancın ise, böyle karşılıklı eytişimle, geliştirecek bir etkileşme ortamı yoktu. Doğaüstü güç tarafından, söz; sonsuza kadar söylenmişti. Başlangıçta insanın bilinci ile çevresinin etkileşiminde, kanılar gelişiyordu. Toplumsal düşünmenin esamisinin olmadığı bir dönem zavallılığının kanılarıdır bunlar. Bu inanmanın gelişmeci yanı idi. Bu durum, kişinin elinde alınıp, inandırmalar Doğa Üstü Güç’ün direktiflerine dönüştürülünce, inançların öznel algılarla gelişmesi de, sekteye uğrayıp, durdurulmuş oldu. Çok geniş kitleler artık, bir kez inandık dedi mi, ağzınızla kuş tutsanız, Hiçbir şeye kişileri inandıramaz oluyorsunuz. Artık tutumlar bir öfke seli olup taşmakta, istediğiniz gibi Vurun Kahpe yeler yaratmaktasınız. Yani halk toplumsal yapıyı, rahatlıkla tam bir kalabalıklar batkını haline getirilebilmektedir.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim