İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 33

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 33

Hatta daha bir şahin göz rabbani; kuyu-çöl-su ve kaz gibi sözcüklerinin müştemilatından GAZ ima eder, izafe halinin çıkarılabileceği de açıktır. Bir gün çöllerde su gibi petrol bulunacağının delaleti bile sayıp, bize; neler neler söyleyebilir. Burada tek açmaz yanı, bunun olacağının o günlerde, değil de, petrol bulunduktan sonra, Ya da ABD ırak’ı işgal ettikten sonra, yorumlanır oluşudur. Bu tür mucizeleri, yığınlarca cümle ile yapmak olası.

Üçüncü anlamda da, Tanrı Musa'ya biraz sitemle der ki; ne susuzluk çekip, nida edersin, akıl etmezler gibi sızlanırsın, demekte. Burada “”kaz”” hem eşme, hem de akıl etmemelik budalalık anlamında kullanılmıştır. Bir gayret göster ki zaferi ben sana vereyim demiştir. Böylece, gayretin (kuyu kazmanın) bizden, başarının (suya kavuşmanın) Tanrı'dan olduğunu, tüm insanlara da, bunu vaat ettiğini söylemiştir, diyebilir daha derin bir din bilir.

Hele bir de bunun daha cin fikirli, derin düşünen bediüzzaman nitelikli din biliri olursa, yemede yanında yat. Diye bilir ki; efendim ””kaz”” sözcüğünün kökü “az”dır. Bunun başına ve sonuna ön ve son ek getirilerek, yazıldı mı; yaz, caz saz. Gaz. Ya da; azı, aza... Gibi anlamlara da, girer. Kaz dahi “”az”” sözünün başına “”k”” ulanması ile elde edilmiştir der. Buradan da, daha bir zamanlar üstülük çıkar. Daha bir mucizeler çıkar. 2600 sene önceden bunu kim bile bilirdi ki?

Bakın efendim kuyu ve kaz, yan yana kullanılınca akıl almaz bir anlam ifade eder. Kuyuyu kaz sözündeki, kaz fiiline “k” ön ekini düşürtüp, “g” ön ekini aldırır. Buradaki fevkaladelik ses benzerliğinden anlamlar yükleyerek zamanlar üstü anlatımı gerçekleştirmek soyut mükemmelliğidir. Daha bunu kimse başaramamıştır! İşte o zaman mucize cümlemiz oluşur ””kuyuyu gaz”” gaz petrol demek. Petrol kuyularda olur. Kuyularda bu gün, daha ziyade Irak'ta var. “”kuyuyu kaz Musa” derken Musa'daki “”M”” ön ekini atınız, kök anlam olur USA anlamı var edilir. Bu ne demek? USA (ABD) Irak'ı işgal edecek. Bakınız kuyu-gaz usa. Üçü bir yerde ve yan yana. Musa bir Kıptıyı öldürdüğünde aylardan marttı, Musa 20 gün çöllerde gezdi bu ayet 20 inci bölüm 03numaralı baptır. Buda şu olur 20 Mart 2003 de Amerika Irak'ı işgal edecek. Hakikaten de Amerika 20 Mart 2003'te Irak'ı işgal etti... İşte mucize, işte zamanlar üstülük, işte kehanet.

Sevgili okurlar bu uydurduğum bir düzenlemedir. Bir anda aklıma gelen cümledir. Cümle üzerinde hiç beyin jimnastiği yapmadım. Böyle bir konu yazmayı düşündüm, anlatım döküldü geldi. Aklımızı tavana vurduracak, daha çok zamanlar üstülük elde ederim de, mesele bir parça anlaşılsın diye, burada kısa kesiyorum.

Şu da unutulmamalı. Tüm kutsal metinlerin yorumları açıklamaları, çağlar boyunca, yüz binlerce insanın kafa patlatması ile yanlışlar elene elene, eleştirile eleştirile, milyonlarca göz nuru ve beyin enerji dökümü ile güncelin ışığında iyice aklileştirilmektedir. Yani bu açıklama ve yorumlar inançları oluşturmakta.

Bir yanda kutsal sözlerin değişmezlik ve açık, anlaşılır olurluğu söylenir, bir yandan muhkem müteşabih olduğu, ancak yorumlanarak anlaşılacağı belirtilir. Bir taraftan ruhban aracı yok denir, bir yandan, yılları verirlikle yapılan yorumlara, sahip çıkılırken, yorumcu; otorite, din adamlığı, ruhbanlık vasfı kazanır, daha sıkıştı mı kanaat önderliği ihdas ederek, aynı kapıya dolanarak varırlar. Akıl almaz kısır döngülülükler iç içedir.

Bir Gılgamış destanını okuyun, aynı zamanlar üstülüğü durumları, kat kat görürsünüz. Hele Gılgamış destanı üzerinde de, böyle yüz binler beyin patlatsın, kütüphanelerin alamayacağı zenginlikte eserler ortaya çıkar. Bu Herakleitos için de, Platon için de vs. için de böyledir. Yeter ki içine birde kutsallık atıfiyeti katınız...

Burada bu inanç ilkesi üzerine niye yoğunlaştım. Bu ilkenin inanması iledir ki, kişiler inançların toplumsal işleyişe uygulanmasını istemekteler. İnanç edimlerinin, böyle zamanlar üstü olurluğu ve her şeyin, yaş kuru, her şeyin; inanç içermelerinde var bulunduğu doğmasıdır. Madem her şey bunun içinde var, o halde çok araştırmaya gerek kalmadan, bir rabbani kitaba bakar, yorumlar, topluma uygular; bizde mutlu oluruz, yüzeysellik ve dezenformasyonudur.

Hâlbuki ne böyle bir işleyiş var, ne de böyle bir durum söz konusudur. Bunlar ancak bilmemenin avunma gerekçesi olmakta. Zaten böyle mantıkla; elimizde “”Yüce ruh'un kitabı varken, başkasına ne lüzum var “” diyerekten, binlerin ve çağların emeği, göz nuru, İskenderiye kitaplığı bir anda, şuursuzlukla yakılmıştır islam fatihlerince, ünlü halife eli ile.

2-İnançlar dinleşince, doğal olarak, insanın zihin olgunluğunca, oluşturulup geliştirilemez oldu. Böyle olunca da, gelişen, değişen insan aklı ve yetenekleri ile bire bir gidemedi, hatta ters düşer oldu. Böylece söylendiği zamanın nesnelliği de, ortada olmayınca tamamen doğmalaşmıştır. Yüce Ruh, sözünün üstüne söz söylenemez oldu. Elbette söylenemez. Ama söylenen Yüce Ruh sözü ise! Böylece insan beyni, sorgulama, karşı tutum koyabilme ve kendi beyin jimnastiğini, en azından, açıkça yapamaz oldu.

Bu durum, şöyle bir yanlışlaşma ve kanıksamayı da, beraberinde getirtti. Kutsal Ruh, sözünü; ya bir büyücüye ya bir kâhine veya peygambere söylüyordu. Tebliğcilerce de, bu iletiyi, içinde bulunduğu gruplara, tebliğ ediliyordu. Bu sözler kutsal ve hem zamanlar üstü olunca; 1-Başka bir söze ve yeni öğrenimlere gitmeye, gerek olmuyor haklı olarak. Çünkü yaş kuru, değinilmeyen, söylenmeyen, açıklan mayan bir şey kalmamıştı. O yetkinlik düzeyinde olmayan insanlar bunu nasıl anlayacaktı? Çok basit, kitaplıkları yakarak, Ridde olayları ile kuyularda insanları yakarak. Karmatileri ve eserlerini yakarak: “”Yüce Ruh'un kelamı kadimi yanımızda iken fitneye mi teveccüh edecektik”” diye anlayacaklardı. hem de böylesi öğrenmeye yönelme çabası, kutsalın işine karışırlık ve kutsala inanmıyormuş karşı olurluk, anlaması yaratıyordu.

2-Yüce Gücün; iletişimsizlik çağında, tebliğ alamayan diğer toplumları ihmal etmesi söz konusu idi. Oysa bir tebliğ dahi olmadan, her şeye muktedir ve dilediğini dilediği gibi yaratır Yüce Ruh, insanları istediğini söylediği sözler ve eylemler doğrultusun da, biçimleyip yönlendirebileceğini, unutmuş gibidir. Unutturmasını, bilinçaltına işliyordu, bu tebliğ işi. 3-En önemlisi, tebliğcilik insan ve insanın dışındaki, bütün var olan her şey, Yüce Tanrı'nın eseri olduğu halde, sanki bu dış varoluş olayları, müesses Tanrı'ya rağmenmiş çatışması doğurdu. Ya da Tanrı'nın, bir birine karşı çatışan iki tutumunu ortaya koydu. Biri tebliğ, biri çevrenin evrenle bütünleşerek bağımlı olarak akışı. Hala bilinçli bilinçsiz bu çatıştırma sürmekte. 4- Tebliğde dış Dünya, sadece Tanrı'nın varlığının, bir kanıtı olarak kullanılıp, dış dünya'nın düzenlemesinin “”insan içinci “” olduğu söylendi. İnsan için olmayanlar pek çok da görülmeye başlanınca, şek ve şüpheler içte tutulur oldu. Kimi kul, kimi Tanrı korkusuyla unuttu bile. 5-Yüce Ruh'un sözleri, toplumca ne kadar açık olursa olsun hiç anlaşılmadığı için, tarih boyunca her toplumda, yorumcu rabbaniler sınıfı var ola geldi. Bunlar da, kutsalın sözlerini hiç anlayamadığından, ya da farklı farklı anladıklarından, çatışmalar, çok çeşitli binlerce anlayış ve mezhep, yollar ortaya çıktı. 5-Bu ve diğer zaaflar, zaman içinde görülüp, aklileştirilerek yorumlarla kapatılmaya çalışıldı ise de, bu kez de ortaya, yeni yanlış ve çelişkiler, tartışmalar sürülmeye başladığından, bu temel çelişmeler, gözlerden saklanmış oldu.

Sürecek 33

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 18.4.2008 18:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya