İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 32

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 32

Bu tutum çok tabi ve doğru idi. Hayat nesnelik ve nesnel oluşun enerji, zaman, devinim alanları ile çatışıp, oluşta beliriyordu. Bu insanın enerji alanının nesnel alanı ile bir şarj ve deşarj beliriş biçimi idi. Ve bir Yüce Ruh duyuşu ile bu hal çekeyleniyordu. Ve kişi bunu öznelinde aracısız yaşamak zorunda idi. Birincil temellerin giderilmesinden sonradır ki, bu ikincil ve birincile atbaşı olurluk enerji transferi, kişiye tarifsiz duyuluşlarla yaşama hazını ve yaşama gayesini veriyordu.

Bu insanın insan olurluğunda, enerji alanları boyutunda ürettiği ikinci yanı idi. Tek zaafı, çelişkisi, İnanç alanını, kurallaşıp, kendini bu kurallarla çatıştırarak, en evrensel ilke olan, geliştirip olgunlaştırma, ilkelerini, henüz bilemiyor olmasıdır. Bu yüzden de, gelişemiyor ve her türlü istismara, çok çabuk ve kolay kapılanıyordu. Bunu bilen ben içinci tutumlar, hemen durumun istismarını en öne getirdiler. Kimi kez daha iyi olacak diye kandırdılar. Kimi kez de sömürme nedeniyle sömürülenlerin ahret inancı duygularını okşadılar. Bu ulvi kanaatli insanları madden ve manen mutsuz, ezilmiş tavırlı, güvensiz kullanılmışlık hisli, insan psikolojisini, insanlığa armağan ettiler.

İnanç, insanın insanlığını üretirken toplumsallığını taşıyacak motivasyon bazlı, faz taşıyıcı zarf olacakken, aksine karşı duran sürtüştüren önü alınmaz bir yapıya girdirilmiştir. İnanç toplum içinde, bireyliğin her şeyi bilemez oluşunun verdiği yok oluşu ve yorumladıkları mantık oluşturma hayranlıklarını, tamamlayacak esnek, öznel yanı olmalı idi. Bu da insanın felsefe bilirliği ortaklaşması ile olacaktır. Bu taşıyıcı zarf (modüle edilen) , asıl modüle eden frekansı, Ya da genliği (Toplumu) , hiçbir şekilde etkilemez gibidir. Ruhsal sağlığı kararlı kişiler; kullanılabilir yan yana kuvvetler alanı gibi düşünülüp geliştirilmeli. İnsanın hayal sararlığı ile nesnel görüşünün yan yana, aynı zaman ve mekânda var oluşunun yok edilemezliği gibi bir şey bu. Hayalle gerçeği nasıl ilişkileme ve ilişkileyememe somutunu yaşıyorsak, bu da böyle yaşayıp gideceğimiz, hep kendi kulvarlarında olacak, ancak öznelliğin tadacağı alanlardır. Bu, belki de insanın boyutlar arası uzam duyum taşır iliş kinliği, yönü olabilecektir.

İnançların en önemli kabul ettirirlik, özellik, yanlarından biri de, zamanlar üstü sayılırlığıdır.
Bir kere yarına hangi koşulun yön ve damga vuracağı kestirilemez. Aynı koşullarla durumu yeniden ve yeniden başlatsanız yani süreçlerden tamamen farklı süreç sonuç çıkacaktır. Bu da evrenin bu tür mucizeye cevaz vermemesidir. Şöyle değerlendirmeler yapılabilir.

1-Her cümlenin kendi anlamından farklı anlamlar, anlatımlar taşıyor olmasındandır. 2-Cümle üzerinde binlerce kişinin, ulviyet ve kutsiyet duygusuyla kafa patlatıyor olmasının kuyumcu titizliği olmasındandır. 3-Zamanla ola gelen bazı değişmelerin bu anlatımın hiçte amacında olmayan, anlatıma denk düşerliğidir. 4- En temel çelişkisi, sözlerin anlatımının toplumsal değişmeye cevap olarak yetemezliğinin gizlenmesiyledir bu. Daha inançların zamanında, değişmiş bir sorunu çözemediği görülünce; insanların “”Yüce Ruh bunu nasıl görüp bilemez”” demesine cevap olarak, üzerinde hiç bir zaman, tam anlaşılamayacak gizlilik ortaya kondu. 5-Oysa hiç bir sistem aynı şartları ile tekrarlansa dahi aynı gelişme var edişlerle sürmeyebilmekte. Bir sonraki sisteme önceki sistemden aktarımların ve yeni sistemin kendine özgü koşullarındaki bifurkasyonlar, fraktaller gibi osilasyon dalgalarındaki bilinemeyen egemenlik koşullarının ve bunların etkileşiminin tahmin edilemezliği, ön görülemeyen küçük değişmelerin, büyük değişmelere ve yeni sürece yol açarlığı, nedeni iledir ki gelecekteki olacaklara bilme getirilemezdir. Hâlbuki inançlar bu ön kabulü ile büyücülük falcılık gibi ökültüs çalışmaları tetiklemiş Ya da bu tür çalışmalar, inançları doğurmuştur. Bir biri ile kaynaşmışlardır. 6- Hele hele; neyi, nasıl gibi, cevabi anlamları içermeyen cümleler bu tür anlatımlara bire birdir. Örneğin, “”İnsanlar bir gün başaracaktır “” cümlesi bu türdendir. Konu nesnesi ve yöneyi olmayan her cümle, zamanlar üstü olma mucizesini rahatlıkla taşıyacaktır. Neyi başaracaktır? Ne zaman başaracaktır? Her zemindeki cevap bu cümlenin yorumlama kapsamına girer.

Dilin kemiği yoktu, bunca hazır inanır da, sizi dinleyip anlamaya o kadar mümbit ki, özel gayret göstermeniz gerekmez. İstediğiniz gibi yorumlayın, tümen tümen hayranlık ve bağlılık kazanın. Bu yorumunuzu, sizle beraber, sizden sonra, tartışa tartışa daha da, bir düzgün gerekçeli hale, nasılsa getirilir. Hatta başka tartışmalara dahi gerekçe, temel olur. Hiç tereddüt etmeyin.

Şimdi kafadan atma bir cümle yazalım ve yorumlayalım. Farz edelim ki Tevrat'ın şöyle bir beyanı var olsun: “”Kulumuz Musa'yı çöldeki ıssızlığın içinde iken, kuyuyu kaz Musa, emrini verdik ve Musa deneni yaptı. Ve Musa susuzluğunu giderdi””

Burada Musa'nın susuzluğunu gidermesi, suya doyması mı, yoksa zenginliklere, Tanrı nimetlerine doymasını mı? Ya da gelecekteki çölde kurulacak İsrail devletine hasretliğin semereliliğine doyma mı? Gibi, bir yığın, soru ve cevap açarım, ama uzamaması için, bazı temelleri söyleyip konuyu bitireceğim.

Bunun açık sarih anlamı Musa çaresiz ve tek başına çöldedir. Susuzdur. Tanrı Musa'yı gözeterek, eli Ya da asası ile kumu sembolik kazmasını ister. Musa deneni yapar ve yerde su çıkar. Musa suyu içer. Susuzluktan kurtulur.

“”Kuyuyu kaz”” emrindeki “”kaz”” İbranicede, pardon Türkçede, üç anlama gelir. 1-Toprağı veya kumu eşmek. Ya da toprağı, kumu, el ile veya taşla bulunduğu yerden, beriye çekmek, kürekle bir taraftan bir tarafa toprağı kumu naklederek, yeri çukurlukla derinleştirmek anlamındadır. 2-Perde ayaklılardan, suda karada yaşayan uçucu bir kuş anlamındadır. 3- Sıfat olaraktan da budala demektir.

Birinci anlamla Tanrı'nın Musa'ya cennetteki sudan, Kevser ırmağından bir su çıkardığına işaret vardır denebilir. Bu su kutsaldır ve cennet suyudur. Değilse Allah'ın çölünde su ne gezer? Çölde el ile eşme de su mu, bulunur? Öyle olsa idi, çölde kimse susuz kalmazdı! Üstelikte Rab ilerde çöle çekilecek, vaat edilmiş topraklara kavuşacak, İsrail oğlunun, su rızkını şimdiden hazır ediyordu. Denebilir. Bu bir mucizedir. Musa ileride İsrail oğullarını alıp buraya geleceğini, nereden bilsindi? Bu Yüce Tanrı katından gelme, apaçık bir ayetin belgesidir.

İkinci anlamda, daha bir kafası çalışan, derin görüşlü Rabbani biri; hayır efendim “”kaz” burada, bir hayvanı, özel anlatımla şifrelemektedir. Bu kaz denen hayvan, iki ayaklı olmakla insanları, kanatlı olmakla kuşları, bir hayvan olurluğu ile karadaki diğer hayvanları temsil etmektedir. Deyip, hızını alamayıp devamla: Rab Musa'ya “kuyuyu kaz”” derken bu cümledeki kaz sözcüğü ile mahlûkatı ben yarattım, senin sair katkınla ki bu kuyu kazmaktır, onlara doyacakları bir su var edeceğim demekte. Üstelik bir zaman sonrada siz İsraillileri, bu su ile doyuracağım iması var. Rızıklarınızı ben veriyorum, Sen de sadece sebep olacaksın bu ıssızlıktaki görevin bu demiştir. Değilse çölde boş boşuna suyu niye akıtsın diye yorumlar. Ve kuyuyu sen ile benden bir delil bir hatıra bırakacağım, kuyu senin emeğin, suda benim kudretim olacak, dedi Rab diye keskin bir yorum ortaya koyabilir.

Kaz denen hayvanı, Rabbın burada; Musa ile birlikte kuyu ile anması demek; kazın yenmesinin helal olduğunu gösterir. Bakın efendim bu da şöyle olur. Musa zamanında, şimdiki gibi doğalgaz olmadığından, Tandır vardı. Tandırda 1m derinlikte eşme kuyudur. Burada ateş yakılır et ve diğer yiyecekler pişirilirdi. Kuyu; ateş ve tandırı ifade ediyor. Kaz da, kesilip tandırda pişirilip yeneceğini simgeliyor. Musa'da Tevrat inanırları temsil edeceğine göre, kaz Tevrat ehline helal gıdadır denmekte!

Sürecek 32

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 12.4.2008 11:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya