İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 3

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 3

Örtünme haksa, kişi nasıl örtünürse örtünür; isterse modernlikle, isterse özgürlükle demek, düşünmemenin baştan savma kolaycılığıdır. Eğer bu halksal alan için bir söylemse doğrudur. Yok, eğer toplum da göz önüne alınarak söylenmişse, bu düşünmede güçlük var demektir. İnanç, bir akılsal düzenlenir disiplin olmayıp, bu böyledir deme mantığıdır. Topluma ait bir düzenleniş ve talep olmadığından, inanca ait tutumlar toplumsal kuralların olduğu, yaşandığı kurumlarda, ne gösteriş için, ne de işleyişe etki için istek yapılmamalıdır. Caride, halka ait alanlarda, toplumsal kurallar dâhilinde, bireyin ve grupların, cemaatlerin uzlaşı alanları ile yaşanır, tutumlaşır olmalı. Buradaki kural, bu tutumlara inanınız ya da inanmayınız diye değil de, sizin dışınızdakilerle de uzlaşıp; tutumun sürtüşme, çatışma konusu olmayacağını hukuklaşmaktır. İnançlar yaşamlara müdahale ve aksatma yapmadığı müddetçe, halk içinde, birey bazlı, bir gereklilik olduğu kabul edilmiş ve edilmeli de.

İnançların tutumlaşmasındaki hata şuradadır. Bireysel inanışlar, grup benimsemeleri toplumsal sözleşmenin sağlandığı koşullarda, kendisi toplumsal talep olmadığı halde, yani toplumu toplum yapan gereklilik, nesnelik olmadığı halde; kendisini, toplumsal talep gibi sunuyor olmasıdır. Toplum, bireylerinin eğitimli kılınmasını talep etmişse; siz de, toplumdan eğitimin nesnel şartlarını, hak bilip, özgürce talep edersiniz. En azından eğitimin şartlarından olmayan tutumları da, toplumsal izinle sağlarız. Kurumsal yönetimler ve anayasaya uygunluklar bunu belirler. Bu anlayışlara değin oluşturulan değerler, yaşanan sorunlardan kaynaklı, yüzyılların imbiksel çıkarsamalardır.

Sizin bu hususta öznel talebiniz olabilir, ama toplumda hak ve özgürlük olarak görülmez. Nedeni toplumsal talep, toplumsal işleyiş, inançların varlaşması için oluşturulmamıştır. Zaten toplum öncesi insan yaşayışında, basit inanma yansımalarının var bulunduğu kişi öznesi, kişi ile birlikte topluma girdi. Üretimin yapılışı ve paylaşılması aşamasında, kişilerin bu öznel kanıları, sanıları, kişilerin, egemenlerin çıkarları doğrultusunda, kabuk değiştirdi. Dinleşmeye ve insanları kullanmaya başladı. İnanç, insanın, dıştan topluma soktuğu, bir yönü ile çıkarcı düzenlenen, soyut, kurnaz hünerdir! Toplumsal hak ve özgürlük olabilmesi için, toplumsal talebin ve yaşamsallığın, evrenselliğin nesnesi olmalıdır.

Bir asker de, tam teçhizatlı, askerlik inanma tutumlarını taşıyarak, gösteri ve ifade hakkı olarak, eğitim ve sağlık talebi alamaz. Bu silahlı tutumlar, somut koşulların talebi olmasına rağmen olamaz. Siz, bir generalin silahsız bulunmasını, kendini çıplak, bir şey yitirmişlik gibi hisseder olma ifadesi ile hâkim karşısında olduğunu düşünün. Savcıyı bu duruma, ikna ile alıştırsanız da, karşı tarafın ne zaman, kafasının tasının atıp, beline davranacağı kuşkusu; sizde, hep var olacaktır. Bu soyut istekleri sınırlayamazsınız. Çünkü talep ve konusu soyut, varlaştırılması da soyut olur. İçinde çıkılmaz kör düğüm olacaktır. Toplumda soyut özgürlük, soyut hak olmaz. Yasalar hak ve özgürlüğü belirler. Kişisel tatmini sağlayan istekler, kişinin toplumsal olmayan, toplum olmazdan öncede yaşadığı duygudur. Öznel kişiliğin, beniçinci içsel duyumunun bilinççe yansıtılmasıdır. Halk içi, bu belirmelerin doğru ve meşru alanıdır.

Diyelim ki, bizim savcı, doktor olarak kapalı olma hakkımız olsun. Bu talebi sunarken, bizden talep alacaklara; Sivas'ı ve Sivas’ta: “” Muhammed' in ordusu”” söylemli eylemleri, hatırlatmayacağı kuşkulanmasını, kim garanti edebilir! Ya da siz, başörtülü talep alırken, durumumuzun, talebi sunana, Çorum, Kahraman Maraş, Hizbullah anılarını depreştirip; talebi, hukukilik yerine, fevrileştirebileceği, unutulmamalı. Güven esası ortadan kalkar. İnanç toplumun esası olmadığından, bunun terside olası demek, absürt ve çalıyı baştan sürümektir. Halkın vereceği inanç eğitimini, toplumun eğitim kurumlarından da ister olmak aynı tersliğin, toplumdaki huzursuzluklara provoke oluşudur. O oluyorsa, öbürü niye olmazsındı.

Ya da birindeki, inançsal taşıma, üstelik ajite olmuş simge taşırlık, diğerine; tavırlı yanlılık tutumla davranılacağı izlenimi vermez mi? Çok yanlış ama bu kendiliğinden, subjektivite olabilecektir. Bu güya kendini ifade ediş duygularıyla mağduriyetimize, nasıl engel oluruz? Efendim bir başı açıkta, bir başı kapalıya aynı duyguyu verir demeniz hata. Hatadan da öte gaftır. Bu toplumda başı kapalılık hakmış kabul ediliyormuş aşamasından sonra sorulacak gelebilecek bir soru olurda ondan. Böyle bir kabul olmadığına göre soruda saçmadır. Oysa halk içinde zorunlu hizmet alma olmayacağından, sizin böyle tutumunuz hiç etki yaratmaz yaratsa da, hizmet alma verme babından bir zorunluluğunuz olamaz. Bir muhtariyetliktir.

Bu nasıl hak ki, şu anda dahi, hem bizi, hem karşı tarafı mağdur ediyor? Soyut ifade hakkının! Tepki alırlık ifadesi de, soyut ve saçma olur. Yumruğun ifadesinin yumruk olması gibi bir somutluk! İnançlı, farklı inançlı Ya da inançsızlık anlamaları, sizdeki anılara göre dönüşerek; yanmanın ifadesi, başörtüsü gibi bir soyutluk, saçmalaşması olabilir!

Bu algılatış, istemesek de, soyut tepki ifade duyarlılıkları olur! Bu da, kaostur. Üstelik her başörtülülük böyle değil demek, çok doğru olmasına rağmen, kurtuluş olmaz. Silahlı davalının karşısındaki, savcının durumuna düşeriz. Ki bunun ifadesi de şudur: Her belinde silahı olan, kafasının tası attığında, silahına davranmaz ki demekle eş anlamlıdır. Üstelikte bizim, bazılarının üstündeki kötü anılar olsa bile, bu kötü anıları da ürperterek ifade etmiş olabileceğimizi, düşünmeliyiz.

Sizin, Hiç bir İngiliz ile sorununuz yoktur, ama onun İngiliz olurluk ifade inanması, sizde İngiliz mezalimliklerini, Çanakkale'yi çağrıştırır. Ya da tersi. Doğru olmasa da, inanma bunu öne kor. İnanma körlük yaptırır. Bunlar doğru düşünceler değil, ama inanma temelli ifade olunca, önü alınamaz olabilmektedir. İnanmanın temeli, ispat edilemez soyutluk içerir iken, gem almazlığı, çok acı ve somut olmakta. “”Devenin iğne deliğinden, geçememesi gibi, zenginin cennete giremeyeceği inancı”” ispat edilemez denli mücerret iken, inancın bu felsefesi ile tarihte ebonist (dilenciler) ordusu çılgınlığını ve günümüzde de, çok şükürle kanaatkâr fakirliğin, katlanırlığın somutluğu olabilmekte. Tüm bunlar toplum oluştaki bilinçli bireyliğin ifadesi olamaz.

Bir kere inanç kapsamlı bir kavramdır. Çoğumuz da, inanç deyince, Hıristiyanlık, İslamlık Yahudilik vs. akla gelir. Bu böyle olmakla beraber, çok yanlış bir anlamadır. İnanç inanma
Ve inanmamayı içeren bir genel kavramdır. Dinleştirileni var, din olmayanı var. Akli, nesnel bilginin önünde gideni ve zamanla değişeni var. Çok inançlar, akılın yargı kontrolünden çıkmış, değişmezlik, öyle olurluk güden var sanılardır.

Biri inancı gereği sadaka verir, biri de inancı gereği sadaka vermez. Biri sadaka verir iken, cennet kazanma inancı güder. Diğer inanma görüşü de, sadakayı; toplumsal tembelliğin nedeni ve sömürünün örtülmesindeki istismar nedeni olduğunu, görür. Bir gurur kırılması ve insan haklarına aykırılık sayabilir. Sadakaya inanmamayı, sadaka inancını, toplumsal talebin, herkese iş, herkese aş, sosyal anlayış hakkı ilkelerine, aykırı bulunabilir. Bu aykırı buluşunu, toplumun gelir dağılımındaki yamukluğun ifadesi olarak, söyleme inanmasını (bilincini ve bilgisini) taşıyor olabilir. Bu nedenle toplumlar soyut var sanılarla yapılanamaz.

Birin de bu tür inançlar, özelleşirken ve güdükleşmeye, gelişememeye, doğmaya giderken, birinde de, evrenselleşmeye, yaşamın pratiği olmaya ve insanlığı üretmeye gidebilir.

İnancın temelinde doğma olduğu gibi, eski toplumsal yaşam tarzından doğan tehdit ve yaşam biçiminden doğmuş ahlak ve normların, değişen koşullardaki, ayak direyişini, sürdürmek isteyen, tutuculuk yanı da vardır.

Sonuçta, birinci inanma türü, zamanla değişimin yeni anlayışına ters düşerek, bir önyargı olma özelliği kazanır. Birinci inanma biçimi, inancın, doğma oluş yanı ile ikinciden ayrılır. İkinci inanma şeklinde, akıl, bilgi ve analiz var. Kendini sosyal işleyişe katma vardır. Yanlış uygulamaları, hem yargılanır hem gelişmenin hızına göre, kısa sürer. Zamanla somutlanır öngörüler içerir.

Sürecek 3

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 9.3.2008 00:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Zaman Sarrafı
    Zaman Sarrafı

    Dogma nedir? Nasıl oluşur?

    Mehmet Bey'in yorumunda, ortaya çıkan her antitez'in, bir gün gelip engelleri yıkacağı bildiriliyor. Bunun doğru olmadığını savunmak yersiz. Aksinin de tabi ki.

    Dogma, aklın süzgecinden geçirilmeden, bir bilginin, sırf 'Kaynağı' na olan sonsuz güvenden dolayı doğru kabul edilmesidir.

    Peki bu bilgi kaynağı ( Bayram Bey'in deyimiyle 'Yüce Ruh', Mehmet Bey'in deyimiyle 'Allah' ; hangi konuda bizi 'sınırlayabilir' ya da 'belirleyebilir' ki. Tabi ki, 'İnandıklarımız' konusunda.

    Yazıda söylenenler çok açık. Dogma, sabitlik içerir. bilim, gelişme potansiyeli barındırır.

    Cevap Yaz
  • Mehmet Çoban
    Mehmet Çoban

    Tarihin gerçekleri bize şunları göstermiştir ki,

    Birincisi, tarihleri galipler istediği şekilde yazar

    İkincisi, toplumsal sözleşmeler işin başında toplumun özgürlüğü olarak çıkar sonra dayatmacıların eline geçer.

    İnanç, inanca göre yaşamak konularında bugün ortaya atılan bütün tartışmaların özünde, dayatmacıların çıkarları yatmaktadır.

    Değilse konu karışık değil çok basittir..

    Bugün dayatmacılar, ateist felsefe ile inancı yorumlarken, aynı şekilde inançla hükümran olup inancın düşünce yapısını dayatacaklarında söyleyecekleri aynı şeyler olacaktır.

    Yani teokratik düzenlerin dayatma mantığı ne ise,

    Teokratik olmayan düzenlerin de dayatma mantığı aynıdır.

    İsterseniz söylemleri paragaf olarak alın, üstünü altını gizleyin kime ait olduğu belli olmaz.

    Bilimsellik diye ortaya atılan her konu, felsefi düşüncelere ulaştığında bilimsel olmaktan çıkarak ön kabuller, yani tartışılmazlar haline sokulur.

    Mesela ateizmin insanlığın var oluşu, dünyanın var oluşu ile ilgili tüm düşünceleri bugün bilimsellik olarak vurgulanırken, bunların bilimsel olmadığını ateizmin ön kabulleri olduğunu bilmekteyiz.

    Bugünün dayatılan hukuk normları da aynıdır. Günün koşullarından, bilgi ve biliminden çıkan bütün hukuk normları ön kabullerden ibarettir.

    Değişimi gelişimi kabul etmeyen, alternatifini tanımayan her türlü görüş, dayatmacılığa tartışılmazları ile ulaştığında inanç olarak karşımıza çıkar..

    Ateizm, laiklik, bilimsellik artık bugün bir inanç biçimi olarak insanlara dayatılmaktadır.

    Onun için bu görüşleri savunanlar bunları dogmalaştırarak tartışılmazların içine sokarlar..

    Tartışılmaz kabul edilen her şey dogmalaşmış bir inanç haline getirilmiştir..

    Yazıda aynı tonda ele alınarak, din dışı bir kültür dogmalaştırarak dine karşı yeni bir inanç biçimi olarak sunulmaktadır..

    Bu davranış din dışı olmak isteyenlerin inanç biçimidir. Dogmasıdır, tartışılmazıdır.

    Aynen Allah'a ve dinine inanların dogmaları tartışılmazları olduğu gibi..

    İşin bu özünü görmezden gelerek, onun ki inanç, benim ki bilimsellik demek sadece kendimizi kandırmaktan öteye geçmez.

    Görüşlerin hangisi olursa olsun toplumda var olmak istekleri, hem de her bakımdan var olma istekleri, herhangi bir görüşe göre engellendiği zaman durum değişmez.

    Bir tarafta engelleme mantığı
    Diğer tarafta engellenen düşünceler vardır..

    Bunlar tarih içinde yer değiştirebilir..

    Bugün din dışı davranışlar ülkemizde dine göre davranışları engellemektedir.

    Tarihsel süreç neyi getirecek belli değil.

    Zira tarih göstermiştir ki, her engellenen bir gün engelleri yıkarak özgürlüğüne kavuşmuş, kavuştuktan sonra da kendisi engeller hale gelmiştir.

    Düşünceler arası, insanlar arası, toplumsal arası birlikte yaşama sözleşmesi her görüşün iddiası olmasına karşın dayatma ve engellemeler erkle bütünleşmiştir.


    Yazıda belirtilen ayrıntılı kapalı olmayla ilgili konular çok izafi ve görecedir.

    doktorun kapalısı da, açığı da olur.

    Hatta kapalı doktorun kapanma biçimiyle daha hijyenik olacağı tartışmasında, kapalılar açıklardan daha hijyenik olabilirler.

    Nitekim bugün erkek kadın, büyük lokantalarda çalışan aşçılar saçları yemeklere girmesin diye kapatılmaktadırlar..

    Hastanelerde ameliyathanelerde mümkün olduğu kadar ameliyat doktorları kapanmaktadır..

    Bu gerçekler varken, çocuklar gibi, yok doktor kapalı olmaz. Yok bilmem şöyle olmaz gibi sudan çocuksu görüşlerin ciddi insanlar tarafından konuşulması dahi abes olacaktır.

    Giyinme kültürle alakalıdır. Bugün erkekler kadınlardan daha kapalı giyimi tercih ederler.

    Bugün toplumumuzda erkekler işyerlerine, devlet dairelerine, özel işlerine, çalışanlar fabrikalarına, memurlar işlerine,

    Mini etekle, dekolte gömlek, atlet, şortlarla giderek biz erkeklik haklarımızı istiyoruz demeleri ne kadar güzel bir şey olur dersek ne denir acaba? Biraz düşünmek gerek..

    Kadınlar toplumda, işyerlerinde Özel veya devlet farketmeden, gittikçe açılmayı modernlik sayarken,
    erkekler kravatsız işe geldikleri için soruşturmaların açıldığı toplumda, anlayışta bizler hangi inançlardan, hangi bilimselliklerden söz edebiliriz ki?

    Dine ve dinini yaşayanlara karşı, siyasetin belirli kademeleri bütün hınçlarıyla hücüm edenlerin yanında,

    Aynı düşüncede olanlar işi felsefe, bilimsellik boyutunda ele alarak güya haklı çıkmaya çalışmaktadırlar..

    Bunların hepsi tarihsel süreç içinde boşa çıkacak. Sonuçta ileriki yıllarda çocukların bile güleceği şeyler olacaktır.

    Ben on sekiz yaşlarında iken, devlet dairelerinde, merdiven altında, kömürlüklerde namaz kılmaya mecbur bırakılan memurlar.....

    Bugün çok farklı yerlerdedirler.

    Bir zamanlar dünyaya kök söktüren putperest düşüncelerine bugün çocuklar bile gülmektedir..

    Onun için tarihin bize gösterdiği gerçekleri görmemiz gerekir..

    Bütün laftan sözden öteye gitmeyen eşitlik, hürriyet, bilim kavramları tarih içinde çöpe atılmıştır.

    Bugün ülkemde söylenen eşitlik, hürriyet, bilimsellik kavramları da ileride çöpe atılacaktır.

    Çünkü hiç birinin gerçeklerle bir ilgisi yoktur..

    Bugün batı dünyası, dünyanın çoğunu sömürerek demokrasi ve insanlık hakları savunmaktadır.

    Ülkemde batılılaşma sonucunda yeni bir burjuva sınıfı yaratılarak, bu sınıfın sermayesi, bilim adamları, felsefecileri, siyasetçileri yaratılarak güya üstünlük sağlanmaya çalışılmaktadır.

    Batıdan alınan düşünce ve yaşam biçimleri, kılıktan kıyafete, yasadan yasalaşmaya kadar her şey topluma dayatılarak güya aydınlık getirildiği söylenmektedir..

    Bundan yüz yıl sonraki tarihlerin bugüne söyleyeceği şeyleri şimdiden duyar gibiyim.

    Sadece dedelerimiz ne kadar cahil insanlarmış diyeceklerdir.

    Nasıl olurda kedilerini işgal etmiş, sömürmüş, her gördüğü yerde horlamış insanları, ülkeleri örnek alarak, onların düşünce, yaşam, kılık kıyafet, yasalarını özgürlük ve çağdaşlık olarak gördüler diyerek hayretler içinde geçmişimizi düşüneceklerdir.

    Zira gidiş oraya doğru gitmekte, batı dünyası acımasız dişlerini, ayrımcılığı her yerde göstererek, kendine karşı korkunç bir özgürlük savaşının başlatılmasına zemin hazırlamaktadır..

    Diğer taraftan batı dünyası kendi içinde kaoslarını yaşamakta, batının liderli konusunda, Amerika, Avrupa, Avrupa içindeki ülkeler kıyasıya derinden mücadele vermektedirler..

    Bütün bu girdiler, üçüncü dünyanın ileriki tarihlerde batıya karşı özgürlük savaşını hızlandıracaktır..

    O nedenle bugünün batı normunda düşünenlerin yarın özgürlük mücadelesi başladığında ne olarak ifade edileceklerini şimdiden duyar gibiyim.

    Makaleniz farklı açılardan konuları gündeme sokarak iyi bir tartışma ortamı yarattı. Ancak ele alınan örnekler, konuya yaklaşım tarzı artık değişmek zorundadır.

    Ülkemizdeki yüzyıl öncesinin bakış tarzıyla konulara bakmak sadece karanlıkta kalmaktan ibarettir.

    Bugün türban veya diğer konuların üzerlerine gidilerek toplumdan gelen taleplerin göz ardı edilmesi, toplumsal taleplerin ağırlığı altında ezilip gidecektir..

    Toplumun muhafazakar ve dine bağlı kesimleri artık bundan 50-30-20 hatta 10 yıl öncesinin insanları değildir..

    Dine inanan ve dinine göre yaşamak isteyen insanlar artık evlerinden dışarı çıkarak, siyasette, ticarette, toplumda kendilerini var kılmak istemektedirler.

    Bunlar görmezden gelen, batı düşünce tarzı ve yaşamını topluma egemen kılmak için toplumsal taleplere karşı çıkmak için bin türlü bahane bulanlar, işi güya felsefi ve hukuki boyutta tartışma noktasına çekerek üstünlük sağlamak isteyenler samimi olmak sorundadırlar..

    Bu samimiyetleri,

    Konuların açıklıkla tartışılabilmesi için,

    Düşünce yasaklarının kaldırılması
    Ülkede hiçbir şekilde tartışılmaz konuların olmamasını sağlamasıdır..

    Bir taraf dini, dine inananları istediği her noktadan çekinmeden, arkasına devleti, yargıyı, yasaları alarak tartışırken,

    Tartışan insanların düşüncelerinin bir kısmının dogmatikleştirerek, tartışılmaz kılmak, açık ve seçik tartışılması istendiğinde de hop bu konular tartışılmaz yasaktır demek adaletli olmasa gerekir..

    Madem ki inanç ön kabullerin dogmalaştırılması ve tartışılmaz hale getirilmesidir..

    O zaman söylenenlere bakalım.

    Ülkede ne kadar ön kabul varsa, dogmalaşan ve tartışılmaz varsa hepsini inanç olarak kabul edelim

    Sonra inançlar üzerinden tartışma yapalım.

    Cesaret varsa…

    İşte bu makaleniz konuların rahatça tartışılmasını ister mahiyetinde olduğu için değerli buldum.

    Tabi tartışılabilirliği çerçevesinde değerli buldum.

    Cevap Yaz
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    DEĞİŞİK BİR YAKLAŞIM.ELEŞTİRİ DE ALABİLİR ÖVGÜ DE.SELAM VE DUA İLE HOCAM.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Bayram Kaya