Laikliğin, nesnel yasalara, toplumsal yasalara, bireysel var oluşlara, bir ön yargı koyuşla (inançla) yaklaşılmaması gerçeği olduğunu belirtmiştim. Bu şu demek, olgu ve olaylara Yüce Ruh, bunu böyle istedi, bunu böyle takdir kıldı diye, ön deyi, ön koyuş yapmamaktır. Bu dört devinim biçimine, fiziksel -kimyasal devinim, toplumsal devinim, biyolojik devinim, öznel devinim yasalarına, inanç temelli yaklaşmamaktır. Biz, Tanrı iradesini asla bilemeyiz.
İnanç bazlı yaklaşımınız, üç bakımdan yanlıştır denebilir. Birincisi, bir olgudaki merakımıza cevabımız, “”yaptığından sual olunmaz””, deme mantığı ile inanma şartlanması ise, bu, bizde, azmimizi durdurma olur. Artık o işte yapacak bir şey yoktur. Olayların rast geleliği, bizi güdecektir. Böyle olunca da, hiçbir şey var edemezdiniz. Avcılık ve toplayıcılık döneminde kalırdınız. İnsanın girişimi doğaya, yapılanı bir sual değildir. Bu ters, geriletici boş mantıktır.
İkincisi de, bir kısım insanın, sizin gibi inanmadığıyla davranıp, o olgu ve olayların öyle olmadığını size göstermesi, yüce Tanrı iradesi olmayan anlamanızı, yüce Tanrı iradesi sayma gafletinden ötürü, bu Yüce Tanrı inancınızı da ister istemez, zaafa götürür ki, çok yanlış olur. Hikmetinden sual olunmazlığın, bizce; o şekildeki telakkisi, Yüce Tanrı’nın bize söylediğinin değil de; bizim öyle bilip inanmamızın alt olmasıdır aslında. Oysa Yüce Tanrı hikmetini sual için, sürekli oluşla ortaya koymuş görünüyor ve yol öyle gidiyor. Bu insanın Tanrı'ya sual sorarlığı değildir. İnsanın Tanrı'ya sual sorabileceği var sanı inanması, usa da aykırıdır.
Üçüncüsü de böyle durumlarda her yanlış ve yanılmalarımızın, her vebalimizin, hatamızın yanılgımızın, suçlusu, sorumlusu, Mutlak Varlık olurdu. Ve bir sual olunmazlık kör gidişatı; tamamen insansal öznelliktir. Elbette Yüce Tanrı evreni ve bilemediğimiz her şeyi kendi muktedirliği ile yaratmıştır. Biz, davranmak zorundayız. Davrana biliyorsak davranacağızdır. Unutmayalım bu da yaratılışın içindedir. Biz, zaaflarımızı, Yüce Yaratan'a izafe etmiş oluruz ki, çok anlamsız ve yanlış olur. Sonu; sorumsuzluğumuza varacak bir kusura ve vurdumduymazlığa giderdi. Yönetenlerin işine yarayacak iyi bir sorumsuzluk argümanı olurdu.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış