Oysa ne salt seçim milli iradedir, ne de salt atama milli iradedir. Milli iradenin gerçeklenen yönleridir o kadar. Hep sapla samanı karıştırma alışkanlığı bunlar. Milli iradenin beliren gerçekleşen bu iki yanını karşıtlaştırmak pek akıllılık olmasa gerek. Saflığa uzanana bir aldatmanın alameti olsa gerek. Yada söyleyenin saf dilliliği olmak gerekir. Atanma ve meclisin kuruluş ve oluşumu, kanunlarla düzenlenir. Siz atama öngörmüşsünüz, meride (yürürde) bu uygulanır. Değişene dek uyulması zorunludur. Keyfilik ve karıştırma ile atanmış, seçilmiş genellemesi yaparlık, burada bir saçma sapanlıkla ortaya atılır. Toplumsal sözleşme değişme gerekliliği içinde de olur. Bu gereklilik ortaya konduğunda, bizde temel 4 değişmeze göre, toplumun örgütlenme yapılanması ile kanaat paylaşımlarının da, uzlaşması ile geniş katılımla biçimlenir oluşudur.
Bazı ülkelerde de, bu toplumsal sözleşme tamamen yapılacaksa, bu kararı alan yürütme; sayı gücünü ve üstünlüğünü asla hesaba almaz, biz çoğunluğuz, biz yaparız mantığına demokrasi denmez. Anayasa gibi bir temelde, bir olgunluğun, parlamento ve sivil örgütlerin katılımı ile parlamentonun biçimleyeceği yolu açmak için, konsensüsle kendini otomatikman fesih kılar. Ve kurucu meclis gibi yapılarla anayasayı yaparlar. Böylece diktaya kayışlar önlenmiş olur.
Aksi halde, yürütmenin bu toplumsal sözleşmeyi, yeniden yapıyor olması demek, bu toplumsal sözleşmenin, bir partinin anayasası olma, hatta o değişen konunun odaklığını sağlarlık olma düşündürebilir ve hatta kendisi böyle olur çıkar. Yürütme kendi sıkıntılarını, milli irade sıkıntıları gibi gösterme aculluğu ile başına her düşen taştan sonra fevri davranıp, feveranla, faşist uygulamaya yönelebilir. Bunu da, kendisisini milli irade sayıp gösterme gafleti ile yapar.
Bu her faşist, diktacı, yapı ve tutumların paravan argümanıdır. Çünkü yürütme, yukarıda değinildiği gibi milli iradenin bizatihi değildir. Milli iradenin öngördüğü seçme seçilme unsurunun, bir kısmının beğeni ve tercihine göre, milli irade sözleşmesine uygun bir örgütlenmedir. Çoğunlukçu yönetimin, diğer azınlıklı çoğunlukları da, hiç değilse, kimi durumlarda uzlaşarak haklarını gözeterek yönetir oluşudur. Bir yöneticinin dediği gibi: “”siz her şeyi yaparsınız! ”” deme paranoyasına kapılmak olasılıdır. Bu tipler hiç de demokrasiyi içine sindirememiş, Tanrı’lığını ilan etmiş psikolojik travmalardır Zayıf, iradesiz gafletlerin işi olacağı da unutulmamalı. Yani isterseniz tarihin tekerleğini ters çevirirsiniz coşmasına kapılmamalıdır.
Toplumlar milli iradeyi (toplumsal sözleşmeyi) başlangıçta ortaya koyduktan sonra, ortaya bambaşka bir durum çıkmıştır. Artık topluma etkiyen bir yapı oluşmuş, bu yapıya toplam güç, ayrı ayrı güç olarak dağılmış, toplum (iradenin kendisi) olmayan unsur iradi güçtür, toplumdan neşetle, bağımsız bir yapı oluşmuştur. Kendi varlığı ile devinen bir sistemdir. Nasıl bizler toplumsal kararla, toplumsal bilgi birikimi ile toplumsal teknoloji birikimi ile toplumsal emek koyup köprü yaparız, artık köprünün bu irade koyuşumuzdan farklı bir tavrı ve bizim ona uyacağımız, bizi aşan davranışları varsa, toplumsal sözleşmede artık toplumdan bağımsız olan, ona uyacağımız sosyo ekonomik yasallıktır. Teknolojik bilimsel gelişmeler bu toplu sözleşme ile etkileşecektir, sadece bizimle, bizim keyfiliğimizle değil. Bu nedenle hem bizle beraber bizsiz olmayan, hem bizden bağımsızlaşan bir irade söz konusu.
Bu da, toplumun tüm üretim gücü ve üretim ilişkisidir. Yani siz toplumsal sözleşmeyi ilkte yaparken öznel irade vardı gibi ise de, şimdi bu öznel var oluşun kendilik zorunlulukları ilişkindir. Bu anayasa olup yürürlüğe girince, artık birçok düzenlemeleri ilişkilemiş ve kendiside çoktan ilişkilenmiş olacaktır. Sizin sosyal ekonomikliğiniz, dış ilişkileriniz, iç dengeleriniz vs, vs. tutumlarınızla işleyeceğinden; bu karmaşıklık sizin iradenizden bağımsız bir zorunluluk ve gerektirmedir. Toplumla karşılıklı etkileşerek gelişir. Toplum iradesidir ama toplum iradesinden biraz fazla üstü gibi yeni durum ortaya çıkmıştır.
Ancak, bu irade, yeni ilişki ve yapılanma sonucuyla ataşı giden bir değişme olacaktır. Millet yaptı millet değiştirir keyfiliği yürümez. Ancak sistemin sosyo ekonomik değişme dönüşme dinamikleri ile bir yeni ihtiyaç belirmesi ile aşılır. Yoksa aşılmış tutumları siz isterseniz tekrardan getirirsiniz mantığı ile yürümez. Çünkü aşılmış olan tutumların, caride karşılığı yoktur. Tıpkı döven dişleyen erbaptan zanaatı yeniden ihdas edemeyeceğiniz gibi. Çünkü şartları yoktur.
Halkın kendine özgün oluşu ve öznel oluşun sınırlıkları ile davranır oluşu açıktır. Bu halk yapı davranışı belirlenmiş bir ilkeden ötürüdür. Milli irade oluşur oluşmaz kendini bambaşka bir teknik konu olarak belirlemiştir. Artık bu teknik sıradan bir karar alışların Ya da aldırışların nedeni ile olamaz, ilişkilerin uzlaşması ile vücut alır. Halkın bu teknik kılarlığı bilmiyor (gerekli olup olmadığını bilemez) oluşu, her temel konularda görüşünün alınması olamamaktadır. Tabiri caizse, arabanın nasıl yapılacağı halka sorulmaz da, arabanın ne şekilde, nasıl kullanılacağı halka sorulur.
Bu katılımcılık ilkesidir. Milli irade değil. İlla bir irade denecekse seçmen iradesidir. Ancak halka sorma, teknik uygulamaları çoklu olan seçeneklerde, çokça ve sıkça başvurulabilecek bir yaygınlık olabilir. Bu da duyurulup, İlgilenenlerin her ortamda, tartışmasını ortaya koyup; kamuoyu oluşturduktan sonra, yapılacak bir uygulama girişimi olur. Değilse; hem baskınlıkla, hem de; kırk katır mı, kırk satır mı? Dinsizlik mi, biz mi? gibi alternatifler, absürtlükler olmamalıdır.
Konu çok geliştirilir ama sadece milli iradenin nesnel ve sistemde oluşturulmuşluğunun temelini sezişsel belirtmekle yetindim. Bu böyle bilinmez de, milli irade diye; her kafasında bir şey olanın, bu bir şeyleri milli irade içine, kor ve taşır oluşu, hem de o anlayışı, zımni olarak, milli irade içinde özdeşlik kılma anlaması yaratması, çok yanlış ve karmaşa yapmaktır. Kör dövüşü yapmak olur. Milli irade sivil örgütlenme uzlaşıları ile de çıkacaktır. Bu direk halk reyini, uçukluktan biraz daha derlenmiş toparlamış bir katılan mantık yapar.
Görüldüğü gibi milli irade, bir anlamda, Toplum işleyişindeki inançsal yapılaşmayı, öznel alana çekerken, inançsal tutumlarla, milli irade ve halk oylaması gibi kavramlarla anlam bulanıklığı yaratıp, tekraren bunların içinde, toplumsal yapıya, inancı; sokma gayreti görülüyor. Her zayıf başarısız erk siyasi oyunların girdabında helak olmaktan kurtulamaz.
Bu tam bir bilmezliğin dezenformasyonudur (yanlış bilgilendirme, bilgi çarpıtmasıdır) . Halk kavramındaki özellikleri, kurnazca öne çıkarıp, önem veriyor muşluğun kandırması ile bilecek ki kendisi neyi istiyorsa bir kısım pek çokta kısım halkın iradesi olacaktır. Bu kamuoyunu normal zeminde yaratış değil, karanlık tezgâh ve oluşumların meydana sürülmesi ile gerçekleştirilecek, biçimsel yasallık görünümlü olacaktır. Bu, realiteye karşı oluşun hile ile istismarıdır. Halkın içinde herkes nasıl trigonometri bilmiyorsa, bu konuları da bilmiyor olması hem çok doğal, hem de ırası gereği mutlak bir zorunluluktur.
Halk bir yığın şeyleri, pek çok şeyleri bilir ama halktan olan kişiler, bu pek çok şeyin, ancak bir azını kıt olanını da bilir. Bu biraz bilme de, herkeste aynı değildir. Farklı farklıdır. İşte oya dönüşen somutluk budur. Kişinin ya da kişilerin aynı şeyleri, pek çok şeyleri bilmez oluşu ilkesinden yararlanmadır. Bu bireylik süje ve sübjektiflikleridir. Kandırılan aldatılan, kılıf geçirilen yan budur. Bu aldatmanın dik alası; “”Halka güvenmiyor musun? ”” külhanbeyliğidir. Hâlbuki güvenip güvenmeme bu somutlukta iliş kinliği olmayan bir durumdur. Ancak halkoyu, o konu ile bilgilendirilip, yapılacakların yarar ve zararını tartıştırdıktan sonradır ki, bu bilinçliliğe seçtireceğiniz bir tutum olmalı. Değilse kendiliğinden bir tutum kılınmamalı.
Bir önceki bölümde, Toplumsal sözleşme için, yani anayasalar için, çok farklı başlangıç temelleri oluşturulabileceğini, bunun, o anayasayı belirleyen toplumsal taleple, oluşturulup, milli irade denen bir olguyu ortaya çıkarttığını belirttim. Bu başlangıç adımları sizin eylem kılavuz yolunuz olacaktır. Yolu, siz belirleyecektiniz, ama yolun şartlarına da, siz uymak zorunda idiniz. Artık sık sık yolu değiştirme, başlangıç adımları atamazdınız. Bu, alınmış yolu sil baştan, sil baştan yapardı. Bu da toplumsal yasallığa ve sürecin dinamiğine aykırı dururdu. Bu oyalanma ve gelişememe olurdu. Filimi tekrar tekrar başa sarmak olur. Artık yolun başlangıç koşullarına uygun, seyir rotası oluşturmak gerekiyordu. İzi kayıp edip tekrar tekrar limandan kalkışa yönelmek yoktu. Rota yolu, yol da, rotayı belirleyecek demiştim.
Başlangıçta yol yokken, milli irade vardı. İrade konması sonunda, kendiliğinden kendi şartları ile sizin iradenizin üstü olmuştu. Artık bu şarta göre irade verecektiniz. Yol ortaya çıkınca, sizin milli irade, yalınız başına davranamaz oldu. Ancak iradeniz yolun usulü ile gerçekleşebiliyordu. Ne yolsuz irade, ne de iradesiz yol oluyordu. Yani teklik çift olmuştu yani iki olmuş birbiri ile çelişerek gelişiyordu. Yolu toplumun üretim güçleri ve üretim ilişkileri yapılanması belirlerken, milli iradeyi, yasama, yürütme yargı erkleri ile seçme, atama, laiklik ve ideolojilerinizin toplamı belirliyordu. Bunların hiç biri tek başına milli irade olamazdı. Kudret ve nüve burada idi.
Sürecek 28
Bayram KayaKayıt Tarihi : 9.4.2008 17:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İŞTE BU BÖLÜMDEKİ MESAJ ..... ÇOK DEĞERLİYDİ...
BİREY OLAMAYAN KOCAMAN BEDENLİ ÇOCUKLARI DÜŞÜNECEK OLURSAK...
KUTLARIM ....
TÜM YORUMLAR (1)