İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 24

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 24

İnançların bırakın, toplumsal bir uygulama olup olmayacağını; birleştirici bir harç, dahi olmadığı görüldü. Osmanlı'nın çöküşündeki pay düşmandan çok, bu aynı inançlı ve bir arada hem hal olduğumuz Arap ülkelerinden darbe yemekle olmuştur denebilir. Üstelik başka inanç ve dindeki insanlarla birlik kılarak bu arkadan vurmayı yapmışlardır! Demek ki yapının temeli “”İnanç”” değildir. İslam imparatorluğunda, Selçuklularda, hele Osmanlı İmparatorluğu’nda 300 sene bu inanç çatışmaları sürmüş ve kanlı bastırmalarla geçmiştir. Temeli ekonomik paylaşımdı. Ekonomik köreliş ve eşitsizliğidir, inanç örgütlenmesi adı altında isyan ve çatışmalara sebep oluyordu. Temele inanç ilişkileri konmuş görülmesi nedeninden toplumsal bölüşümdeki huzursuzluklarda inanç bazlı gibi oluyordu. Nitekim öylede oluyordu.

İnançlar ırası gereği küçük zümrelilik oluşumlarla var olup, çatışma kılarlık ortaya koyduğu, çok acı tecrübedir. Burada nesnellikteki düşün özgürlüğü farklılaşması ile inançlardaki özneline ayrışması aynı kılınıp karıştırılmamalıdır. Birinde ispat yapılabilir bir temel vardır. Bu temel ekonomik yaşamdır. Üretim gücü ve ilişkileridir. Ve üretimin paylaşımı vardır. Ve bunların somut uygulaması vardır. Ve zamanın değişmesi ile de zaten değişecek bir düşünme vardır. Hâlbuki karşınızda hiçbir zaman değişmeyecek ve somut temeli olmayan; neye göre neyin, haklılaşması yapılamayacak bir öznellik vardır. Bu somutluk doğma ile aynı sayılmamalı. Örneğin, kadın dokunması ile ya da köpeğe değ ilmesi ile abdestin bozulup bozulmayacağı inançlarda vardır. Bundan inanca dair ayrılık mezhep ve grupları çıkmıştır. Bu inanmanın ve gruplaşmanın toplumsal talep ile ne ilişki ve somutluğu olur ki. Yapının temeli olan ekonomik bozulma bunların bahanesi ile çatıştırılarak, pek ala ortaya serilebilirdi.

Birde şu konu çok önemli. Toplumu inanç talepli kılmak isteyenler halka; kişilerin alışkanlık yatkınlığı olan, öyle bir çırpıda düşünmenize gerek bırakmayacak alışmalarınızı, inanç mı, değil mi? gibi tereddüt kıldırmayan, iç içe yaşadığınız durumların kabul edilebilirlik hal algısından tüm enjeksiyonu hedeflerler. Ya da ne zararı olur gibisine pek ayrımsama yaptıramayacak yönlerden dokundurmalarla değinme yapmaktadırlar. Sizin direncinizi yumuşatıp akıl perdelemesi ile gündem yaptığının zararsızlık algısını yaratıp, poşet içi sunacaklardır. İnançlar sadece bu masum gördüğünüzle endam etmeyecek bütün çıplaklık ve hücceti ile belirecektir. Sizin eleyip ayıklama yapamayacaklarınızla beraber, başınızda bitmiş olacaklardır. Çünkü inançalar sadece tesettürle yoktur. Tesettür de içinde, tüm anlama ve anlayışla sizi mümin yapmaya zorlar.

Bir toplumsal yapılaşma, hem kapitalist, hem sosyalist, hem liberal, hem komünist yapısal biçimlerin ilişkiselliğini aynı anda ortaya koyamaz. Böyle bir toplumsal talep, sınıfsal yapıları ve üretim yapılaşması gereği, bir birini dışlarlar ve uzlaşmazdırlar. Biz ne kadar iste sekte sistemin yapılaşma yasası bunu gerektirir. Yani sosyalist biçimlenmede üretip, kapitalistçe paylaşamayacağınız gibi, kapitalistçe üretip, sosyalistçe paylaşamazsınız. Halka ait talepte inançsal rejimlerde, birbirini dışlayarak var olduğu için, uyuşmayı da içe sindirmez, çünkü; birinin kutsalı, diğerinin batılıdır. Ortak konuda dahi (örneğin Yüce Ruh konusunda dahi) kendi içindeki inanmaları ile uyuşluluk vardır. Ki bu iç uyuşma da yine dışlama ve başka bir açılımla sınırlıdır.

Yani toplumsal talebin tepesindeki erk, güya inançsal temsili yönetimler de, bu aykırılıklarla çatışmalıdır. Emevi-Abbasi; Abbasilerdeki Sünni-Batini çatışmaları yüzyıllardır hala sürüp gitmekte. Bunlar akılsal yapılaşmaların, inançlara verdiği tepkilerin, yine inanç adı altında, kaynağa referanslı gibi, asıl kaynağa aykırı olarak yapılaşmasıdır Uzlaşmaları demek, kendi varlıklarını yoksayım, kendini inkâr olur. Bugün Irak'ta isimlerinin Ali Ya da Ömer oluşuna göre, insanların öldürülmesi, hangi toplumsal yapının gereği olabilir. Bunu kim istiyor deme yuvarlaması yapılabilir. Bunun böyle olmayacağını, inanç bazında da, kimse garanti edemez.

Yani karşısını totem ve batıl sayarak, kendini ortaya atan ve onun yerine geçecek olan, küfür! Anlayışlarını yok etmekle kendisini görevli kılan bir inanç, gücü yettiğince onunla uzlaşır mı? Uzlaşırsa, o zaman var olabilir mi? Bu nedenle de inanç, toplumsal yaşayışın genellik arz eder, insan hak ve özgürlüğü olma özelliğini taşımaz. Bir inancı bir düşünceyi küfür mesabesinde yok ederek özgürlük vaat edemezsiniz. Tek tiplilik inancın gereğidir, aykırısını ortaya koyamazsınız. Nesnelite, kuşku ve çelişme temelli ve gelişmecidir, mevcut ilişkileri ile var kılınır.

Toplumun en nesnel yanlarından biri de, birey ve bireylerin; özel tutumlarının yaşandığı ve yaşatıldığı yerler olan halk alanlarının olmasıdır. Bu sonrası için, gelecekte ön görülemez olduruşlukların kültürüdür. Burada, ütopyalar gibi toplumsal talep olmayan, ama süreçle kıt da olsa, toplumsal talep olacak adımlar çıkar. İnanç, çok öznel bir yapı olduğundan böyle bir adımı hiç çıkaramaz. İnanç toplumsal talebe nötr olmalıdır. Halk alanı bireysel yaşayışa gelenek görenek anane, töre olarak yansır. Bu yansıyışlar din ve inancın unsurudur. Yani inanç, toplumsal talebin işleyişinde olmayan bireyci yaşam düzenlemeleridir.

Toplumların bireyi vardır. Bireyler iki alanda gelişir. İnanç, bireyin kendi öznelinde yarattığı bu kültürün unsurudur. Toplumsal talep bu özel kültüre normatif düzenlilikler kor. Ama kör kör parmağım gözüne, hiçbir inancın içeriği, insan hakkı ve özgürlük olarak, toplusal talepte, temsillilik değildir. Ne de yasal düzenliliğin, özel düzenleme getirdiği yerde, ajite olan tutum ve davranışlarla gösterilemez. Çünkü ajite tutumlar, nötrlüğü bozmuş ve egemenlikseldir. Ve okuma için, tedavi olmak için vs. vs için; ne inançlı, ne de inançsız olmak gerekmiyor. Gerekmeyen bir şeyin alanlarında gerekmeyenin gösterimini yapmak ne akıla hizmet ola ki! Bu da toplumsal talebe başkaldırımdır.

Burada dikkat edilen şu, toplumsal talep konusu olmayacak bir durumun ajitasyonudur. Aksi halde toplumsal yaşayıştaki, toplumsal talepteki ajitasyonlar değildir. Toplumsal talepte ajitasyon olmaz mı? Elbet olur. Toplumsal talebin karşılanması uzlaşması ile aşılır. Ama inanç ajitasyonu somut olmadığından uzlaşılması da olamaz. Soyut alandaki binlerce yıl önce ne ise çatışma konuları, yine aynıdır. Bu talep, özelde olacak tutumların, genele taşınması yanlışlığıdır. Genelliğe yönelik şaşırtmadır. Bir Truva atının uç verişi özelliğidir.

Siz hastaneye başvurursunuz. Sağlık talebiniz vardır. Bu hak ve Özgürlüğünüzdür. Talep tedavinin size sunulması da hakkınız. Kadın tedavi sunucu istemem, dersiniz, dersiniz de... Bu, ne sağlık talebidir, ne hastalığın tedavi talebidir, ne toplumsal mutabakatın talebidir. Sadece inancın talebidir. İnancın talebi, ne sağlıktır, ne tedavidir, ne de, tedavi uygulama yöntem biçim talebidir. Yani nesnel ve organik toplumsal bağ talebi olmayan bir şeyi, siz toplumun bir talebi olarak, isteyemezsiniz. Üstelik karşılığını hak olarak göremezsiniz.

Çelişme burada. İnanma takıntılı belli. Normal bir insan, talebinize karşılık veren, görevli birini ister. Bu bozuk mantıkta: görev ifası ile önce cinsiyet yer değiştirir, karıştırılır. Sonra da seksualite baskısı öne çıkar. Bu talep, değil kafa hastalığının, objektiflikten çok, süje benin, objektifliğe nazaran, daha öne çıkışıdır. Canım olsa ne var? Saçma bir soru. Cevabı olur mu? Neye göre cevaplayacaksın. Bu talep: Hastalığın alt edilmesinin bir olmazı mı? Değil. Kadının tedaviyi uygulayamazlığının bir olmazı mı? Değil. Veya toplum talebinin, kadın tedavi uygulayamaz demesinin bir olmazı mı? Değil. Sizin bu talebinizin, objesel somutluğun dışında, nasıl bir cevabı olur ve değerlendire biliriz ki! Olamayacağını, nesnel, somut, izah edersiniz, ama “canım olsa ne varının? ” somutta hiç bir karşılığı, cevabı yok. Olamayınca da soru saçmalıktır. Her cevap faso fiso ve kara mizah diye, gülüp geçilir tür olmalıdır. İnanç temelli yapılanmalarda, siyasetiniz de asla demokrasi içeremez. Her durum kendi zamanının konjonktürsel en temel sosyal yapılarına göre değerlendirilir.

Toplumlarda bütün inançlar, kendi makul oluşunu ortaya sürerek, güncelin anlayışına göre demokratikliğini savunur. En temel ortaya koyuş, inançsal gruplarda, meşveret (danışma) vardır demek; bilmezliği, aldatmadan başka bir şey değil. Meşveret demokratiklik değildir.

Sürecek 24

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 18.9.2008 23:15:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya