Bu yapı, altmışın üzerinde çete hareketi ile ve yirmi yedi tane meydan savaşı ile kurulacak. Daha Medine döneminde, geleneksel kervan vuruşları yöntemi ile olmayan ekonomik tabanın da oluşumunu sağlıyordu. 10 yıllık bir sürede 90 kadar gazve ve seriyye hareketi yapılmıştır.* Gazve Arab'ın meydan savaşıdır. Seriyye ise Arab'ın gece ve sabaha karşı düzenlediği baskınlar, genel çapul hareketidir. Daha bir seriyyenin Ya da gazve savaşının insanlar üzerlerindeki psikolojik etkileri, korkuları toplumda silinmemişken, ortalama her 40 güne bir çatışma, yaralanma yaralama, öldürme ölme, talan etme, talan olma, korku endişesi ve korkutma ortamının var tutulduğu tedirginlikle yaşayış, baskın, savaş gibi çatışmacı yapı ve var oluş, daha işin başında ortaya konur olmuştur.
Siz bu stratejileri önemle düşünmemiş olabilirsiniz. Hele hele hicretin daha 6. ayında ordu kurmayı, tasavvur etmemiş olabilirsiniz. Ama girişilen yol, çetin ve nesnel ve somuttur. Yol, isteseniz de istemeseniz de, İŞLEVİ belirleyecektir. Yol, sizi böyle düşündürüp, böyle bir zorunlulukla davranmaya zorlayacaktır. Yüce Tanrı, müminlerin; ''...kendilerini ve mallarını cennet karşılığı satın almıştır'' 9/111 İşte bu, böylesine bir ihtiyacın duyulmasındandır.
Yaptırımın daha somutu olan günlük yaşamı da düzenlemeler, yaşama müdahale ederlik, müşahhas ayetlerle bu yapı berkitildi. Tüm bunlar, İlahi olmaktan çok, yercil (coğrafyasal) ve somut koşulların biçimlenmesi idi. İslamlıktan önce, hiç sorunsuz var bulunan, Yahudi yerleşim ve yaşam yerleşkelerinde, peygamberin öldüğü zamandan önce, hiç Yahudi kalmamıştı. Bunu sırf Yahudi geçimsizliği ile açıklamak, hiç inandırıcı olmaz ve akla ziyandır. Malsız mülksüz Medine' ye göçen işsizler ordusunun artık hem bir mülkleri hem de imanları vardır.
Bir kelimeden ve cümleden çok değişik anlamlar çıkarıp, anlama zenginliği yapmak öyle altında buzağı aranacak bir durum değil. Sıradan bir anlam kılarlıktır. Ve hemen hemen her cümle, anlama çokluğu ile zamanlar üstülüğü gibi algılamayı, insan mantığı tanılar. Oysa çok anlamlılık yapacağım diye yapılan bir söylem; güncelin anlamamasına ve hiç anlamamasına neden konusu olabilir. Bu hiç görmezden gelinen bir kusurdur. Örneğin bir şiirin bir satır cümlesinde çok anlam çıkardım. Bunun beş, altısını aşağıda belirtiyorum.
“”Oku, bu yollarda geçtiğimi, dillere yolcu.”” mısra bu: Bu mısrada şöyle anlamalar olasıdır.
Hikâyemi anlat
Çektiklerimi dillere pelesenk kıl
Selamımı söyle
Benimde yaşadığım anıla
Sana, susmamak vasiyetim olsun
Anılma hak ederliğimi haykır gittiğin yere
Dilden dile söz olurluğumu (edilişimi) boş sanmasınlar
Ben başarılı bir anılma bırakamadım ama sen tanıt.
Çağrımı yap ki nasıl yok olmuşum
Söyle kendini, bilmezmiş gibi beni.
Çağrımı anlamasan da beni misalle...
Genel anlamda inanç, hem inanmayı ve hem de inanmamayı içerir soyutlamadır. Bu hem bir yeti olurken, hem de uysallaşıp aklın perdelenmesini ortaya çıkaran bir oluşturmadır.
İnançların tartışılamazlığından, gelişmeyi kısırlaştırdığı, sorgulayan ve özgür ifade eden kendileşmeyi engellediği bilinir. İnançların dışlayıcılığı, İnançların nesnel ve güncel yaşamsal temel odaklı olmaması nedeni ile örgensel toplumsal bağ oluşturamaz. İnançlar bu böyledir demesinin dayatmasıdır. Aksini düşündürtmeyip, yasak kılması, suç ve günah sayması, hem aykırı oluşunuzu, hem nicelenmeyi, hem dinamizmi durdurur. Böyle olunca da var oluşun gereği olarak çatışmaların odağı haline gelmekten hiç kurtulamaz. Nitekim de tüm süreçte öyle olmuştur. Hem de Yüce Güç adına, Yüce Güç’e vekâleten!
İnançlar iddia ettiği soyutlukları, hiç savunamaz, kendini sadece tahrikli görüp yıkıcılaştırır. Tüm çabaları, sanki öyle olmalıymış gibi, sanki yaşamsallığın temelinde varmıştır gibidir. Yaşamsal bir alakadarlık gibi, zımni mantık benimsetmesi ile kendini ajandalar. Tağut, kâfir, firavun, zındık, günahkâr, melun, cehennemlik, Allah'ın düşmanı, Rafızî, dinsiz, imansız, kefere, zındık vs. vs. tehdit ve yasaklamaları ile saldırı üslubu vardır. Hiç biri ne hak, ne sorumluluğunuzdur, bu ifadeler evrensel bile değildir. Ama o kendini size, yalanla hak ve sorumluluk olarak kabul ettirmiştir ve siz de bundan kurtulamazsınız.
Artık yaşamdan kaynaklanan ihtiyaçlarınızı taleplerinizi oluşturur, taleplerinizle toplumsal ilişkilerinizi düzenler dizginlersiniz. Toplumun bizden, bireyden, özneden bağımsız nesnel yanı vardır. Bugün artık toplumda, sizlerin kendi başınıza; hiçbir zaman yapamayacağınız, yaşamsallar sağlanmakta. Bu toplumsallığın hiç ön görülemez, bilinip tahmin edilemez üretimidir. Toplum bizi, bizde toplumu üretmekteyiz. Bugünkü yaşam biçimi ile toplum dışında, bireysel olarak var olmak, olanaksızdır iken, bu bilinmez gibi inançlarla toplum avara kılınır. Oysa inançlar kişinin ve halkın uhdesinde bir yüceliş, bir yaşamı sindirip yorumlayış olmalıydı. İnançlar sizin bir yatırım aracınız gibi sunup ürün alacağınız bir şey olmayıp aksine, hayran olmanın, iç estetiğidir. Toplumdaki kazanımların kişisel pratik deneylerin kullanımınızdaki, toplumsal muktedirlik gücünün ayrım sanamayıp bu hayranlık patlamasını evrensele tevdi edişin kişi bilinç yüklenme coşku hazzıdır. Kişilerin duyuşudur. Hâlbuki evrene ve Yüce Güç’e katılış ve rücu; inanarak değil bilme ile bilmenin inanması ile tutumlaşabilirdi.
Ancak insan “”insanlığını””, bir toplumda bulur. Ve ancak bir toplumsal ilişki biçimi ile var edebilmekte, başka olanağı yoktur. Ve bu toplumsallık, hiç inanç temeli ilişkilerle var edilip biçimlenemez. Ancak toplumsal üretimin sürekliliğinde, halksal yapıda inançlar sürer gider. Ve bireysel kılınması da zorunludur. Toplumun ona değil, onun topluma ihtiyacı var. Nasıl evin bize değil, bizim eve ihtiyacımız varsa bu da öyle. Toplumsal yapı üretilmeden Hiçbir inançlarınız var kalıp süremez.
İnançların ilineksellik özelliği vardır. Bir rengin, kedinin niteliği olmaması; sıvıların içinde olduğu kabın şeklini alıp, renksiz sıvının kabın rengini yansıtması gibi, yalancı türeyimdir. İnançlar, kişisel öznellikli olmakla, kişisel iken; çıkarcı, sınıfsal ıralılık ile toplumsal ilinek olma gibi bir amaç gözettirilir. Bu da size, nesnelde hiç bir somutluğu olmayanın, muazzam bir toplumsal kullanma yarar gücü sağlar. Çağlar boyunca tükenmeyen bir devasa istismar ve menfaat alanı olagelmiştir.
Bir toplumsal ilişki biçimi, yeni toplumsal biçime dönüştüğünde, eski biçimdeki bazı temel unsurlar yenide de sürüp gidebilir. Bu sürüp gidene yeni toplumun hiçbir ihtiyacı yoktur ve yeni toplum, buna istemde dahi bulunmaz. Ama o süren şeyin, toplum içinde sürmeye ihtiyacı vardır. Örneğin, hayvan gücünde yararlanma eski toplumun ilişkisel biçimi iken günümüzde bu güç, toplumca talep edilmez. Kimse ata ya da eşeğe binip, Almanya’ya gitmez. Savaşta katırla düşmana saldırmaz. Bir acil durum da, hastaneye deve ile vasıla yetiştirilmez. Kervanlarla ticaret yapılmaz. Ama bu eski ilişki formu unsurlar, sesiz sedasız çok çok sınırlıkla güncelde de sürer. İşte inançta toplumun talebi olamayacak bir normatif meşruiyettir. Lakin toplum içinde, toplum talebi dışında, sürüp gitmesi gereken birey öznel oluştur.
Tarihi süreç dinin, inancın; toplumsal talep olarak, toplumsal sözleşmeye sokulma yanlışlık ve başarısızlıklarını çok denedi. Ümmetçilik adı altında... Bu da, başlangıcın toplumsal yapılaşmasında, toplum otoritesinin hemen yanı başındaki oluşum inançlarla da sağlanır oluş gerçeğinin, değişen koşullarda da sürdürmek isteyişinden kaynaklanan, şaşma ve anlayamama uyumsuzluklarıdır. Ama nafile. Ümettçi yaşayışlar nesnel temelli ve inançsal görünümlü olduğu müddetçe sorun olmuyor. Başarısızlıkları ve ekonomik ilişkilerdeki değişmelere uygun yapılaşmayı başaramamasıyla, dinsel baskılar ve inanç grup isyanları başlıyordu. Tabii ki bu da, inançların toplumda nesnel uygulanacağını kimsenin garanti edemeyeceği bir öznelliktir. Bu, inancın alanı ile sosyal yapının alanının karıştırılmasından oluyordu.
Sürecek 23
Bayram KayaKayıt Tarihi : 18.9.2008 23:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!