Çalışma hakkı genel ve evrenseldir. Ve çalışma hakkı yaşamı oldurma özgürlüğü içerir. Toplumun üretim değerlerinden yararlanmak, bazen zorla; karantina uygulaması türü olabileceği gibi bazen de yararlanma; yararlanılmaması şeklinde yasak kılışla, inançların toplumsal talep olmaması gibi veya inançsal çatışma ve dışlanmadan korunursunuz türünden düzenleme hem bir hak hem de özgürlüktür. Hem de evrenseldir. Hem de sözleşmeye konu olan tutumlardır. Yaşama ve yaşamın güvenceye alınması, hem bir insan hakkı, hem talep etme hakkınız hem de insanın özgürleşmesi için zorunludur.
Ama inanç böyle değildir. Bir kere sizin ondan talebiniz olamaz. Örneğin oruç üç gün olsun diyemezsiniz. İki kadının şahadeti, bir erkek yerine geçmesin diyemezsiniz. Ya da şu kadar zamanı inanç için çalıştım, bana şunu verin, diyeceğiniz bir yer yoktur. Posta da, tek taraflı çalışır. İnanç odağı size haber talebini gönderir. Ama siz birini görevlendirip sözcü olarak o inanç odağına, halinizi seslendirseniz, hiç bir cevap alamazsınız. İnancınız sizden devamlı talep eder. Sizse ona karşı sukuttasınızdır. Sadece inanmak ve ummaktır işiniz.
Örneğin, Hiçbir toplum, biz falan inanç için, bir araya gelip sözleşme ve talep yapıyoruz demez. Çünkü Hiçbir inanç konusu sizin toplumsal ve yaşamınızı olduran gereksinmelerin karşılanmasını sağlayan bilgi değildir. Yani üretim yaptırmaz. Böyle bir inanç toplumunda da, hiç bir talebiniz olamaz. Çünkü inancın istekleri bildirilmiştir, siz ancak dua edersiniz, şansınıza. İnançlar çözümler üreterek talebinizi karşılamıyor ki, sadece inan oluşturulmuş talebini size sıralıyor. Sizde kayıtsız şartsız, amenna saddakna diyorsunuz. Genel bir buhran dalgası sararsa, siz gözü kara davranıp talep oluşturursanız, önce dışlanma ilkesi devreye girer. Baskı ve çatışmalar başlar. Direnmeler sonucunda inanmanın büyüsü biter. Bu kez yaşamın zorunluluklarını kaale alan düzenlemeler yapılır. İnsani men şeyli, inanç dışı, ama inanca uygunluk adı altında fıkıh ve şerri hükümler yapılıp, yeniden tekrar tekrar bilgisizliğinize inandırılırsınız. Ve o büyü tekrardan sürer.
Bunun mantığı da şu. İnançlarda “”adil olun”” denmesi var. Eh sizin yaptığınız bu olacak. Ne yaparsanız yapın buna uyduğunuzu söyleyeceksiniz. Oysa en inançsız toplumlar bile yasalarını yaparlarken, bunu gözeterek yapar. Bu yaşamın, sosyal pratiğinin, yasasıdır ve evrenseldir. İnancın değil, sosyal yasanın zorunluluğu. Karnını doyurmadığınız kimseyi çalıştıramayacağınız gibi, iyi davranmadığınız birinin güvenini kazanamazsınız. Size de kötülük yapılmasını istemeyeceğinizden, bunlara “”adil olurluk”” diyeceksiniz. Bunu bilmek için de, bir inanca bağlı olurluk nasıldır bilinmez. Hukuk ve yasalar güncelin konjonktürüne göre bu adalet iyeyi sağlamak zorunda. Toplum da, bunu taleple, zorlamak zorunda.
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.