İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 15

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Ve Toplumsal İstem (talep) 15

Burada; “”Tanrı geleceği bilir”” diyerek; evrensel yasalardan, Tanrı'sal var edişleri, görece kendimizce anlayacağımız yerde, yalın, yanlış anlayışlarımızla, evreni, dolaysı ile Yüce Tanrı yaratışını, kendi düşüncemize uyduruyoruz. Dolaysı ile Tanrı'yı kendi sınırsızlığında yaratmasında, sınırlı insan merkezli, anlamanın odağında sınırlayıp, davranamaz kılıyoruz. Tanrısal alanı, insanın davranma alanına indirgeme saçmalığı yapmış oluruz. Aşırı yanlış bir anlamadır. Tanrı'nın olumsallıkla var ettiği evreni, tekçi yaklaşıma indirip, darlaşma ve Tanrı'sal var edişi kısıtlamış oluyoruz.

Bizim Tanrı'yı bilirdi bilmezdi gibi yargılama yetkimiz yok. Buralar bizim susarak içsinim anlamalara varacağımız kutsal içselliklerdir. Bu söylem bir öğretmenin, ''Ali matematiği bilir'' demesi gibidir. Öğretmen Ali'yi değerler, çünkü öğretmen Ali'den daha fazlasını bilmektedir. Onun için, Ali'ye biliyor ya da bilmiyor diyor. Bizde bu reye iltifat ediyoruz.

Şimdi bizde Tanrı geleceği bilir derken, Tanrı'dan daha fazla bir şey biliyor olmalıyız ki! Tanrı'nın bilip bilemediğini takdir ediyoruz gibi düşünmeler yapmak, bizlerin aklı kullanması açısından gelişmeci düşünceler oluşturacağını düşünebiliriz.

Her şey sözü muğlâk bir sözdür. Her şey, olup bitmiş, sınırlılıklar içinde, kavranan tanınan, bilinen bir şeydir. Ali esasen, matematikte her şeyi (problemi) örnek olarak yapmış çözmüş değildir. Ali sistematiği kavramıştır. Yeni soruları, yeni bilinmediklerini öğretenin dahi bilip karşılaşmadığı sorunu, bu sistematik refleksle çözer.

Hali hazır evrende her şey yoktur. Ancak her şey diyebileceğimiz kavram içine, yeni yeni oluşlarla, olgular katılmakta ve sonsuza kadar katılacaktır. Her şey olsa idi, olgular, olaylar, gelişme ve evrim olmazdı. Evren dural olurdu, oysa kıpır kıpır yaratılışta. Her şeyi bilme cümlesi böyle kavranmalıdır.

Bu da şu demek. İnsanların anlama ifade cümleleri, Tanrı'yı bilmede uzaktan yakından ilgisi olmayacak, anlama yapamazlardır. Ancak insanın yukarıda açıkladığım gibi, aynı cümleyi farklı farklı anlayarak, kendi Tanrı anlayışına yaslayabilir bu kişisel olan anlamadır. Ama asla Tanrı'ya atfedilir bir anlama değildir.

Yüce Tanrı, bizim anladığımız şekilde davranacağı gibi, öbür türlü de davranır. Tanrı'nın davranışı, olumsallık kapsamındaki, pek çok olasılığın, aynı andalık kılınacağı, an tutumlarla içertilmelidir. Tanrı' sal evrende, işler öyle düzgülü, tek düze ve yegâneci (tekçi) oluşumlarla, tüm anlaşılmış, bitmiş değildir. Ve bizim anlamamıza da uygun değildir. Öyle olsa idi, bilme ve anlamamıza uygun fikir üreterek, yine her şeyi bilir olurduk. Bir yere kadar düzenli sıralı anlamalarla akıl yürütüyoruz, ondan sonra, varlık hiç anlamadığımız, bize göre düzenli olmayan şekilde belirip, ilişkilenmektedir. Tanrı anlayışımızın daima üretilen ve sürekli kılınan bir bitimsizlikte olacağı unutulmamalı. Aksi halde Tanrı anlayışımız, olduğu yerde kalır. Kelimelerimiz anlamalarımızı belirtir asla tanrıyı niteliklerini ve sıfatlarını belirtmez.
Biz nesneyi bile, süreçler içinde tanımladığımız kavramlarına, yeni yen anlamlar vererek anlatıyoruz. Yani anlamalarımız dahi süreçle yeniden anlaşılır olmaktadır.

Bu konuda, daha çok savlar ileri sürülür, ancak konumun dışına çıkmış olurum. Bunları belirtmekteki amacım, bir ulviyeti, insansal tecrübenin içine oturtup, kendi hata ve yanılgı ve yanlışlarımızı; bilmelerimizle asla nail olamayacağımız, Yüce Tanrı'ya yaptırmaktan çekinip kurtulmaktır. Ve yanlışlarımızı görüp, yeni dinamiğe doğru davranmaktır.

İnançların ve bizlerin en büyük tarihi yanılgılarından biri de; evreni ve Tanrı'yı mantıklı bulma gayretimizdir. Bunlar apayrı bir anlatım konusudur. Evreni anladığımız gibi ve mantıklı düşünme halimiz, durallık ve davranamamamızdır. Oysa Yüce Tanrı anlayışımız, davranmamayı değil, aksine sürekli davranmayı gerekli kılmakta. Üstelik Yüce Tanrı, sürekli iş, oluş, geliştiriş içinde. Biz iste sekte isteme sekte, bu devinim içine adeta itilircesine sokulmuşluğumuz da, bize; evrende yansımaktadır.

İşte bu evrensel olumsallık içinde biz, bize göre, pek ala Tanrı'yı rızıkları eşit dağıtmış, ya da eşitsiz dağıtmış olarak düşünebiliriz. Burada saçmalık yok. Sakatlık, bu düşünme, sizi evrensel oluşa, evrensel oluşmaya ne kadar katıyor. Doğru olan bu. Eğer rızıkların eşit Ya da eşitsiz dağılışının, hangisi sizi, evrensel oluşuma, kendi gelişmesine katarak, sizi katlayarak, temaruz ediyorsa, sahip olunacak olan da odur. Bu yol bizi, hem bedensel, hem tinsel, hem toplumsal, hem sosyolojik, hem de düşünsel olarak devindirir.

Bu, atlanamaz ve karşı durulamaz, bir yasallık ve zorunluluk. İşte rızıkların eşitsiz dağılıyor oluşu bizi; davranmama, hak aramama, yetersime ve aksini düşünememe gibi pasifliklere itmekte. Aksini düşünmenin inancımız gereği cıs yapar olacağı da unutulmamalı. Zaten böyle ezici ağırlıklı fatalist düşünme egemen toplumlar; gelişmiş toplumların, uşağıdır ve sözü bilinirleri de gelişmiş toplumların işbirlikçisi olabilmekte. Toplum ve halk sefalet içinde gelişemeden yaşamaktalar.

Ekonomide eşitçi yaklaşım da, sizi toplumsal devinmeye götürmez, buda; herkese ne ise bana da o, gibi mantıkla, kanaatkârlık ve durallık yaratabilmekte. Veya bir kendini tekrar eden yeknesaklığa düşmekte. Yalınız burada bir açık uç var. Siz eşit olmadığınız sürece, eşit olmadığınızı, aklınız kestiği sürece, bir eylem dizgesini ortaya koyabilme yurttaşlık göreviniz, insanlık bilinciniz vardır. İşte bu bizim, toplumsal ve gelişme dinamiğimiz olabilmekte. İşte bu minicik, ufacık fark, çok büyük, dalgalanma ve sistemin çalkanmasına, olayın yön almasına neden olur. Yani hem keyfi dağılmışlığı, hem eşitliği göreceğiz. Bu bizim eylem alanımız olacak. Yüce Tanrı, bizim anlamamıza göre: sırf eşitsiz dağılımı değil, eşit dağılımı da, kararlı olmayan bir yapı ile ön görmemizi olumsallık içinde var kılmaktadır. Dinamik burada, bu kararsızlıkta düzen çıkarmada ve düzende, istikrarda dahi, gelişme ilişkileri ile yeni dalgalanmalar çalkantı ve karasızlıklar yaratılabilmeli.

Yani düzeni sistemin olgunlaşması ile düzensizlik rahatsız, hasta etmeli. Bu da şu demek: EVRENDE SALT YOKTUR. Ne salt adalet, ne salt adaletsizlik, ne salt düzen ne salt düzensizlik, ne salt iyilik ne salt kötülük, ne salt eşitlik ne salt eşitsizlik, ne salt özgürlük ne salt esaret, vs, vs. Bir şiirimde dediğim gibi; “” Tanrı'm, ne varla ne yokla; Ne adaletle ne adaletsizlikle; Varlaşamam seni; Düşünürüm yeni yeni”” İnançların en temel yanılgıları Yüce Tanrı'yı saltçı ve tekçi yargılara değerlemesidir. Tanrı adaletlidir, adaletsiz değildir vs gibi.

Hani bir kilise papazının düşünce krizine girmesi işte bundandır. Papaz: “”Tanrı salt iyilikse, bunca kötülük nereden geliyor? “” diyor ve ekliyor; ”” Eğer Tanrı kötülükleri atmak istiyor da, atamıyorsa; bu güçsüzlüktür. “”; yok, eğer atabiliyor da, atmıyorsa, bu kötülüktür”” dedikten sonra şu yargıyı da ekliyor: “” Hem atabilir de, atmıyorsa bu hem güçsüzlük hem kötülüktür! ”” “”hem atabiliyor, hem atmak istiyor hem atmışsa bu iyiliktir! ””; “”öyle ise bu kötülükler nereden geliyor”” diyen kilise babası, sorunu bu saltçı kısır döngüden dolayı, çözememiştir.

Sürecek 15

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 22.3.2008 10:32:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya