İnanç üzerine
İnanç, iman: Bireyin kendi çabası ile yeteneklerini (akıl, zekâ, v.b.) kullanması sonucunda vardığı kişisel bir kanaattir. Mevcudatı sorgular, inceler; neden, niçin, nasıl? Sorularına cevap arar. Nakil yoluyla gelen (onu etkileyen tüm birikimler nakil dâhilindedir; ebeveyni, öğretmenleri, kutsal kitaplar, ozanlar, peygamberler, filozoflar, bilginler, v.b.) bilgileri akıl süzgecinden geçirdikten sonra vardığı kanaattir. Bu kanaat her bir insan için farklı olabilir. Çünkü her insan ayrı bir âlemdir. İmanın zıddı olarak bildiğimiz “inanmama” hali de bir kanaattir. Yani o da aslında bir nevi inançtır…
İnanç olmadan aksiyon da olmaz, fiil inanca tabidir… İman ile oluşturulan bu kanaatin günlük yaşama geçirilmesini “din” olarak görebiliriz. Yani kişi kendi kanaatine uyan prensipler çerçevesinde yaşamayı arzu edebilir. Bütün dinler “İlahi nizam”ı açıklamak maksadına yöneliktir. Farklı olmaları nasıl açıklanır? Zaman içinde bazı dinlerin orijinalinden uzaklaştırıldığını söylemek pek de yanlış olmasa gerek. Hangi dinin ne kadar değişikliğe uğratıldığını belki bilemem ancak şu kadarını söyleyebilirim; Eski olan yerini yeni gelene tam manasıyla olmasa da bırakmış veya bırakacak gibi görünüyor… Birey hangi din veya beşeri esaslar çerçevesinde yaşamak istiyor ise bu konuda özgür iradesini kullanmalıdır. Yani harici müdahale olmamalıdır.
Başta değindim inanç aksiyonu belirler. Kişi inancı (kanaati) sonucunda; dindar, dinsiz veya ateist olabilir. Bu seçim kişisel tercih olarak değerlendirilmelidir. Çerçeve olarak “Dindar”a herhangi bir dini esası kabul etmiş kişi olarak bakabiliriz. İmanı olan ancak herhangi bir din ile amel etmek istemeyeni de “dinsiz” olarak tarif edebiliriz. İnançsızı nasıl tarif edeceğiz? Yani insanları, kâinatı, mevcudatı yaratan ve itaat edenlere mükâfat vaat eden, isyan edenlere ceza vereceğini ihtar eden bir varlığın olmadığı konusunda kanaat oluşturan, buna inanan kişiye de “inançsız” diyoruz. İnanmayan için dini esas ve ritüellerin hiçbir bağlayıcılığı yoktur. İnanmayana herhangi bir dini kuralı kimsenin dayatmaya hakkı yoktur. Hatta inanana da din hususunda dayatma söz konusu olmamalıdır. İnançsızların semavi veya batıl bütün dinlere eşit mesafede olduğu düşünülür. Fakat bazı dinlere gayri ihtiyari sıcak baktıkları, bazı dinlere veya dine de şiddetli karşı çıktıklar görülür.
Bir de bazen inanan bazen de inanmayanlar mevcut elbet. Bu konumda olanlar devamlı fikir değiştirdikleri için, herhangi bir kategoriye girmezler. Daimi kutuplar arasında gidip gelirler. Bu halin insanı yıprattığını söyleyebilirim.
Sonuç olarak; birey, kendi özgürlük alanını başkalarını kısıtlamayacak şekilde kendi belirlemelidir. İnanç özgürlüğünden bunu anlıyorum.
Saygılarımla.
Ahmet Bektaş
Ahmet BektaşKayıt Tarihi : 26.4.2008 22:41:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ahmet Bektaş](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/04/26/inanc-uzerine.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!