İkinci olaraktan Arabistan'ın inançsal tanrıları da çok ve bir türden değildi. Bu açıkça merkezi yapılanmanın yokluğu demekti. Açıktır ki bu, toplumsal ekonomik üretiş gelişmişlik, yapısal seviyesinin konjonktürsel olmayışıdır. Bu devlet olma süreci merkezileşme; 4 halife dönemi sonunda belirecekti. Peygamberin ölümü ile yeni birçok reformcu peygamberler ortaya çıkmıştı. Ömer hem bunlarla uğraştı hem dikkati dışa Bizans ve Sasani üzerine fethe yönelterek karışıklıkları önleme başarısı gösterdi.
Kuran'ın dışına müracaat ve konjonktürün doğru okunması, laik akıl ilkelerinin işletilmesi, Halife Abdülmelik ile olacak ve sürecekti (685-705) . Esasen İslami yapılanış kısmen bu yolu açar yapı ile biat ve danışma (divan) ilkesi ile akli yapılaşmayı özün içine almıştı. Bu dönemden itibaren Yunan, Bizans ve Sasani’lerden etkilenme başlamıştı.
Aslında böyle bir düzen değişikliliği ortaya çıkmasa da, sırf siz, acıma ve insanlık namına! Köleleri serbest kılsanız ne yapmış olursunuz? Hiç. Sadece kölelerin bu kez ve toplu olarak aç işsiz ölmelerini sağlarsınız. Düzensizliği artırmış olmaktan maada. Hoş, düzende böyle bir özgür kılışa izin vermezdi ya. Sizin köleleri serbest kılar oluşunuz, merhameten filan değil, yeni üretim ilişkisinin ve üretim gücünün zorlaması sonucu yeninin nesnel yasaları iledir.
Yeni düzen, köleci düzenin ürettiği tıkanan köle emeğine göre, verimi daha da artırmak için hem köleyi güya özgür kılıyor, hem köleye ürünü kendinin olan biraz toprak veriyordu. Bu kölenin; şimdi de, yeni adı serf olanın, efendisi için çalışması ve kalan zamanı da kendi için çalışması demekti. Az şey miydi? Üstelik de verim, üretim; köleci düzene göre, kat be kat artmıştı. Yeni düzen buydu. Artık Tarihin tekerleği Musa'nın, Davut'un çağrısına dönemezdi
Şimdi inançlar, erdemi artık alçak gönüllülükle baş eğmek yerine, köleleri azat etmenin sevabını derece derece, ne kadar fazla olduğunu sayıyordu. Yeni erdem; merhamet etme ve kul oluşa (köleliğe) karşı oluştu. Dünya konjonktürü halkların karşısına bu yeni erdemi getirip dayamıştı.
İslam imparatorluğu Arap Yarım Adası dışına çıkmakla, bu oluşumu burnunun dibinde buldu. Yapacağı bir şey yoktu. Bu kez uysallıkla boyun eğme sırası ondaydı. O da yapılması gerekeni yaptı. Yönetimi, fetih ülke yerel egemenlerin denetimine bıraktı. Bu bir lütuf, Ya da hoşgörü içerme değildi. Tarihsel koşulların zorunluluğu ile yapı alış olup kendini buna uyan söylemlerle ayakta tutma idi. Ta ki 1258 yılına değin. Bu süre içinde epey tarihi misyon yerine getirecekti.
İslam devleti imparatorluk aşamasına geldiğinde, elde ettiği topraklarla devir aldığı yapısal ekonomik yaşam, kendisinden çok çok gelişmiş bir feodal yapı yaşayışlarını ve sistemini içermeye başlamıştı. Hali ile kendi ilk kuruluş yapısı, buna uygun olmayan, çok geri yapı idi. İdeolojisini kabile yapılanışına göre değil de artık bu fetih coğrafyasının feodal gelişmiş merkezi örgütlenme yapısına uydurup biçimledi. İnanç anlayışları, bu feodal yapıya göre ideolojileşip, yeniden şekillenmeye başlamıştı.
İran, Azerbaycan, Anadolu Suriye Irak ve Kuzey Afrika’daki bu yeni yapıları, sıcak bir patates gibi fetihlerle elinde tutuyordu ve elini yakmaması gerekiyordu. Bu toplumsal ekonomik kuruluşu sağlayamayan bu aşamayı gerçekleyemeyen toplumlar, o toplumlara özgü ideolojiyi elbette benimseyemezdi. Onun için yönetimde Arap unsurlar tasfiye olunup Sezar'ın hakkını topluma, Tanrı'nın hakkını halka bırakan şevsel laik yapı azda olsa oksijen çadırında solumaya başlamıştı.
Yeterli miydi? Elbette yetmiyordu, yetmiyordu olacaktı ki; M.S. 815 ve 869 yılları arası 54 sene boyunca Afrika kökenli kölelerin İslami düzene karşı ayaklandığı dönemdir. Tarihte Roma'ya karşı yapılan ilk ayaklanma olan, Spartaküs köle ayaklanmasından sonra M.Ö.73; mevcut hala mevcudiyetini yitirmemiş köleci düzene karşı; bu ikinci önemli, toplu köle ayaklanmasıdır.
Dinler olaylara, ortaya çıktığı günün, ananevi gözlüğü ile ve değişmezlik ilkesi ile bakarlar. Bu bakışın, halk için değil de, toplum için uygulanmasına yönel indiğinde, karşılaşılan tecrübe; bunun toplumda sürecek bir uygulama olmadığıdır. Bin yılların deney biriktirişi uygulama sonrası anlaşılmıştır ki toplumda uygulanması çıkmaz sokak olmaktadır. Bu nedenle de, aklın kullanımı için laiklik vardır.
Değişmezliğin, kutsalın sözünün üstüne söz söylenemezliğinin, karşı konulmazlığı anlayış yaşayışı, toplumda mağduriyetler oldurup, insanlara çağlar boyu, çok acılar yaşatmıştı. Bu neden de insanları; “”Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya, Sezar'ın hakkı Sezar'a”” demeye getirmiştir. Ve o günkü halde, laikliğin tohumunu atıp, atide doğumunu sağlamıştır. Laiklik bunun için de vardır.
İnançların toplumsal uygulamalarından hiç biri doğru çıkmıyordu. Örneğin köleliğin ilahi bir nizam olup, değişmez olurluğu, uzak bir mazinin us hatırası olmaktan öte gitmediği açıkça görülmüştü. Sorunları nakille değil de, kendi somutunda aramak için de, laiklik vardı.
İnançların, bilime değin söylemlerinin yanlış ve saçma olurluğu, deneysel çalışmalarla açık açık gösterilmişti. Akılın ve deneyin kılavuzluğunu rehber kılmak için laiklik vardır.
Yine inançların, geçmişe dair verdiği bilgiler, bir doğal olay dahi olsa, tümden çarpıtılmış mistik anlamlarla masal çıkıyordu. Bunlar, Tevrat'ın anlatımlarıyla tarihi olayları kopyalayıp tersindirerek, sunuyor oluşu ile ortaya çıkmıştır. Tevrat'ı dayanak alan diğer inançlarda bu yanılgılardan kurtulamamıştı. Hem de, değişmiş diyerek ve aktarmalar yaparak. İncil hem Musa'nın şeriatını getirdim der, hem de; onun değiştiğini söyler.
Dinlerin öngörü ve vaatlerinin uzun yaşayışlar sonunda, yanlış ve gerçeğe aykırılık taşıma göstermesi, hala onun bağlılarının halkı değil de, toplumu bu ilkeler içinde görmek istemesi nedeniyle de, laiklik bir karşı duruş olarak vardır ve çıkmıştır.
Toplumun yapısı ve işleyişi anlaşıldıktan sonra laiklik, zorunlu bir benimsenirlikle, işlerlikle, otoriter yapılanış ve hukuki, siyasi tavır olarak da, laiklik vardır. Laiklik farklı dinlerin bir arada yaşarlığı da değildir. Laiklik din ve inançlara karşı oluşta değildir.
Sürecek 22
Bayram KayaKayıt Tarihi : 21.11.2009 20:22:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/11/21/inanc-laiklik-hosgoru-22.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!