Halk da, toplumdaki laikliğin sosyal hayata getirilerini, getirinin nedenini bilmeden yaşar. Ve yaşayarak tüketir. Pek çok kişi bunun farkında olmayacaktır. Yapının temeli, kendi iradesi dışında, başlangıçta toplumsal hareket olarak belirmişti. Artık bütün yapılanma ve çözüm bu yapıya göre ve bu yapının içinde temellenecekti. Bunun değiştirilmesi, toplumsal yapı olmaktan çıkarılması, mümkün değildi. Toplumun dışında ne halk olur, Ya da evrensel bazda, halklar olabilir, neden bireyler olabiliyor. Ne zorunluluklarınızı bilebiliyorsunuz, ne de özgürleşip doğaya egemen olabiliyorsunuz.
Ve bile, bu toplumsal gerekliliği inançlar dayatıp belirlememişlerdir. İnançlar yapının dahli olmadığından, toplum inanç dışı sebeplerden var bulunduğundan, toplumsal çözüm ve üretimin nedeni de inançlar olamamaktadır. Yani sebebi kendi olmayan inançlar; toplumda çözümde kendisi olamıyordu.
İnsanlık, uzun bir toplumsal evrim süreci ve deneyimden sonra çekilen ıstırap ve acıların akan gözyaşı ve kanların pahasını, ancak köleci düzenin feodal düzene dönüşmesiyledir ki esaslı şekilde, elle tutulur çalışmasını düşünüp çözümlemeye girdiler.
İnançlar, halkın yaşamında, hala eskisine çok benzer biçimde vardır. Ama artık toplumlar yerlerini belirlemiş, ne olmaları, nasıl olmaları gerektiğini, acı tecrübe ile ve somut olarak bildiklerinden, laiklik toplumlarda bu belirlenim sonucunda vardır.
Köle emeğine dayalı toplumları Sümer, Akad, Babil den beri M.Ö. 4000 den bu yana diye değerlenebilir. Vardum(köleler) muşkonum (orta sınıf) avilum (mülk sahipleri) gibi sınıflar vardı. Köle emeği İsa döneminde en zirve boyutlarına tırmanmakla, yeni oluşum, kazanım olan feodalite gözlere batar olmuştu.
İnançlar, toplumsal tedirginlikleri anlayıp, tahlil ederek değil de, işbirlikçi akiller egemenlerle anlaşarak, hikâye ve efsaneleri, göksel paketle damgalayıp damgalayıp halklara inanç diye sunacaktılar. Halklar bu malzemeden akıl almaz folklorik açılımlar sağlayacaktı. Zarar kadar da yarar sağlayacaktı. Şüphesiz bu bir yansıma idi. Bu kusurun da yarara dönüşme ilkesidir.
Hatta inançlar, halkların anayasası olmuştur. Gelenekleşen yararlı halk yaşamları hem ilkeleşip evrensel anlayış oluyor, hem de, yeni değişmelerin, kendisi ile gelen sorunlarını çözemeyince, bunu zaman azması olarak ve eski tutumlara (geleneklere) inançsızlık yapar olmanın vebali olarak ortalığa fısıldayıp yayılıyordu.
Bu inançsal gelişmelerde bile, insanın ve hayatının kutsallığı gibi, temel anlayışlar yansıyıp tutumlaşma evresi geçiriyordu.
Bunlar olumlu yan olurken sorunlar karşısında afyon etkisi ile insanları davranamaz çözüm kılamaz da yapıyordu. Örneğin köleliği göksel bir adalet olarak savunmakla kalmıyor bunu, bireysel bir kabahati genelin suçluluğuna vardırıp, köleliğin irsi miras olduğunu öğütlüyordu.
Ham babası Nuh'u çıplak görür. Ayık olduktan sonra, duyduklarından utanç getiren Nuh, yine de suçu oğlu Ham’a yükler. Hızını alamaz Ham'ın oğlu Kenan'a da ilenç de bulunur. “Kenan’a lanet olsun, kardeşlerine kullar kulu olacaktır' der ise de bununla yetinmez. Diğer oğullarını da kutsar: “Sam’ı Tanrı mübarek kılsın Ham da ona kul olsun' der. Tekvin 9/20:27
Bur da işlenen, köleliğin peygamber eli ile gerçekleşen değişmez bir Tanrı yasası olması fikridir. Bu anlayış toplumsal sorunun çözümü olur muydu? Nakilci ahlaka göre oluyordu, olmalıydı da! Toplumsal temel sorunlar, böyle bilmezci bir nakilci ahlaka çözüm diye havale edilir miydi? Edilmişti hem de yüzlerce yıl boyunca. Kimi zaman etkin, kimi dem tınılaşmadan.
Bu tartışma İsa da şekillenip Rönesans’la da alanını belirleyecekti. Tanrı’nın hakkı halkta olacak Sezar'ın hakkı da toplumda yaşanacaktı. Artık toplum denen olgu, yapı, iyice ayan beyan olmuş, tanımlı olmuştu. Halk ve toplum iç içe ama apayrı iki kavram. Biri olmadan biri var olamayan yapılar oluşturmuşlardı.
İşte bu bağlamda ve bunun gibi yığınlarca olumsuz örneklerden ötürü, yeryüzünde dinler ve inançların var olmasından dolayı, aklın kullanımı için laiklik olacaktı. Koskoca bir aydınlık dönemi insanlık tarihine damgasını bunun için vuracaktı, feodal düzen sürerken.
Toplumlar, toplumsal ekonomik üretiş ve kuruluşa göre belirlenirler. Halk bu toplumsal yapılanışın yanında refahın bölüşüm ve tüketilişine göre şekil alıp gelenek, anane ve inançlarını ve inançsal yaşayışlarını üretirler. Halkın bu üretişi toplumdan gelen refahın paylaşımı temeliyle orantılı bir serbestlik içinde gelişmedir. Ki halkın bu yaşayışı toplumsal üretimle olurken, halk üretişinin tamamı, toplumsal üretime dönemiyordu.
Toplumsal ekonomik üretiş de o toplumun ideolojisidir. Başlangıçta, köle emeğinin halkta yapılanışını ve sömürüsünü; efendi yararına iyi düzenleyen inançlar, köle emeği dönemi sonuna doğru, köle emeğinin en son verim sınırını tüketmişti. Eskiyen tükenen köleci, atıl yapıda, yepyeni bir yapı; yapı içinde yapı; çıkmıştı. Kendisini zamanın gereklerine göre düzenleyip dönüşemeyen hantal Bizans ekonomik ideolojisel yapısı, barbar istilalarının Batı Roma'yı yıkması ile ancak gerçekleşecekti. Şüphesiz ki barbarların amacı bu yapıyı kurmak değildi. Bu yapı kurulmak için yeni efendilere yeni vaatler sağladığı için tutundu.
M.S 455 ve 476 yılarına doğru, toplum yeni bir ekonomik evre ile yapılaşmaya başladı. Bu yeni yapı Feodal Düzen ilişkilenişi idi. Bu kölelerin azadını gerektiren, eski yapının var oluşuna karşı, onunla çelişen bir düzendi. Serfler insanlık adına! Hürleştirilen kölelerdi. Oysa köleler hürleşmese serfler oluşamayacaktı. Dolaysı ile feodalite kurulamayacaktı.
İşte islam, böyle bir bilinçlenme, köleleri özgür kılma mücadelesi ve çalkantısının, tam içine göbeğine, zamanın denk düşerliği ile doğdu. Bir yanda Arap da belirleyici ve egemen olarak kervan vuran bir çapul düzeni, diğer yandan, Hicaz Medine vs. yerlerde de değişirliği artmış, artarak yüz tutmuş, feodal belirişin yapılanamaması vardı.
İslami yapılanış, ne yârden; ne serden vaz geçebildi. İslami düzen hem köleleri satın alıp, bir yandan da satı vererek, köleleri el altında tutuyor, hem de bazı suçların defi için, efendi olanlara köle azadını yüküm etti. Bu bir yandan da feodal düzenin çağrısına ses vermekti ama toplu durum iyi okunamamış, tersten okunmaya çalışılmıştı. Ta ki Abdülmelik'e değin.
Sürecek 21
Bayram KayaKayıt Tarihi : 21.11.2009 20:21:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/11/21/inanc-laiklik-hosgoru-21.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!