İnanç Laiklik Hoşgörü 19 Şiiri - Bayram ...

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

İnanç Laiklik Hoşgörü 19

Neden? Nedeni gayetten basit, uzay elbisesi, sizin çevresel, çevrenizdeki bir zorunluluğu karşılayan, çevrenizde olan bir zorunluluk özgürleşmesi değildir de ondan.

Bu icap, yerde üç zorunluluğun üçünü de taşımadığı gibi, yeryüzünde; bu zorunlulukların bağımlılığını da gerçekleyemez. Yani yeryüzünde, ne sizin dış basınçsız kalma sorununuz vardır, ne de kozmik ışın ve tozlara maruz kalışınız vardır. Hatta -273 derece gibi ısı denge çöküşüne vs. ye de karşı korunma ihtiyacınız da, yoktur. Bunun için, bu elbiseyi bir istek özgürlük diye akıl etmeyiz, etmezsinizde. Benim böyle bir inancım, özgürleşme hevesim var diye, ortaya konuşu dahi olmaz. Bu kişisel zan, kuruntu, takıntı, heva heves, gösteriştir.

İşte başörtüsü de toplumda ne bir taleptir, ne bir haktır ne insansal ve nesnel belirlenmiş zorunluluk ve ne böyle zorunlulukla bağlantılı bağımlılığınız vardır. Nede özgürlüktür. Zerre kadar alakasızdır. Eğer İnanç ise; bu toplumun değil, halka ait alanın kendinden kendisine kendi üzerine dönen biçimlenişidir. Kendi ilişkilerini belirler. Yapacak bir şey zaten olamaz.

Başörtüsü, halksal kişisel inisiyatifi, bir tutum alıştır. Kendini belirten, kendini taşıyan bir öznelliktir. İster inançsal, ister moderinite, ister yakıştırma olsun, halk içinde, halk ve kamu bazı ortak kesişim alanlarında, tamamen kişisel keyfiyettir. Kendi yer ve alanında insana yakışan bir tutumdur. İnsan anlamasının gelişmesidir. İnsansal bir taşır oluştur.

Nasıl bir insanın karnını doyurması, ağaç kovuğunda güvenlikle korunması, meyve ya da leşleri toplama gayretleri vs. bir temel ihtiyaç olmasına rağmen, özgürlük değildir. Bu tür varlaşma belirti taşıyışlarda normaldir olmalıdır olacaktır. Ancak özgürlük diye kafa karışıklığı yaratan bir toplumsal hak ve talep asla değildir. Bu esasen halk hoşgörüsüne de uymayan bir tepki ve zıtlanma olur. Kendini aşikâra götüren belirleniş halkta reaksiyon olur

Ama insanın bir taşı alıp fırlatarak amaçlı sonuca yönelmesi onu biçimleyecek olan zorunlu hareketi ise bir özgürleşmedir. Bir zorunluluğu, başka bir zorunluluğun, araçsal, zorunluluk olarak aşılması ve geliştirilmesi başlamıştır. Yani bir özgür tutum, başka bir özgür tutumla, sürece sokularak, gelişen hünerli emek ve soyutlama bilgisini içerir.

Tavşan kadar hızlı koşmayan insan; önce onu, fırlattığı taşla etkisiz kılması, çok nadir olsa, deney tutumlaması içindeydi. Daha sonra tavşanı cirit biçimli sopalarla avlamaya yönelmesi vardır. Akabinde de, sopaların ucunu sivriltir olmuştur. Bu sivri sopalara ağır taşlar takarak, aracını daha uzağa fırlatması, hedef uzaklığını ve ciridin hedefe gidişini kararlı ve etkili hale getirmiştir. Bu ağırlık yapan taşı, keskin uçlu sivri şekle dönüştürmesi, avı sadece tavşan olmaktan çıkarıp, ceylan geyik gibi sürek avına çeşitlenmiştir. Etkinliği artan insan, hata vahşi hayvanlardan, güvenle korunma olanağını elde etmesi hürlüğü, kendiliğinde gelişip, ortaya konmuştur. Hem kendini, hem nesneyi, hem de grubunu geliştirip, yeni bir biçim alışa sokmuştur.

Bu yeni biçimle gelişmesi, artık av sürecini kısaltıp, tüm gün yerine, yarım günden fazla bir sürede yapılmasını ortaya çıkardı. Çok kişi yerine, az kişi ava gidip, çok kişiyi doyuruyordu. Bu kişisel emek ve hüner, kişisel sahiplenmeyi malların emeğin araçların özekleşmesini de ileride beraberinde getirecekti. İlkel insanın yaşamında bunlar, yepyeni ve olağan üstü, akıl almaz hızda olan gelişmeler, olmaya başladı. Bunlarla yaşayıp düşünmekten, bunlardan etkilenmekten, bunlarla dönüşür olmaktan kurtulamadı. Kendini yepyeni bir yapılaşmaya gider süreçten, kendini üretmekten, kaçındıramıyordu.

İşte ilkelin karnını doyuruyor olması çabası nasıl bir insan özgürlüğü değilse insanın başını örtmesi buna yönelmesi de bir özgürlük hareket hiç değildir. Kendilik kişisel anlama ve keyfiyettir. Ne zaman insan bulduğu ile değil, tükettiğini yerine koymaya başladı, yerine koyduğu nesneye emek (bilgi-tecrübe-alet işleyişi) kattı. Av ya da ürün, elde etmede, tekil, kişisel hüner ortaya çıktı. Bunu önce, arkadaş dayanışmasına, sonra basit ilkel bir imece dayanışması gibi daha bireysel sahipliği olmayan emeğini grup hünerine götürdü. Sonrada grup hünerlerinin birleşmesi ile toplumsal hünere, dönüştüren bir yapılanmayı başarmıştır.

İşte bu, tam bir özgürleşmedir. Doğada yepyeni, doğayı üretip toplumu biçimleyen, toplum etkinliği ile özgürleşen birey insanlar ve insanın amaçlı eylemi vardı. Adeta birey insan, birey kişilerle, dev bir toplumsal organizmaya dönüşmüştü. Başlangıçta bu organizma kolonisel bir yapı görünümlü idi ise de, zamanla karmaşıklaştı. Örgütlü, organize bir yapı olup çıktı.

Bunlar da, toplumsallığın aletsel işler oluşudur. Aleti kullanma, aletlerin kullanım ilişkileri, birbiriyle iradesi dışında zorunlu bağlar oluşturuyordu. Ve üretip paylaşmaları, bilinçli bilip tasarlayarak değil, zorunlulukla özgürlüğü olmuştu. Çok sonra toplumu anlayınca, artık kendi de bunu bilip, tasarlayabilir oluşu yön verirliği ortaya çıktı.

Başörtüsü toplumu gerdi. Bakınız halkı, demiyorum. Halk ve toplum çok ayrı kavramlardır. Halksal alanda, yani başörtüsünün yerli yerinde, hiç sorunu yoktur. Ama alanı ve konusu olmayan yere, zorunlu olmayan kişisel sübjektifliği getirmek isteyiş, bir kalkışma durum anlaşılabileceği gibi, tamamen yanlış, tamamen sapla samanı karıştırıp, sorunu tersten ortaya koyuştur. Bunu, özgürlük, hak, inanç, demokratiklik, gibi tanımlamak ne kadar afakî ve bilememeliktir, ortada durmakta.

Bu konuyu böylesine bir temelleşmeden, kavramsal ilişkilerle tutuşturup incelenmesi hiç kuşkusuz başka tür anlamalarımıza da temel olacaktır. Değilse başörtüsü gündemin sıcak ve ilginç olurluğundan başka bir şey değildir. Örneğin güncel de bol bol tüketilen her derde deva gibi rast gele olan anlamaları, özgürlüğün toplumsal oluşuyla temeldir. Siyasi ve diğer oluşları ayrı ve sonradandır. Bir kişisel tezahür, özgürlük gibi sunulabilmekte!

Bu hata, her şeyi inanca göre, açıklayıp bakma gözlüğünün, yanılsamasıdır. İnançların toplumda hiç bir nesnel zorunluluğu ve toplumsal bağımlılığı yoktur. Bu sorun günümüzde odak egemenlikli, siyasi uzantılıdır. Halkın, en sade, insanından tutun, en akil ve yetkin insanına değin, aşırı bir çoğunluğun dahi, başörtüsünü, şurasından burasından tutarak çekiştirmesidir.

Hatta bireyin içsel samimi, inanma temayüllerinin aldatılıp kullanılması olarak, ticarileşen siyasileşen, otoriter kurumlaşmaya paravan yapılarak, kişisel samimiyet ve inisiyatifi aşarak topluma taşınmaktadır. Toplumun bir takım kavramlarını başörtüsüne yamayarak tartışıp kör dövüşü yapılıyor olması, başörtüsünü buradan, bir kez daha irdelenmesini gerekli kıldı. Toplumumuzdaki insansal yapı da, ne yazık ki; halk ve toplum kavramının ayırımını da aceleci davranışla düşünmeyip, heyecanları ile durumu ortaya koymaktadırlar. Hele buna hava koklayarak tutum verenler ve aydınlarımız!

Özgürlük ne toplumsal olarak, ne halksal olarak, her akıla esen, bir sınırsızlık ve düşünü tutum belirimi ile temelsizlik değildir. Özgürlüğün sınırını yine özgürlük belirler. Yani zorunluluğun sınırını yine bir başka zorunluluk belirler. Bu “”Urey Efekti”” gibi bir şey. Bunu da, üç gerekçe ile belirteyim:

Sürecek 19

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 3.7.2008 15:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mehmet Çoban
    Mehmet Çoban

    Makaledeki bazı öngörüler ile sanki anlatılmak istenenlerin özetini şöyle anladım.

    Aslında demokrasi ve laiklik gibi kavramlar halkın kendi kendini yönetmesi değildir.

    Birileri çıkar, laiklik ve demokrasi kavramlarını üretir. Bunun felsefesini yapar. Sonra halka döner.

    Senin isteklerini en iyi bu rejim sağlar. Sen bilmezsin ben bilirim. Onun için sus konuşma. Bak ben senin için en iyisini belirledik. Düzenledim. Kurallaştırdım. Şimdi sen cahil kafanla, hayır ben böyle şeyler istiyorum diyemezsin. Kendi isteğine göre, çoğunlukta olsan, hatta oy veren herkes farklı şeyler istesen olmaz. Çünkü sizler kendiniz hakkınızda karar veremezsiniz. Hakimiyet milletin dediysek, bu hakimiyetin nasıl olacağını biz belirleyeceğiz dedik. Belirlediğimiz kurallar çerçevesinde siz öneri getireceksiniz dedik.

    Bazı paragraflardan bunu anladım.

    Yani bazı ekabirin, halk için konuşarak, halk adına karar vererek, sonra verdiği kararları onaylatmak için oylayarak, oylarken de halkı sıkıştırarak, oylamazsanız ha....... diyerek.

    Aslında halk arasında anket yapılsa, halk sloganlaşmış kelimelerin anlamların dışında ne laiklikle ne de demokrasi ile ilgili hiç bir şey bilmektedir.

    Yazanlara çizenlere, televizyonlarda açık oturum yapanlara baktığımızda ise, yine laikliği ve demokrasi hiç kimsenin doğru dürüst tanımlamadığını, herkesin kendi çıkarına göre yorumladığını görüyoruz.

    İçinde yaşadığım toplumda, benim hayretle seyrettiğim şey...

    Artık demokrasi, laiklik, cumhuriyetçilik gibi ifadelerin,

    etnik kökenlere, dinsel kökenlere, mezhebi kökenlere göre farklı algılanıp, farklı yorumlandığı, farklı taleplerle gündeme getirildiğidir.

    Alevi kökenli sol düşünürlerle, Sünni kökenli sol düşünürlerin, laiklik, demokrasi ve cumhuriyet tanımları farklıdır.

    Türk kökenli düşünürlerle, Kürk, Ermeni, Rum kökenli düşünürlerin demokrasi, laiklik, demokrasi ve cumhuriyet tanımları farklıdır.

    Her etnik, dinsel, mezhebi köken, bilinç altında, kendi çıkarlarını koruyarak ortaya tanımlar yapmaktadır.

    Bu gün ırkçılığa, dine, mezhepçiliğe, tarikatlara karşı sol, nasyonal solcu olmayı, Sünni tarikatlara çatarken, durumu Sünni tarikatlardan daha beter alevi tarikatlarından hiç söz etmemeyi, etnik kökenine göre ırkçılık yapmayı öne çıkararak, bilimsel olmaya çalışıyor.

    Kısaca bana, birileri sormadan benim adıma, kararlar alıyor. Benim ne düşündüğümü sormuyor.

    Kısacası birileri gerçekten, köyde, kasabada, şehirde yaşayan birebir halka kararlar alıyor. Onların ne düşündüğünü sormuyor.

    Laiklik, Cumhuriyetçilik, çağdaşlık,bilimsellik adına, fikirler üretiliyor, kuramlar kurallar üretiliyor ve dayatılıyor.

    Dayatmaları yapanlar, yazılarıyla, söylemleriyle işte önümüzde, kendi aralarında bile uyuşamıyor..

    Kendi çıkarları için kısır çekişmeler içinde milletin tepesine kurulmuş keyif çıkarıyor.

    Ve en kötüsü, halkın bizi yönetin diye seçtiği insanlara, bazıları biz sizin gibilerini istemiyoruz. Halk seçse de, halkın azınlığının hakları için çoğunluğun isteklerini tanımayız diyor.

    Ve maalesef 'deve kuşu misali' olayları izliyor, yorumluyoruz.

    Her devirde olduğu gibi.... Düzenlerin felsefesini, kuramlarını, kurallarını üretmek..

    Çıkar gruplarına, onları onaylayan bilgelere düşüyor.

    Çıkar gruplarıyla bilgeler uyuşmazsa, zaten o bilgeler anında tu kaka yapılıyor.

    Ancak çıkar gruplarıyla uyuşan, uzlaşan bilgeler, en güzel şekilde karşılanıyor. Modern çağdaş aydın ilan ediliyor.

    Ben bu film, okuduğum her tarihte gördüm. Seyrettim.

    İşte Kur'anda Musa'nın hikayesi.. Firavun ve büyücüleri (bilgeleri), Karunları (zenginleri - ekonomik çıkar sağlayanları)..

    Firavunun saltanatını, tanrılığını onaylıyorlar.

    İşte Nemrut'la İbrahim'in hikayesi.. Aynı pozisyon mevcut...

    İşte batının imparatorluklarını, krallıklarını destekleyen düşünceler.

    Her devirde, devlet kuran irade, kendi bilgelerini, Karunlarını üretmiştir.

    Gerisi hikayeden başka bir şey değildir.

    Devlet kuran iradenin, bilgesi, Karun’u değilseniz.... İşiniz biter.

    O nedenle, birey olarak neredeyim sorusunun karşısında...

    Ya devleti kuran iradenin bilgesi, Karun’uyum demek vardır.

    Ya devleti kuran iradenin bilgesi, Karun’u değilim..

    Ben özgürüm demek vardır.

    Her devirde bu iki yaklaşım çatışmıştır.

    Cumhuriyeti kuran irade, Osmanlı iradesine daha Osmanlı yıkılmadan aykırı düşünceleriyle cumhuriyeti kurmuştur. Sonra kendisi devlet olmuştur.

    Fransız ihtilalini yapan düşünce, Avrupa’daki imparatorlukları yıkmıştır. Sonra kendisi imparator olmuştur.

    Kapitalizme karşı çıkan sol / kominim, liberal kapitalist düşüncelere karşı düşler düşünceler üretmiştir. Sonra kendisi Yalta’da Amerika ile, dünyayı bölüşmeye.. Büyük milletler meclisinde, veto hakkı olan üyeler içinde olmaya, dünyayı kendi tekellerinde paylaşan güçler olmaya çalışmışlardır.

    Onun için, birey kişilik belirleme de gerçekten nerede olduğunu belirlediği gün önemlidir.. Değerlidir.

    Dediğiniz gibi, Osmanlı da olduğu gibi, her devirde, bugünde, bazı guruplar nedenleri kendi içlerinde olmak üzere “biz istemezük” ifadesiyle ortalığı kasıp kavurmaktadırlar.

    “İstemezük” yönetenler ile yönetilenler arasında önemli bir kavramdır. Hiçbir zaman ortadan kaldırılamaz.

    Makalenin sonundaki şiire aynen katılıyorum. Kendim yazmış gibi.

    Ancak burada şunu ifade etmek isterim ki….

    Laik düşüncenin, din belirleme, din tanımlama hakkı yoktur. Zaten böyle bir noktaya gelmesi, laik düşünüş olmaktan çıkma demektir. Ancak bu gün bütün laik ülkelerde ve özellikle ülkemde, din tanımlama, dinin kurallarını belirleme bizatihi laik düşünürler tarafından yapılmaktadır.

    Bugün bazı çevrelerin ürettiği “Anadolu Müslümanlığı” tanımı, ifadesi, yeniden din üretmek, hem de laiklik adına din üretmekten başka bir şey değildir.

    Veya bu gün laik düşünürlerin, çağdaş ve modern İslam tanımlamalarıyla yapmaya çalıştıkları da din üretmekten başka bir şey değildir.

    Veya bugün Ilımlı İslam, Radikal İslam gibi tanımlarla ülkemde İslam dininin tanımlanmaya, algılanmaya, algılatılmaya çalışılması da, laik düşünürlerin din üretme gayretlerinden başka bir şey değildir.

    Laiklik özde, din dışında kalmak, dine karışmamak, din üretmemektir.

    Ne yazık ki, ülkemde laik düşünüşü savunanların en çok yaptıkları şey, din dışında kalmamak, dine karışmak, Allah’ın Kur’anda önerdiği din dışında yeni din üretmektir.

    Sanıyorum öncelikle laiklerin laik olması ülke selameti için önemli bir unsurdur. Laiklerin laik olabilmesi için ise, artık dine karışmamaktan ibarettir.

    Sevgilerimle….


    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Bayram Kaya