Hoşgörü, halksal yaşayıştaki, farklı anlayışları çatışmasından, sindirtir önleyici, zorunlu bir ilke gibi doğmuş tutumdur. Hoşgörü farklı oluşa katlanma ve ses çıkarmamadır. Bu bir özel yaşam gereği ve özel yaşam hakkıdır. İnançsal taşımalarınızın serbestliği buradadır. Halkın burasının, kendi normatifliği ile biçimlenir. Bu normatifliği yaygın kullanım ve benimsemeler öne çıkartır.
Yani müsamaha, inancın kendi yapılaşmasının, kökleşmesinin bir tutumu olarak çıkmıştır. Esasen hoşgörü, başkasına rızadan ziyade, sonradan ihdas olanın tutunabilmesinin bir varoluş sigortasıdır. Diğerleri ile bir arada yaşama arzusu gibi fayda ve yansımaları talidir. Ve de olumludur. Bu çeşitli inanmalar, insanların bozuk ve çarpık, inanç olarak başkasının varlığını kabul edememenin, zamana bağlı bilgilenmelerinden yansırlar.
Bu, yansımalar mücadelenin ürünüdür. Ve yeni olanın, mevcutta benimsenmiş, yaygın olan inancın, yani bir önceki inancın yerini almak için, kendine hoşgörü gösterilsin diye, hoşgörü göstericidir. Bunu sık sık vurgular. Bu kendisine yer açmak isteyiş bencilliğidir. Böyle bir tutum alışladır ki, kendinden bir sonraki inancada; bilmeden, istemeden kapı açmasıdır. Ve böylece yeni inançların, mevcut inançlar karşısında var olması ya da gelişip güçlenip yaygınlaşması için hoşgörü belirmiştir.
İnsanlar bilgilendiği sürece, nasıl Ay'a gidileceğine, uzayda yaşanacağına, gübrenin bitkiyi geliştireceğine veya 2x2=4 ettiğine, hoşgörü ile yaklaşmıyorlarsa, pekin bilgiyi, tutum olarak benimsiyorlarsa, aralarında dişe değer gruplaşmıyorlarsa. Bilgilendikleri sürece bu tür inançlar gündemden kalkacak, hoşgörünün kapsamı da bir iyice daralacaktır. İnançla laikliği kısaca şöyle karşılaştırabiliriz:
1-Laiklik toplumsal yaşayışın ilkesidir. Halkın özel yaşamına göre, laiklik toplumun kendini nesnel somut yaşantılaştırmasıdır. Halkın yaşamı, daha bir şev ve esnek, özel ve kişisellik tutumludur. Gösterişi ve takdiri beğenilmeyi içerir. Bu nedenle soyut ve subjektiflik damgalı egemenliktir. Hoşgörü halksal yaşayışın bu tutumunun zorunlu yaşantılaştırılmasıdır. Bu iki organik ilişki kümelerinin (toplum ve halkın) anlayış farklılığını arz eder. Laiklik gösteriş olmadığı gibi toplumdaki organik ilişkilerin nesnel oluşunu belirler.
2- Tutum olaraktan da hoşgörü; bir inanca değin, yaşamanın, yaşayışın, inançsal olarak nicelenmesine, gelişmesine yön vererek laiklikten ayrılır. Laiklik ise, toplumdaki bu aşama gelişmeleri tersten sağlar. Yani inançsal tutumları, üretime karıştırmayarak yenilip mağlup olmasını önler. Toplumun üretim aşamasında, inançları tartıştırılmayarak. Toplumda izole oluşla halk nezdindeci yok oluşunu önler. Ve inançların toplumdaki olumsuz anlamaları halka yansıtılmayarak, inançları gösteriş olarak tutumlaşmayarak, bunu ancak başarır. Şüphesiz ki bunlar laikliğin amacı değil bir gölge yansımasıdır.
Tıpkı gözün başlangıçta görmek olmayan işlevinin, görmeye dönüşmesi gibi. Canlının başlangıçtaki özelliklede suda çıkışının, soğukkanlı oluşun, akşamları donup hareketsiz kalması, nedenle, ışık aktivitesi sağlayan işlevsellik, dıştaki zorunlu ışıksal nesne imgelerinizde görüntü yansımasını istemeden, bu görme yapıyı adım adım binlerce sene içinde dokuması ile göz olacak yapılışımın gelişmelere yol açan, yansıma dinamiği gibidir.
3-Laiklikte, inançsal tutumlar topluma kapanma olarak yansır. Halkın soyut ve subjektif bilgi yansımasının derinlik ve gerçeklik uzanımına göre, sanal inanç anlamaları vardır. Laiklik, bu sanallığın, nesnele ve toplumdaki insan üretim ilişkisine, müdahalesini önler. Laikliğin inancı değil, ama toplumun ve halkın gönencini geliştirilmesindeki payı, insan eylemine, pozitif desteği iledir. Laikliğin halkta doldurup alamayacağı yeri, Laikliğin konusu bile olmayan alanları, yönelim ve hissedişleri de inançlar doldurmuştur.
4-Yani insan ve toplum laiklikle özgürleşip, demokratikleşmektedir. Laiklik toplumsal etkinlikte bir çeşit katalizör görevi görür. Hoşgörü özel yaşamda bir özgürleşme ve demokratikleşme doğurmaz. Aksine, benciliğin alt edemediği sükûnettir.
Hoşgörü özgürleşememe, demokratik tavırlı olamama sonucudur. Çünkü inançlar hoşgörü ile belli bir gözlüğü takmışlardır. Zorunlu olarak da, belli şeyleri görecek ve farklıya şiddetle karşı olup, hoşgörü ile kapanacaktır. Yani yanlışlığını, bir başkasının yanlışlığı ile doğrular hoşgörü. Daha açığı kargadan başka kuş tanımazlığın diş geçirememesi sonucu iledir hoşgörü. İki yönlü, hem halkın içinde tutunmayı, hem de karşı tarafa güç yapıp güç yetirememenin müsamahasal sindirir oluşu olarak belirmiştir.
Hoşgörü ile davranışlarımızı benim inancım böyle diye sınırlayacağız. Sadece kendi inanlarımıza, inaklarımıza, inallarımıza, bir soyut özgürceliktir hoşgörü! Bu inanç alanın dışındaki serbest gelişme seçeneklerine uzanamamak, ondan yararlanamamak ne demokratikleşmedir, ne özgür oluştur. Değişmezlik olan her şer hak ve özgürlük olamaz.
Ama tersten bakarsanız, sizin o inanmayı yapıyor oluşunuz özgürcedir. Ama özgürlük değildir. Özgürce tekil olayların sınırlılıkla diğerlerine kapanılarak yapılmasıdır. Benim inanım bunu gerektiriyor diyerek ayağı ve aklı doğma ile prangalaşmaktır. Oysa özgürleşme zincirleme bir reaksiyon el davranış üretmedir. Tekil olaylarda tıkanıp kalmamadır.
Özgürleşme toplumsal emekle bilgi üretmektir. Halk toplumsal bilgiyi üretemez. Ancak inançsal soyut üretim yapar. Kılgın bilgiyi de toplum sağlar. Halk sağlayamaz. Halkın yolu inanç olarak baştan gelişme ve evrime tıkalıdır. Hoşgörü bunun kanıtıdır. Senin sınırlı (seçeneksiz ve bilgisiz) oluşuna ben saygı duyuyorum, sende benim gelişmememe saygı duy demektir.
5-Çünkü hoşgörüde, ne başkası bizim geliştirdiğimiz inançtan yararlanacaktır. Ne de biz başkasının geliştirdiği inançtan yaralanacağızdır. Aksine bir kapanış ve savunmaya gireceğizdir, “”onlara benzememek için! “” Zaten onlara benzer sekte biz ortadan kalkarız. Bu bile sınırlı bilgisiz oluşumuza bir başka açmazdır. Bir inancın verisi diğer insanların bırakın yararlanma verisi olmasını, o inanmaya karşı tavır koyup kutuplanmanızı ona karşı kapanmanızı gerektirmekte. Bu iş sırf, karşı taraf inancı diye sırt döner kendimizi buna karşı olumlarız.
Oysa laikliğin özgürleştirmesinde, her inanç grubu ve inançsızlar, suya koşar gibi, örneğin otobüse binmede, ilaç kullanmada vs. koşa koşa, yaralanacaktır. Kimse hiçbir inanç ve inançsızlık, bir antibiyotiğe; laik toplum üretmiştir diye, sırt dönmez. Ama İsa'nın babasız doğumuna, Kutsal Ruh olurluk izafe inanmasına, herkes açık ve aynı tutumla benimser değildir, esasen de bunları bilir olmak, ne bir şey kayıp ettirir, ne bir şey kazandırır! Öyle ise bu çatışmalar niye?
Sürecek 15
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 29.6.2008 10:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!