İnanç Laiklik Hoşgörü 14 Şiiri - Yorumlar

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Çünkü toplumun laiklik tepkisi, toplumda belirecekti. Toplumda uygulanması halinde inançsal baskılarla, oluşacak arızalar şunlardır.1-İnançlar bir yığın kendi iç anlamaları nedeni ile üretimi kısıtlama eğilimlidirler. 2- Üretimin üretilişi ile inanç anlamaların çatışması, daima üretimin değil de, inancın ağır basması ile aşılır olmasıdır. 3- Üretimin paylaşımında, ekonomi ayrı bir uzmanlık alanı olmasına rağmen, bir din bilirin, bu işleri üslenir olması, yanlışlığa neden olmasıdır. 4- Toplum yönetimindeki anlayışlara, inancın tamamen ters düşer ve inancın karşı gelinmez, karşı konulmaz ve eleştirilemez sayılması, gelişimin ketleşmesine, gerilemesine olumsuz bir reaksiyondur. 5-Laiklik reaksiyon olarak; toplumun özgürleşmesinin biçimlenişidir.

Halkın toplumsal üretimden farklı, özel yaşam yapılanışı olması nedeni iledir ki, halkın laiklik sorunu bulunmaz. Yani laiklik halkın uygulayacağı bir ilke değildir. Bu yüzden, laiklik halkın, talebi ve istenç özgürlüğü olmamıştır. Halk laiklik yerine kendine hoşgörüyü benimsemiştir. Hoşgörüde topluma ait işleyişin talebi ve istenç özgürlüğü olmamıştır.

Toplumda üretim araç, gereç, takım ve nesneleri bile, laiklikle vuzuh bulmuştur! Çünkü nesnelerin dahi, uğursuz, büyülü, kutsal, ya da meşum gibi sayılmasına varan, telakki ve anlayışlar söz konusu olabilmektedir. Bu yaklaşımların insan yaşamında ne felaketlere sürüklenir olması tarihi yaşayışlardır.

Toplumda bu tür anlayışlarla yasaklanan o nesnelerin, kullanılmaması, yenilmemesi, dokunulmaması gibi engelleri de ortadan kalktı. Halk bir başarısızlığını af ettirmek için, ya da, sınavda başarılı olması için, hastalığının sağaltımı için, tekkeye, türbeye gider. Ama toplum akametini, böyle bir anlayışa bağlarsa suçtur. Bir doktorun hastayı türbeye yönlendirmesi suçtur.

Tamamını Oku
  • Bayram Kaya
    Bayram Kaya 09.05.2010 - 16:53

    Okurun 14. bölüme yazmış olduğu yorum yazısına cevaptır.

    Merhaba Değerli ö.ç.m;

    Kurtuluş savaşı ile ilgili 3 bölümlük bir denememi yayınladım devamını bu seri bitince 6-7 gün sonra yayınlayacağım.

    Sizin için hiçbir şekilde, sizin belirttiğiniz biçimde; 'gerici' gibi olumsuz bir düşünmem olamaz. Bu benim şiarım değildir.

    Yorumunuz, durumunuzun bir yansıtılışıdır. Gerekli okumayı yaptım. Elbet konuya dek anlamak istemeleriniz ve tartışılır sorularınız olacaktır. Gücenmem.

    Ne var ki, deneme yazı serisinin tümü okunduktan sonra, özet sorularla, söyleşir biçimde buluşsak daha açıklayıcı olabileceğimi düşünüyorum.

    Bu yazıların temel amacı, kavramları yerli yerine oturtmaktır. Bizlerin de bu dikkat çekilme sayesinde bir çeşit pekin kavramlarla, anlama ve dinlemelerin, tartışmalarını yapmasını ummaktır. Yani tartışmalarımızı, bir sağırlar diyalogu olmaktan kurtarmaktır.

    Sorularınızdan anladığım kadarı ile benim bu makaleleri hiç yazmadığımı var sayıp, yok hükmünde ”keenlem yekünmüş' gibi hareket etmişsiniz. Bu yazılarım düzleminde olmayan konu düzlemi öncesi sorulan, tartışılan, konu sorularını sormuşsunuz gibi geldi bana. Yanlış anlamışta olabilirim!

    Benden, deneme yazılarımın bitmesinden, okunmasından sonra, kişilerin rahatlıkla kendi kendine verebileceğini sandığım soruları sorup, cevabını istemektesiniz. Cevabı veririm ama ancak inatlaşan bir tartışma ortaya konabilir. Bu benim usulüm değil. Cevabı istenen bu soruların cevaplarını vermeyeeğim. Çünkü “hiç bir okura, yada tartışmacı değerli arkadaşlarıma, böyle bir yanıt vermek demek: bek raundu olmayan mantık düşünmeleri içinde sürdürülemez tutumların tartışılması nedeni olacaktır.” Bu bilginin değil, inalcılığın bir tutum ve yöntemidir.

    Bilgi çoklu bağıntı demektir. Soru, bir farklı mantığı anlayıp, onun çelişkilerini belirtmek olarak değil de, bu farklı mantığı kavrayamamaktan, keenlem yekün edip, olguları kendi tekil mantık düzeyine indirme gayretinde gibiydi. Açıkçası yazı dizim içinde, keçeci mengenesi gibi bir başa bir sona neden sarıp duruyorum. Bir günümüze bir günümüz öncesine neden mekik dokuyup duruyorum dersiniz? İşte bu bilincin masumane çırpınışındandır. Bu tutumla affımı mazur görün lütfen.

    Ama dizi sorası, her tür sorunuza açığım. Sayfam da dizi devamı çalışması gibi, soruları ve yanıtlarını yayınlarım da. Hiç kuşkunuz olmasın. Bakınız referandum, müesses düzen, halk, toplum, inanç, laiklik vs türünden kavramından benim ne anlayıp anlamayacağım, 4-5 farklı deneme yazı dizimde, etraflıca olduğunu sandığım bir anlatım dili ile yazmağa gayret ettim. Bunları birbirimize aynı banttan, aynı genlikten frekans (mantık) etmeden, bir birimize hiçbir şey söylenemez.

    Sorularınız çok güzel ve keskindi. Dizi bittikten sonra, hatta Kurtuluş savaşı ile ilgili dizim de bittikten sonra. Sizinle zevkle, memnuniyetle kanaatimi paylaşacağım. Umarım siz de kanaatlerinizi benimle paylaşırsınız. Seküler yaklaşım benim konuların ilgilisi ise de dışında kalan bir alandır. Ama bir çalışmada ona düşünebilirim. Bunlar soyut yapılanmaya kaçar halkçı alanın haklılaşılamayacak denli ileri sürüşleridir.

    Temel ilke şu, 'İnanç, halkın konusudur. Ve inanç halkın bir yaşamıdır?' Nasıl yaşanır? Nasıl olmalıdır? Vs. benim dizilerimin anlatım kapsam alanım dışındadır. Toplum duygulardan çok, aklın işletildiği nesnel alandır. Toplum; insanın bireysel olan öznelliğinin yanı sıra, üretim araçları, üretim gücü, üretim ilişkisi, ideoloji, toplumsal kurumlar, bunların yönetilişini süreçleşen kurucu felsefenin vs. yapılaştığı bir alandır. Toplum, halktan; çok ama çok farklıdır.

    Yazımın ikinci temel yanı, toplumda üretim yapmanız için karga sesinin uğursuzluk yaptığını bilmeniz gerekmiyor. Toplum içinde bir arabayı üretmek için, bir ekonomik değeri rantabl kullanmak için meleğin kanat sayısını bilmek gerekmez. Yani toplumun bir unsuru olaraktan bireylerin ve toplumun kurumsal işletimi için bireylerin, inançlı olduğu, ya da inaçsız olduğu önemli değildir. Toplumsal kurumlarının işletilişinde, inançsal tutumların kılgınca uygulanması lazım gelmez ve gerekmezdir. Bireyler inançlarını halkın içinde, üretim dışı zamanların da istediği biçimde yaşarlar.

    Demek ki toplumsal otoritenin bir beliriş biçimi de laikliktir. Öyle olunca da basit akılsal çıkarma ile şu görülebilir: evet akıl akılsızlıkla vardır. Ama aklın işleyişinin yanına, akılsızlık alınmaz.

    Laiklik, toplumun akıl kullanma otoritesidir. Yani toplumsal anlamda vicdani bir kanaat özgürlüğü değildir. Toplumdaki totemci tabu kutsal anlayışlı, tekçi mantık otoritesinin yerine, çoklu deneysel ve akılcı kuşkucu mantığın konması olan 'laiklik' otoritesidir. Kanaat özgürlüğü, hoşgörünün ve halkın işidir. Temel tezlerimin ikincisi bu. İnançlar halka ait, halksal olurluk yaşayışın, hoşgörü ile tutumlaşmasıdır. Değil ise inançlar toplumların ihtiyaçtan ve her gün organize olarak ve sürekli yeniden ve yeniden ürettiği bir gereklilik değildir. Oysa toplum sürekli ve yenden ve yeniden hep yeni üretimin alanıdır. Yani toplum bir gereklilikler alanıdır.

    Çete kavramı sözünüzle, aklın, bilginin nesnelliğin, somut verilerini ortaya koymak, nasıl bağdaşır bilmiyorum! Onun karşı ve saçma argümanı da var, ama üslubuma yakışmaz.

    Eleştirinize memnuniyetimi ve teşekürlerimi bildirirken, hiç bir sorunuza karşılık vermekten imtina etmeyeceğim. Eğer o bilgi kapasitem içinde ise, açıklar olmaktan, tartışır olmaktan, kaçınmayıp; cevap vermekte isteklisi olacağımı bilin lütfen.


    Saygı ve selamlar

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta