Bu nedenle toplum; inançsal talepleri, toplumsal uhdeye, hoşgörü olarak dahi kabul etmez. Toplumun hoş görüsü yoktur. Bu nedenle inançsal ve ajiteleşmiş simge, andırışlı biçimler taşımak ve temsililikler toplumda; ne hakkınız ne hoşgörü algılanırlığınızdır.Ayrıca bunlarla ne de kamuda, toplumsal hizmet alıp veririken dahi, toplumun hoşgörüsüne mucip olmaz. Toplumun hoşgörüsünü ister olmak, toplum ve halkı bilmemekle eş anlamlıdır. Kavramları tamamen birbirlerinin yerine koymaktır. Kavramları iç içe geçirmektir. Hatta kavramların nasıl anlamsal evrimleştiğini bilemeyip, sapla samanı karıştırır olmaktır. İkileme düşmektir.
Şu da açıklığa kavuşmalı. Laiklik çeçitli inançların toplumda yan yana yaşarlığı değildir. Bu halkın özel yaşam isteğini ve hoşgörüsünü bilmemek ve karıştırmaktır. Toplum üretim yapılan yerdir. Üretim yapmayı desteklemeyen, karışmacı tutumlar ve oluşumlar, toplumun yaşam kullanım alanı içinde, müdahil değildir. Kendimizi inançsal serbestlikle gösterme hakkımız vardır. Ama burası halk özel ve kişisel yaşam alanıdır. Toplumsal alan değildir.
Bir laboratuvarda, bir hastanede, ya da bir makinanın başında; toplumsal hizmet ve emek üretirken, inançsal serbestliğinizi göstermek, ne işinizin, ne hizmet talebininin mecburi gerekliliği değildir. Toplum sizden böyle bir yüküm ön görülmez. Toplum (üretim alanı) ne de sizin bu keyfiliği sergileyeceğiniz alandır, ne de, gezinti dikkat çekme alanıdır. Burası emek üretim koşullu tutumların, zorunlu olduğu alandır. Burasının mesaili durumlrı hizmet alır, ya da; hizmet verirliği, sizin özel yaşam alanınız olmadığını kesinlikle belirler.
Hiç bir inanç, yada dinsel tutumların, birakın bir bütünsellik içinde olmasını,insanın toplum olmasından önce değildir. İnsanların toplum oluşunu, biçimlenişini, toplumun birden en azında bu şekilde ortaya çıkışını ve bu şekil oluşunu bilir ve belirler değildir. Çünkü kendisi gelişmenin dışında olan, gelişmeyi bilip dönüştüremez ve ona uygun olamaz. Öyle güvenli eminsenme olanı, insanlık o alanda kullanıp yararlanmaktan vaz geçer mi. Nasıl yararlı bir şeyiörneğin kazak örmey, unutmuyor vaz geçmiyorsa, inançlarında bu yararlılklarından vaz geçilmemeli idi. Hele inançların toplumu düzenlemeye muktedir olduğunu söylemek, tam bir gelişme ve toplumu bilmemekle eş anlamlıdır.
Oysa din ve inançların iddialarına göre, külli gerçekliği üst parağraftaki sayılanların bir bir gerçekleştirmesini gerektirirdi! Esasen ilahiselliğini, öncel bilir düzenler olmasını da, kaale almasanız dahi, içinde biçimlendikleri köleci düzeni de, iyice bir anlayıp biçimleyebilmiş, düzenin yarasına merhem olabilmişte değildir. Hatta var düzeni,değişmez saltık bir yazgı saymışlar, ama şimdi düzenlerin esamesi okunmuyor bile! Çünkü, inançlar, dinler vicdanı kanaatlerdir. Grup tutumları ile mahşeri vicdan ve cematçi dayanışma olan bir tutumlama olmaktadır.
Bu nedenle, inançları serbest tutum olarak taşımanız toplum içinde değil, halk içindedir. Toplumdaki birey de örneğin, bir asker; tam teçhizat ve donanımlı olarak, ya da bir boya badana işçisi veye laborant vs. vs. kendini göstermek için serbestlikle toplumi çinde gezip sempati toplayıp, hoşgörü bekler, ne de halk içinde. Her şey yerinde ve alanında mücbirdir
Halkın hoşgörüsü vardır. Bu halkın insiyatifliliğinin bir öngörmesi olmayıp, tamamen, halksal yaşayışla ilgilidir. Nasıl inaçsal gerilim ve çatışma toplumda laiklikle aşıldıysa, halktaki çeşitli inançların ve inanmayanların çatışması da halk içinde hoşgörü ile aşılmıştır.
Hoşgörü, halksal yaşayışın, farklı anlayılarının, çatışmasından, sindirtir önleyici, zorunlu bir ilke gibi doğmuş tutumdur. Hoşgörü farklı oluşa katlanma ve ses çıkarmamadır. Bu bir özel yaşam gereği ve özel yaşam hakkıdır. İnançsal taşımalarınızın sebestliği buradadır. Halkın burasının, kendi normatifliği ile biçimlenir. Bu normatifliği yaygın kullanım ve benimsemeler öne çıkartır.
Yani müsamaha, inancın kendi yapılaşmasının, kökleşmesinin bir tutumu olarak çıkmıştır. Esasen hoşgörü, başkasına rızadan ziyade, sonradan ihdas olanın tutunabilmesinin bir varoluş sigortasıdır. Diğerleri ile bir arada yaşama arzusu gibi fayda ve yansımaları talidir. Ve de olumludur. Bu çeşitli inanmalar, insanların bozuk ve çarpık, inanç olarak başkasının varlığını kabul edememenin, zamana bağlı bilgilenmelerinden yansırlar.
Bu, yansımalar mücadelenin ürünüdür. Ve yeni olanın, mevcutta benimsenmiş, yaygın olan inancın, yani bir önceki inancın yerini almak için, kendine hoşgörü gösterilsin diye, hoşgörü göstericidir. Bunu sık sık vurgular. Bu kendisine yer açmak isteyiş bencilliğidir. Böyle bir tutum alışladır ki, kendinden bir sonraki inancada; bilmeden, istemeden kapı açmasıdır. Ve böylece yeni inançların, mevcut inançlar karşısında var olması ya da gelişip güçlenip yaygınlaşması için hoşgörü belirmiştir.
İnsanlar bilgilendiği sürece, nasıl Ay'a gidileceğine, uzayda yaşanacağına, gübrenin bitkiyi geliştireceğine, veya 2x2=4 ettiğine, hoşgörü ile yaklaşmıyorlarsa, pekin bilgiyi, tutum olarak benimsiyorlarsa, aralarında dişe değer gruplaşmıyorlarsa. Bilgilendikleri sürece bu tür inançlar gündemden kalkacak, hoşgörünün kapsamı da bir iyice daralacaktır. İnançla laikliği kısaca şöyle karşılaştırabiliriz:
1-Laiklik toplumsal yaşayışın ilkesidir. Halkın özel yaşamına göre, laiklik toplumun kendini nesnel somut yaşantılaştırmasıdır. Halkın yaşamı, daha bir şev ve esnek, özel ve kişisellik tutumludur. Gösterişi ve takdiri beğenilmeyi içerir. Bu nedenle soyut ve subjektiflik damgalı eğemenliktir. Hoşgörü halksal yaşayışın bu tutumunun zorunlu yaşantılaştırılmasıdır. Bu iki organik ilişki kümelerinin (toplum ve halkın) anlayış farklılığını arz eder. Laiklik gösteriş olmadığı gibi toplumdaki organik ilişkilerin nesnel oluşunu belirler.
2- Tutum olaraktan da hoşgörü; bir inanca değin, yaşamanın, yaşayışın, inançsal olarak nicelenmesine, gelişmesine yön vererek laiklikten ayrılır. Laiklik ise, toplumdaki bu aşama gelişmeleri tersten sağlar. Yani inançsal tutumları, üretime karıştırmayarak yenilip mağlup olmasını önler. Toplumun üretim aşamasında, inançları tartıştırırmayarak. Toplumda izole oluşla halk nezdindeki yok oluşunu önler. Ve inançların toplumdaki olumsuz anlamaları halka yansıtılmayarak, inançları gösteriş olarak tutumlatmayarak, bunu ancak başarır. Şüphesiz ki bunlar laikliğin amacı değil bir gölge yansımasıdır.
Tıpkı gözün başlangıçta görmek olmayan işlevinin, görmeye dönüşmesi gibi. Canlının başlangıçtaki özelliklede suda çıkışınnın, soğuk kanlı oluşun, akşamları donup hareketsiz kalması, nedenle,ışık aktivitesi sağlayan işlevsellik, dıştaki zorunlu ışıksal nesne imgelerininde görüntü yansımasını istemeden, bu görme yapıyı adım adım binlerce sene içinde dokuması ile, göz olacak yapılaşımın gelişime yol açan, yansma dinamiği gibidir.
3-Laiklikte, inançsal tutumlar topluma kapanma olarak yansır. Halkın soyut ve subjektif bilgi yansımasının derinlik ve gerçeklik uzanımına göre, sanal inanç anlamaları vardır. Laiklik bu sanallığın, nesnele ve toplumdaki insan üretim ilişkisine, müdahelesini önler. Laiklikğin inancı değil, ama toplumun ve halkın gönencini geliştirilmesindeki payı, insan eylemine, pozitif desteği iledir. Laikliğin halkta doldurup alamayacağı yerleri, laikliğin konusu bile olmayan alanları, yönelim ve hissedişleri de inançlar doldurmuştur.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 26.6.2008 11:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!