İnançlar tarihsel süreçte, pek çok sanı kanı ve olgularla yönlenmesine rağmen, ben inancı üç yönü ile geliştirilen bir sosyal olgu olarak söyleyeceğim.
*Birinci yön; kişilerin genel olarak Tanrı diye algıladığı, Mutlak ve evrensel işleyiş ve oluşun müsebbibi olan Yüce Yaratıcıyı, gelişmişlik seviye ve bilgisine göre, kendince anlamlaşa yaptığı, kişinin; tinsel bir olgulaşma yetkinleşme var oluşudur. Saygındır. Kişinin, var oluş nedenini anlamlandırmaktadır. Kuram olarak dışın içe doluşu ve kişisel anlam kılınışıdır. Herkeste aynı yaşanamaz.
Yani Tanrı başlangıcın önündedir. Öznenin varlığa, zorunlu evrensel var oluşla, yönelme eğilimliliğinin, belirimindeki tinsel coşmadır. İçten kendini belli eden zorunlu duyuştur. Ölüm bu var oluşa katılıştır. Korteksin insana dayattığı bir dış dünya algı yorumlamasıdır. Burada bir aczin varoluşa katılmasıdır.
Elbet bu algı çıkarım anlamada bir disiplin geliştirebilir. Ama bu inançsal anlamalar kişinin kendine ilgili yaptırımlıdır. Topluma yaptırımlı olamayan seyir ediştir. Bu seyir edişte, her şeyin Tanrı kontrol yönlendirmesine müteallik oluşudur. Kimseye Tanrı adına vekâlet, yaptırım ve güç düzenlemesi hakkı, kendilik, bizatihilik oluşu içinde tanımaz. Bizatihi yeterliliğin tek ve zorunlu koşuludur. Bu pasif oluştur.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman